Açılım ‘Tanzimat’ Olur mu?

Bu yazıyı Aralık başında yazmıştım. Sonra ‘vakitsiz öten horoz’ olmamak için geri çektim. Şu birkaç gündür yaşanan hadiseleri -özellikle de ‘açılım’ın Kürt milliyetçilerİ üzerinden baltalanmak istendiğini, onların da en az Ergenekoncular kadar bu işe hevesli olduklarını- görünce yayınlamaya karar verdim.

Gördüm ki, mazlumu oynayan ‘kürtçü’ler de -Kürt demiyorum özellikle- en az Ergenekoncular kadar -bazen daha fazla- ‘faşizan’ zihnî kodlara sahipler. Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir’i dinlerken, ürperdim. ‘Dağa çıkarız, sokakları cehenneme dönüştürürüz’ tehditlerinden sonra Öcalan’ın bir işaretiyle tekrar Meclise dönmeleri ise, açık ve net bir şekilde gösterdi ki, DTP,  PKK’nın uzantısı imiş. Eğer bu tiplere fırsat geçse, köy yakan, dışkı yediren militer güçlerden hiçbir farkları olmaz.

Dolayısıyla Türk milleti, bin yıllık kardeşi olan Kürt halkını, şunların insafına bırakmamalı, bırakamaz. Hükümet de elini çabuk tutmalı. Çünkü pansuman yapılan dokuya hergün birileri yeni hançerler batırıyor. O yüzden istedim ki iyilik için çabalayanlara bir ikazda bulunayım. Çünkü bir şeylerin mevsimi geçiyor.

(Not: Bu yazı akıldan ziyade hisse bakıyor. Ancak aklı hüşyâr olanlar da zevk alabilir. Hissiyatı uygun olmayanlar okumasa da olur. Bir şey kaybetmezler. Bu arada ‘Açılım’ ile Tanzimat’ı bir arada anmama kızanlar çıkabilir. Sabırlı olsunlar.)

***

Cenâb-ı Hak her şeyi bir miktar ile yaratmıştır. Her vakanın bir takdiri, bir hükmü bir zamanı vardır. Bu üç faktörden biri tahakkuk etmedi mi takdir edilen şey de ya tağyir, ya tebdil, ya tatil, ya tehir olur.

Hele o takdirin mukaddimesinde ‘insan iradesinin kullanımı şartı’ bulunuyorsa.

Teklife muhatap insan, tercihe de sahiptir, malum. Yapa da bilir yapmaya da. Elbette fillilerinin yaratıcısı değildir. Takdir eden, düzenekleri de yaratandır. Yani bir hadisede, insanın iradesinimukaddime yapan da Allah’tır.

Allah, Musa(as) olmadan da Firavun’a haddini bildirebilirdi. Nuh(as)’un duası olmadan da kavmini gark edebilirdi. Ve keza, İstanbul’u Fatih onu fethetmeden de Müslümanlara nasip edebilirdi.

Etmedi, etmez de. Çünkü  insana taalluk eden hadiselerde insanın iradesinin açığa çıkmasını  Cenab-ı Hak kaderin bir rüknü yapmış. Yani bir hayrı elde etmede, samimi niyet ve çaba, şerri irtikâp etmede de ısrarlı bir talep ve kisb gerekiyor. Bu takdirdir.

İkinci olarak hüküm dedik. Hüküm, takdir edilen şeyin olabilmesi için onu var edecek şartların oluşması demektir. Mesela eski bir şair “Sanki benim mor sümbüllü bağım var/ Zemheri ayında gül ister benden” diyerek sevgilisini eleştirir. Çünkü o devirlerde gülün var olma hükmü mevsimdir. Zemheri (kışın en soğuk günleri) ayında gül olmaz. (Ama şimdi insanlar, gülün yeşerme şartlarını sera ortamında oluşturabildikleri için yaz kış istediğimiz renkte gül bulabiliyoruz).

Demek ki, takdir edilmiş  bir nimetin size oluşması için hüküm de bulunması gerekir. Hüküm, takdir edilen şeyin gerçekleşebilmesi için gereken şartlar ve kabiliyetlerdir. Kabiliyet hükmün şartıdır. Takdir ve hüküm olsa, eşyada istidat olmasa, o şey yine yaratılmayabilir.

Diğeri ise zamandır. Zaman muazzam bir maniveladır. Zamanı girmedikçe hiçbir şey gerçekleşmez. Bu meseleyi herkes az çok bildiği için es geçiyorum. Zamanı gelmeden ne doğabilirsiniz, ne ölebilirsiniz. Saatin ilmi Allahın katındadır. ‘Timing’ dediğimiz eşyanın içindeki zamanlamayı da o takdir etmiştir.

