2018

İki ay aradan sonra huzurunuza çıkabilmek ne güzel.

Derin ve yoğun bir karanlığın ardından Rabbimin izniyle aydınlığa çıkmak yeniden bir zuhur gibi oldu çok şükür. Göklerin ve yerlerin nuru O’dur. İşleri O görür çevirir, tedbirler O’na aittir. Nur’u Tur’a indiren O’dur. “Kitabı Mestur”da yazdı ve onu bir “kader” ile “mahbur” nebiye (dolayısıyla insana) indirdi. O, nuru var etmeseydi âlem karanlıktan ibaret kalırdı. Hamdolsun âlemlerin Rabbine ve binler binler salat ve selam olsun rahmetin müsebbibine! Bu sürede dua eden binler binler dostlara minnet ve şükranlarımı sunarım. Allah bu ümmete ve bu güzel insanlara zeval vermesin. Hatırımızı soranlara ve ulaşamadıkları için soramayanlara selam olsun… Bildiklerimiz zaten dilimizde, duamızda, bilmediklerimi ise Rabbim kendi hazinesinden sevindirsin diye niyazdayım! Rabbim iki cihanda aziz kılsın…

***

İki aydır ahval-i âlemde pek bir değişiklik olmamış. En azından bizim penceremizden bakıldığında…

Bir şey müstesna!

Türkiye’nin safı değişmiş. Nereden anladım. Çünkü tüm mütegallibe güçler ve şer ve terör odakları ona karşı birleşmiş. Şu çatlamalar, patlamalar, terör örgütlerinin birleşmeleri, bazı ülkelerin vatandaşlarını Türkiye’den ayrılmaya çağırmaları, gösteriyor ki Türkiye doğru yönde ilerliyor. Yoksa Amerika şu kadar yıllık ‘stratejik ortağı’ (!) (peştamalcısı demek daha doğru olurdu) Türkiye’yi neden PYD için harcasın ki!

Esasında Amerika hep öyleydi de Türk yetkililer görmüyordu. Belki de görüyorlardı. Görüyorlardı ama halka öyle gösteriyorlardı, şimdi zahir olmuş. Keza eskiden Rusya ile Amerika iki düşman sanılırdı. Bilen bilirdi olmadıklarını amma öyle görünürlerdi, âlemi pay etmek için. Çünkü ikisi de şu artık ‘nesh’ edilme zamanı hayli yaklaşmış olan “habis medeniyet”in aynı kökünden tev’em etmiş (çıkıp ayrılmış) iki dalından ibaretti.

Amerika, dünya şehrinde, Flamingo Yolu dizisindeki Şerif Titus (Taytıs) gibidir. Her türlü pisliğin altından o çıkar hep. Tabii Dallas dizisindeki Jr. tiplemesini de unutmamak lazım! İkisinin de pislik ve entrika kabiliyetleri insan havsalasını aşar. Rusya ise o tip adına iş gören ama zahirde ona karşıymış gibi görünen ahmak yardımcı rolünde. Önüne bir kavanoz bal koydun mu Rusya, Taytıs gibilerin tüm oyunlarına canla başla alet olur… Şener Şen ile İlyas Salman’ın birlikte oynadıkları, Şener Şen’in saf kayın biraderi İlyas Salmanı her seferinde kandırdığı bir film vardı (Adı Dolap Beygiri miydi ne). Türkiye’nin Amerika ile dostluğu işte İlyas salmanın o filmdeki tiplemesiyle birebir aynıydı.

 Türkiye dolap beygiri olmayı artık kendine yediremiyor. Türkiye’ye yönelik legal illegal tüm saldırılar bu yüzden. Onu eski statüsüne çekmek istiyorlar. Ne uzalan ne kısalan. Avrupa’nın yedeğinde bir ülke… Zaten Firavunlar hep böyledir. Asırlarca hizmet edersin, “yoruldum” dediğinde seni bir kaşık suda boğmak isterler ama bilmezler ki Allah’ın adetidir “O da Firavunları boğar”!
Kendilerini yenilmez bilirler. Hatta bazen Allah’a bile meydan okurlar. Döneminin Amerika’sı olan Ad Kavmi de öyle yapmıştı: “Yeryüzünde kimsenin gücü bizimle baş etmeye yetmez!”
Cenab-ı Hak, Kur’an’da insanlığa “Allah’ın gücü onlara yeter” diye sesleniyor. Nitekim şimdi yerlerinde kumlar esiyor.

Öyleyse ey bugünün “beni İsrail’i”; ey Allah’ın yolunda yürüdüğüne inanan siz ey Türk halkı, unutmayın Allah’ın eli sırtınızdadır. Korkmaya gerek yok. Yaratılmak istenen paniğe kapılmayın. Yeryüzünde ancak Allah’ın muradı olur. Unutmayın ki, zalimleri hak ile yeksan etmek Onun âdetidir. Zalimlere mühlet verir ama aman vermez. Haa bugün yaşadıklarımızın imânî zaaflarımızdan olduğunu da unutmamakta yarar var.  Bununla birlikte mümin hiç zararda değildir. Başına gelen her musibet hatasına kefaret, mükâfatına mukaddime olur. İnancımızı ve ahlakımızı kaybederek insafsız zalimlerin insafına kendimizi mahkûm ederiz. Bugün yaşananlar da budur. İnanç zafiyeti.
Nitekim Cenab-ı Hak, bize birçok kere “inanıyorsanız üstünsünüz!” buyuruyor. Demek ki mesele burada! Biz üstün değilsek inanmıyoruz. İnansak üstün geleceğiz zaten! Bu ümmetin sınavı bu! İnancını kaybettiğinde rezil olmaktan kurtulamıyor!

Mamafih insan hak etmeden Allah ona bela ve musibet vermez. Umumi bela ve musibetler de ekseriyetin hatasına bakar. Topum ekseriyeti belayı hak edecek hale gelmedikçe bela inmez. Bu Afganistan için böyledir, Irak için böyledir, Suriye için böyledir, Filistin, Karabağ, Mienmar, Bosna… vs. hep böyledir. Hiçbir şey Allah’a rağmen olmaz. Ne Nebukadnezar Allah’ın izni olmadan girip Kudüs’ü yakıp yıktı, ne Amarika O’na rağmen gelip yurtlarımızı taru mar etti ne de Cengiz Han!

Hatırlayın Hayber Savaşı sırasında yaşanan hurmaları kesme stratejisini bile Canab-ı Hak kendisine atf eder. Ve der ki “(Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir.” (Haşr Suresi, 5)

Dolayısıyla yaşananlardan ümitsizliğe kapılmayın. Yaşadıklarımız 1900’ların başında yaşadıklarımızda bire bir aynı olduğu için bir takım insanlar bu kere de cumhuriyetin yıkılacağını sanıyorlar. Batılalar da öyle sanıyor Ama böyle değil… Çünkü o zaman ilahi hüküm mağlubiyetimizden yanaydı bu kere galibiyetimizden yanadır…

Osmanlının yıkılması, şu habis medeniyetin yıkılmasının da başlangıcı oldu. O gün kader bizi mazlumlar safına itti ki bugünün galibi olalım. O günün galiplerine ise derin bir mağlubiyet tattıracaktır Allah. Zahirdeki üstünlükleri sizi aldatmasın. Bu bir süreçtir. İnşallah tek tek birbirilerine düştüklerini göreceğiz. Gücümüz onlarla yetmez ama Allah’ın vadidir ki, yeryüzü müttakilere miras kalacaktır!
Osmanlı’nın yıkılması, zaten inkıraza başlamış bir saadeti bizden aldı. Ta ki müstakbelin ihtişamlı saadeti bizim payımıza düşsün. Şimdi o parlak istikbalin şafağındayız inşallah.
Rüyada Bir Hitabede  Bediuzzaman “Biz bu mağlûbiyetle (Birinci Cihan Savaşı) bir saadet-i âcile-I ( ) muvakkate kaybettik. Fakat bir saadeti âcile-i (  ) müstemirre bizi bekliyor. Pek cüz’î ve mütehavvil ve mahdut olan hâli, geniş istikballe mübadele eden kazanır.” diyor. O gün kaybettiğimiz saadete bedel bizim payımıza düşen müstakbel saadete doğru hızla gidiyoruz. Hem de idarecilerimizin acemiliklerine ve düşmanlarımızın kahir güçlerine rağmen… Onun beşaretinin görüleceği zaman 2018’dir.

Bunun için Türkiye’nin safını belirlemesi gerekiyordu. Elinde olmaya olmaya belirledi. Türkiye’nin safını belirlemesi gerektiğini ilk defa 16 eylül 2013 te yazdığım “Rum Yenildi Amma..” başlıklı yazıda dile getirdim: “Türkiye, Batı Ligi içinde kalarak Asya’da sözünü dinletemiyor. Esasında Batı müsaade etmiyor etmeyecek. Onlar bizi kendi kapılarında uşak kalmamızı yeğlerler. Kader de bizi zorluyor ki efendi olalım. Defolarca yazdım, medeniyete sahiplik etmek bir doğuya geçmiş bir batıya. Şimdi Doğu’nun sırası geliyor. Eğer Türkiye ciddi pozisyon almaz ve vaktinde davranmazsa, Asya Medeniyetinin ana kurucuları arasında yer alamayacak.”…

İkinci temasım ise 9 Ekim 2015’te “İranı Bekleyen Firaz’dır…”( ) başlıklı yazı ile oldu. Bir göz atmakta yarar vardır.

Bu iki ay içinde gördüm ki Türkiye safını değiştirmiş. Daha doğrusu şartlar onu ayıktırmış! Kader ona zorla yerini buldurtmuş.

Elhamdülillah. Artık Türkiye ne batının, ne doğunun kendisine yar olmadığını gördü. Ne Amerika ne Avrupa…

Bu milletin yeniden ayağa kalkması söz konusu olunca tüm düşmanlıkların bertaraf edilerek bütün güçlerin ona karşı birleştiğine bir kere daha şahit oluyoruz. İşte bakın İran’la dost oldular. Amerika ile Rusya dost oldu, PYD bile Türkiye’den daha kıymettar hale geldi…

Artık biz mazlumlar safındayız. Bu da demektir ki o haber verilen istikbal yakında. Hele bizimkiler, şu Suriye ve Suriyeli mültecilerle alakalı yanlış stratejiler tatbik etmeseler çok daha hızlı netice alınacak. Suriye’de ne kadar Arap ve Türkmen varsa alıyoruz. Boşalan yerleri de PYD, YPG ve PKK’nın Suriye kolu dolduruyor. Rejim güçleri de buna hizmet ediyor. Birazcık mızıklanan her kesi Başbakan “alın getirin” diyor. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Hele derin stratejilerden haberdar olanların bunu yapması… Maalesef ricat Süleyman şah Türbesinin geri çekilmesiyle başladı. O konuda da Amerika’nın derin oyununa düştük! Oralara Türkmenleri iskan ettiren Yavuz Sultan Selimin kemikleri sızlıyordur eminim…

Kimse bunlara tarih bilinci dersi vermiyor mu? Bu nasıl bir hariciye ve bu nasıl bir strateji? Onu yazacağım inşallah…

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir