Öncelikle hükümeti bu cesur adımından dolayı tebrik ediyorum. Hakikaten sivilleri işin içine çekmesi basiretli bir adım!
Sosyal barışı yeniden tesis etmek – sadece Kürtlerin değil, Türk Alevi ve Sünnilerin de sistemle problemi var ama küçük bir Kürtçü azınlık dışında ayrılıktan söz eden hiç kimse olmadı-; kasıtlı bir empoze ile ‘Kürt Sorunu’ diye isimlendirilen meselenin çözümünü sağlamak için sivil bir çalışma ekibinin kurulması fevkalade önemli bir gelişmedir. Çünkü meselenin siyaset ve asker ikilisi ile çözülemediği, çözülmek şöyle dursun giderek daha da kangren olduğu ortada…
Dolayısıyla çözüme sivillerin de katılması son derece önemlidir. Siyasi olmayan bir ekibin taşın altına elini koyması çözümü kolaylaştırabilir!
Peki, en azından, hükümete yol rehberliği yapacak prensipleri oluşturmalarını umduğumuz bu Âkil Adamlar Platformu bunu gerçekleştirebilecek mi? Yani bu âkil adamlar aynı zamanda ehil adamlar mı? (Çünkü İslam, vazifenin ‘ehil’ olana verilmesini ister, ‘âkil’ olana değil!)
Benim bu konuda ciddi şüphelerim var.
Birincisi, heyete verilen isim!
Sıkıntımız, ‘akıl eksikliği’nden kaynaklanmıyor ki işi çözmeyi ‘âkil’ adamlara havale ediyoruz. Heyete verilen isim, meseleye doğru teşhis konulmadığını net gösteriyor. Şu meselenin çözümü, akılların mesaisi ile değil, kalplerin telifi ile mümkündür.
İkincisi, seçki yapılırken uygulanan kriteridir. Bu insanlar neye göre ve hangi ölçülere göre ‘akil’ adam seçildiler. Bir insanın ‘akil’ olup olmadığına hangi ‘rüşd sahibi’ karar verdi. Ve o karar ne kadar isabetli?
Elbette her şeye muhalefet etmek mümkündür. Yani seçilen insanlar gerçek anlamda ‘işin ehli’ olsalardı bile birileri itiraz edecekti. Benimkisi o türden değil…
Ben diyorum ki bu seçilen isimler gerçekten ‘âkil’ adamlar bile olsa, maksada hizmet etmeyecektir. Çünkü mesele gerçekten akıldan çok kalplere ve vicdanlara bakıyor.
Üçüncüsü; Varsayalım ki, listedeki tüm isimler âkil olsunlar. Varacakları karar, taraflar nezdinde itibar görecek mi?
Sanmıyorum!
Çünkü âkil adam başka bir şeydir, ‘makbul’ adam başka bir şeydir. Bir vali devletin tüm imkanlarını kullanarak iki aşireti barıştıramaz ama sevilen bir şey, bir alim iki dakikada gönülleri telif edip birbirine rapteder ve barışı sağlayabilir. İnsanlar ona aklından dolayı değil, ona besledikleri muhabbetten dolayı itaat ederler.
Dolayısıyla akil adamlara değil, iki tarafın da ‘makbulü’ olan (Zülcenaheyn) insanlara ihtiyacımız var! Zira problem vicdanidir, kalbidir. İlla da akla vurgu yapılacak idiyse ‘aklıselim sahibi’ olabilirdi.
Oluşturulan platforma ‘Âkil Adamlar Topluluğu’ denmesi, benim kanaatime göre, ilk çözüm çabalarına ‘Kürt Açılımı’ denmesi kadar sakıncalı ve saptırıcı olmuştur. Meselenin, akıl yoluyla çözülebileceğini sandıkları için o tür insanları davet ettiler. Elbette o listede, hakikaten orda bulunması gereken çok insan var. Ama konsept doğru değil.
Çünkü meselenin çözümü, akıldan ziyade kalplerin telefi, kalpler arasına sokuşturulmuş öfke ve nefretlerin tedavi edilmesiyle mümkündür. Bu iş akıl ile olsaydı çoktan çözülürdü. Yüreği yanan annenin kalbini hangi akli çözül ile soğutabilirsiniz. Aklın, kalp âleminde hükmü yoktur ki. Bozulan, ayrılan, kırılan kalptir, akıl değil. Akıl kalbi susturamaz, ama kalp aklı ikna eder…
Böyle olunca da seçilen insanların, “âkil adamlar” değil, hükmüne itiraz edilmeyecek ‘makbul adamlar’ olması beklenirdi. Yani Zülcenaheyn insanlar!
-Kimdir bu zülcenaheyn insanlar?
-İki tarafın da razı olacağı kimseler…
Bediuzzaman böyle bir kırılmanın ve ayrışmanın geleceğini tahmin etmiş olmalı ki, ta Osmanlılar döneminden itibaren bölgedeki medreselerin yeni usul ile tanzim edilmesini istemiş. Bunu isterken de gerekçesi, “Ayrılık olmasın, Kürtlerin İslami yapısı bozulmasın ve bir takım kötü niyetlilerin kucağına düşmesinler ki bu vatan bölünmesin” şeklindedir.
Tasarladığı medresesinin (Medresetüzzehra) eseslarını anlatırken, bu üniversitede ders vereceklerin vasıflarını da tarif eder. Onların zülcenaheyn olmasını ister. Yani “Kürtlerin ve Türklerin mutemedi olan Ekrad uleması” yahut “istinâs etmek için lisan-ı mahallîye âşina olanlar” der.
Dolayısıyla şu meseleyi çözecek olanlar, Türklerin de kabul edeceği Kürt âlimler ve Kürtlerin de kabul edeceği Türk idareciler olması beklenirdi. Şu liste tanzim edilirken, eğer bu hassasiyete riayet edilseydi, sanırım iş daha kolay olacaktı.
Peki, listede Şark medreselerini temsil eden ulema var mı? Yok!
Türklerin de kabul edeceği ulema var mı? Yok!
Seçilenler arasında cemaatlerin bile temsilcileri yoktur. Bir Cemal Uşşak ve bir Ahmet Taşgetiren ile cemaatleri tatmin edebilir misiniz?
Bilmiyorum bu seçki neyin ve kimin eseridir ama istenilen neticeyi vermeyeceğini biliyorum.
BDP’yi tatmin etmek lazım elbet. Hatta eşkıyayı bile tatmin etmeyi öngörmüş seçkinin Türk milliyetçilerin görmezlikten gelmesi bana garip geldi.
Hükümetin, meseleyi sivillere havale etmesi evet, son derece isabetlidir ve takdire şayandır. Fakat belirlenen isimlerin isabetli olduğundan emin değilim. Zaten büyük bir kısmı da nasıl olup de seçildiklerine anlam veremiyorlar. Çoğunun bu konudaki marifeti ve kerameti kendinden menkul!
Tahmin ediyorum ki seçkiyi yapanlar medyayı tatmin etmek istemişler. Yahut kafaları karışık! Her tarladan bir tezek alarak akil adamlar heyeti oluşturulmaz. Bu yolla olsa olsa Bekri Mustafa’yı Sultan Ahmede imam tayin etmiş olursunuz. Tamamen tribünlere oynamışlar.
Seçilenlerin hepsi Kürt uleması olsaydı bile, şu seçkiden daha iyi netice verebilirdi diye düşünüyorum. Çünkü hakiki manada Türklerin de beklentilerini gözetirlerdi. Şunlar ise ya kendilerini seçenlerin gözüne girmek için çabalayacaklar, ya da kamuoyu etkisi altında tribünlere oynayacaklar… Hem ne yapacaklarını da bilmiyorlar esasında çoğu. O yüzden de mesele, daha da çetrefil hale gelebilir.
İstanbul hükümetinin, Mili Mücadele‘ye katılımı önlemek için Anadolu’ya gönderdiği “heyet-i nasiha” nın sebep olduğu aksül amel gibi bu heyet dahi, derin bir aksül amele yol açabilir diye korkuyorum!
NOT: Yazarımız Mehmet Ali Bulut yarın ve pazar günü (06.04.2013 – 07.04.2013 tarihlerinde) Brüksel Kitap Fuarı’nda kitaplarını imzalayacak. Tüm okurlarımız davetlidir.