Her şeyi bir miktarı ile yaratmıştır. İnsan cenininin olgunlaşma zamanı 9 ay 10 gündür. Kediler 21 günde doğurur. Çekirdeğin toprak altında kalış zamanlamasını o yapar. Çünkü faliku’l-habbi ve’n-nevâdır. O azametini ve kudretini, eşyaya koyduğu kanunlar ve etkileşimlerle meydana getirir. Mıknatıs demiri çeker. Ay, doldu mu suyu kabartır vs.

***

İmdi bu konuya niye girdim.

Efendim, madem ki her şeyin bir mevsimi var demokratikleşmenin de olmalı. Öyle değil mi?

Bediuzzaman, Meşrutiyet’te hürriyeti ve demokrasiyi ıskalamış şark aşiretlerine, ‘ancak 100 yıl sonra o size gelir’ demiştir. Biz o sözü öylesine söylenmiş bir kelam sandık. Ne zaman ki, şartlar tam da 2008’de yeniden demokratik açılımların yapılabileceği mevsime girdi, sözün hikmeti anlaşıldı. Astrologlar için o söz daha da kıymetli; çünkü onlar görüyorlar ki, iki dönemin astrolojik açıları aynı.

Cahiller bunu hurafe sanır ama değil. Eski ziraatçılar, hangi tohumun hangi günlerde ekilebileceğini bile astrolojik değişmelere göre yaparlardı. Kadınlar için aybaşı dediğimiz hal, -adından da belli- esasında kameri ayların başlangıcında ayın oluşturduğu pozisyonun neticesidir. Ayın o dönemdeki pozisyonu kadın rahmini etkilemekte ve kanamaların başlamasına yol açmaktadır. Onun için o hale aybaşı hali denmiştir. (Eğer bir kadın bu uyumu kaybetmişse hastadır.)

Ne ise… Maksadımız, hadiseler ile zaman arasındaki ilişkiye dikkat çekmektir. Yani doğal olarak incirin bir mevsimi olduğu gibi hadiselerin de mevsimleri ve zamanları vardır. İşte geçti gitti incir mevsimi. Gelecek yazı bekleyeceğiz taze incir için. Bunun gibi, siyasi ve sosyal hadiselerin de bir döngüsü ve mevsimi vardır. Dolayısıyla açılım denilen demokratik yapılanmanın da bir mevsimi olmalıdır.

Nitekim de var ve bitiyor. Benim bu yazıyı yazmamdaki maksadım da bu konudaki telaşımdır. Çünkü değişmelerin yapılmasına müsaade eden galaktik döngü bitiyor. Eğer hükümet, şu süreçte acil bir şekilde sağlıklı adımlar atmazsa, tıpkı Tanzimat, Islahat Fermanı ve meşrutiyet ilanı hadisesinde olduğu gibi süreç akim kalır; doğum düşük olur. Onlar da yapılanmaları şu veya bu gerekçe ile zamana bırakmışlardı. Sonra da o işlerin yapılabilme mevsimi geçtiği için işler yarım kalmış ve güya Osmanlıyı ihya etmek için başlatılan açılımlar devleti yıkıma götürmüştü. Allah korusun, ‘rejimi insanileştirmek’ için başlatılan çabalar da mevsimi içinde sabit kadem kılınmazsa sonuçsuz kalırlar diye korkuyorum.

***

İnsanlar nedense bir şeyi anlamakta güçlük çekiyorlar. Özellikle de iktidar sahipleri! Tuhaf bir şekilde öyle şeytani bir vehme kapılıyorlar ki, zannediyorlar o makamlar ilânihaye onlarda kalacak. Hep başbakan, hep bakan, hep komutan kalacaklar da bugün yapamadıklarını yarına erteliyorlar. Oysa her şey aleyhlerine işler de farkına varmazlar.

Bilseler ki her nimet de, bela gibi belli bir süre için gelir kalır ve sonra gider. Mesela güneş doğar. Onun ufuk çizgisi üzerinde kalma zamanı tas tamam bellidir. Biz ona gündüz deriz. Mevsimler de öyle. Diş ağrısı bile öyle. Gün doğar, mevsim döner, her şey değişir.

Ekim, ekim mevsimidir. Ekimde buğday ekemezsen bir sonraki Ekim’e kalırsın. Bunu, iktidar sahipleri de bilirler, bilirler amma yine de hep ertelerler. Gündüzün hep gündüz kalacağı vehmiyle.

Nimet ve belaların, belli zamanlar içinde gerçekleşip geçtiğini en iyi bilenlerin başında gerçek astrologlar gelir. İzahları, test edilemediği için hurafe sanılıyor ama değil. Ben de o tür verilerinden hareketle size bazı işaretler aktaracağım ve sonra işin başında bulunanlara diyeceğim ki “elinizi çabuk tutun, ne yapacaksanız bir an önce yapın. Çünkü devletin yapısında düzenleme yapabilme mevsimi geçiyor.”

23 Nisan 1920’de doğmuş  Türkiye Cumhuriyetinin yapısında değişiklik yapılmasına fırsat veren kozmik süreç, 1997 yılının sonlarında başladı ve 2010’da son buluyor.

Türk devlet geleneğinde son iki yüz yıl içinde yaşanan hadiseleri değerlendiren astrologlar, Tanzimat’tan Meşrutiyete, Meşrutiyet’ten Cumhuriyete geçişe,1950’de sistemde bazı düzenlemeler yapılmasına ve nihayet 1960 ve 1980 darbelerine varıncaya kadar olayların gerçekleşme süreçlerinde bir takım astrolojik benzerlikler bulmuşlar.

Ben o detaylara girmeyeceğim. Ama diyorum ki, şu açılımın gündeme geldiği tarihler ile Tanzimat fermanının ilan edildiği 1838 tarihindeki astrolojik veriler birbirine benziyor. Eğer iktidar, önümüzdeki 3-5 ayı sükûnet içinde geçirmez ve açılımın temellerini sağlamlaştırmazsa 2011’de başlayıp 2019 yılına kadar sürecek, ‘yeniden yapılanma’ mevsimini zora sokacaktır.

Tuhaftır astrologlar, 2011 ila 2019 arasındaki yılları, Mustafa Reşid Paşa ile Mustafa Kemal’in inkılâplarını yaptıkları zamanlara benzetiyorlar. Eğer yeniden yapılanmaların rahat bir ortamda yapılması için zemin müsait olmazsa, -hatırlayın Mustafa Kemal, Birinci Meclis’i adeta feshedip kendi adamlarını Meclise toplamıştı. Yapmasaydı o inkılâpları yapamazdı. Çünkü öyle azim hadiselerde zeminin uygunluğu çok önemlidir- açılım, aksi maksatla sonuçlanır. Çünkü değişim mevsimi geçiyor, şartlar aleyhe dönebilir.

Bu, anlattıklarım işin ‘ezoterik’ tarafı. Zahiri sebeplere baktığımızda da görüyoruz ki Ergenekon süreci, savcıların ve iktidarın aleyhine evirilmeye başladı. Doğumu (Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması esas alınırsa) 23 Nisan 1920’ye tekabül eden Türkiye’nin siyaset hayatında, sükûnetin sürdürülmesi çok faktörlerin ittifakına bağlıdır. Ama sükûnetin bozulması için bir sebep yetiyor.

Canlı bir varlığın hayatını  sürdürebilmesi de öyle. Canlı kalabilmesi için sayısız sebeplerin ittifak etmesi gerektiği halde, ölmesi için bir şartın ortadan kalkması yetebiliyor.

Türkiye maalesef kuruluş  anındaki astrolojik pozisyonlar bakımından zor bir ülke. Varlığı  sürekli tehdit altında olabiliyor. Onun kaderini değiştirmek için, yeniden bir yapılanmaya ihtiyaç var. 2011 ile 2019 yılları arası buna uygundur.

Bunun için de hükümetin, elini çabuk tutması ve bir an önce yapılanmayı, milletin bekasını tehlikeye sokmayacak bir şekilde ‘vaz geçilmez’ bir noktaya getirmesi lazım. Tabii bu süreçlerin, çok tehlikeli olduğunu da asla unutmamak kaydıyla… Güreşte, oyun yapan, çok dikkatli olmalıdır ki tuş olmasın. Meşrutiyet uygulaması, böyle kötü bir örnektir ki, güya kötü talihi tuş edeyim derken yöneticiler koca Osmanlıyı tuş ettiler.

Bizden hatırlatması. Bir kere daha milletin hevesi kursağında kalırsa bunu tamir etmek imkânsız hale geldiği gibi, iki kere Anayasa Değiştirebilme fırsatı verilmiş bir iktidar olarak ne Allaha, ne ümmete, ne halkımıza hesap verebilirler!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir