Türkiye tuhaf bir ülke… Hakikaten anlamak zor… Kim sivil, kim asker, kim demokrat kim müstebit anlamak imkânsız…
Bakıyorsunuz adam ‘ulusalcı’. Mangalda kül bırakmıyor ama en çok o, ayrılıkçılarla işbirliği içinde. ‘Aydınlık’ şarkıları söylüyor fakat en karanlık senaryolar onun başının altından çıkıyor.
Ayrılıkçıların başı, milliyetçilerin iktidar olduğu dönemde ‘asılmamak ve günü geldiğinde serbest bırakılmak üzere’ teslim alınıyor… Sonra, sanki bu anlaşmayı yapanlar onlar değilmiş gibi bir de kürsülerden ip sarkıtıyorlar.
Demokrasi, en çok ‘baba demokrat’ döneminde darbe yiyor.
Din ve dindarlık, en çok dindarların iktidar olduğu dönemlerde hırpalanıyor.
Adında ‘cumhuriyet’ lafzı bulunan parti, Türkiye’deki istibdadın hamisi oluyor. Hukukta ve siyasette en büyük ilkesizliklerin altına, tüzüğünü ‘altı ilke’ ye bağlamış CHP imza koyuyor.
Adalet hanımın namusu en çok onu korumakla görevli zevat tarafından kirletiliyor. Anayasa’nın ruhu, en çok onun varlığından hayat bulan kurum ve kuruluşlar tarafından tazip ediliyor…
Laiklik en çok laikçiler tarafından ihlal ediliyor. Din devlet işlerinin birbirinden ayrı olmasını isterler fakat devletin dinî hayatı düzenlemeye kalkışmasına ses çıkarmazlar…
***
Şöyle bir ortamda siyasetçilerin, Anayasa değişikliği etrafındaki kavgalarını anlamak bir parça mümkün… Böyle hayırlı bir işin rakipleri tarafından yapılıyor olmasını kıskanıyor olabilirler(J). Ve mazur da sayılabilirler.
Ama bir aydın, bir bürokrat, bir hukukçu, onların dilini kullanamaz. Eğer siyasi jargon ve üslup kullanıyorsa, yanlıştır ve maksatlıdır. İşte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Abdurrahman Yalçınkaya’nın yaptığı bu.
Onu dinlerken, kendimi, Yargıtay gibi bir kurumun en üst noktasına ulaşmış bir hukuk adamını değil, değişikliğe karşı çıkan CHP’nin gerekçelerini anlatmakla görevli acemi bir basın sözcüsünü dinliyormuşum gibi hissettim. Son derece ideolojik ve yıkıcı bir yaklaşımla… Mevcut halin devamını kutsayan bir tutumdu sergilediği…
Hâlbuki o tür makamlarda bulunanların yapması gereken konu ile ilgili yanlış ve doğruları tespit edip dosya halinde hükümete sunmaktır. Basının önüne çıkıp gösteri yapmak değil! Bu tür yaklaşımlar yazık ki o insanlarla birlikte, kurumların şahs-ı manevilerini de yıpratıyor.
***
Peki, neden bu kadar yaygara koparılıyor. Bu değişiklikle memleket mi satılıyor? Hayır. Ama birilerinin ‘keyfi ve küfri ağalık düzeni’ ve sultası sarsılıyor. CHP zihniyetinin ‘fasa fiso’ dediği vatandaşa biraz daha rahat nefes alma, haksızlığa uğradığı zaman, hakkını arama imkânı getiriliyor. Tahammül edemedikleri bu!
İşte, 23 madde ve üç geçici madde ile Anayasa’da yapılması ön görülen değişikliklerin özeti:
- Memurlar ve diğer kamu görevlileri de bundan böyle toplu sözleşme yapabilecekler.
- Geçici 15. madde yürürlükten kalkacak ve darbecilerin yargılanabilmesi sağlanacak!
- Parti kapatma zorlaşacak. Sayın Çetinkaya’nın hoşuna gitmiyor diye parti kapatılamayacak. Kapatılsa bile milletvekillerinin vekilliği hemen düşürülemeyecek.
- Partilerin mali denetimi Anayasa Mahkemesi tarafından değil de Sayıştay tarafından yapılacak.
Bir siyasi parti kapatılmak istendiğinde TBMM’nin de oluru alınacak.
Yani bir parti hakkında kapatma davası açmak isteyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Meclis Başkanına durumu iletecek. Meclis Başkanı TBMM’de grubu bulunan her siyasi partiden (milletvekilli sayısına bakılmaksızın) 5’er üye isteyecek. Bu üyelerden oluşan komisyon Meclis Başkanı’nın başkanlığında toplanarak bir komisyon oluşturacak ve o komisyon Yargıtay Cumhuriyet Savcısı’nın talebini görüşecek. Komisyonun üçte iki çoğunluğu gizli oyla yapılan oylamada ‘Evet bu parti hakkında dava açılmalı’ derse, dava açılacak. Açılan dava da Anayasa Mahkemesi tarafından karar bağlanacak.
Komisyonun bu kararı, yargı denetimi dışında olacak. Eğer komisyon izin talebini ret etmişse, Başsavcının ileri sürdüğü sebepler, hiç bir şekilde yeni bir başvuruya konu edilemeyecek. Siyasi parti gruplarında ve TBMM’de izin konusunda görüşme yapılamayacak ve karar alınamayacak. Partilerin kapatılma davasında devlet yardımında yoksun bırakılma, bağlı olduğu kapatma davasının ve kararın usulüne tabi olup tek başına dava konusu yapılamayacak.
Kapatma davasında, partililere verilen ”siyasetten men edilme” süresi 5 yıldan 3 yıla indirilecek.
- Yüce divan kararları, yeniden incelenebilecek.
- Anayasa Mahkemesi 19 üyeden, HSYK 21 asil ve 10 yedek üyeden oluşacak. (Kavga asıl bu madde etrafında cereyan ediyor. Bunu da açacağım inşallah)
- Yapılan mahkemeler sonucu mağdur edildiğini varsayan bir insan da bireysel anlamda Anayasa Mahkemesi’ne başvurup hak arayabilecek. Anayasa Mahkemesi’nin yapısı da buna göre düzenlenecek.
- Askeri mahkemeler, asker kişilerin sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askeri suçlara ait davalara bakacak.
- Asker kişiler devletin güvenliğine, anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlarla ilgili sivil yargıda yargılanacak.
- Siviller, savaş hali dışında askeri mahkemede yargılanamayacak.
- Yüksek Askeri Şuranın Silahlı Kuvvetlerden her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılacak. Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olacak, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamayacak.
Bunun dışında ”kanun önünde eşitlik” esasını düzenleyen 10. maddede, ”özel hayatın gizliliği” esasını düzenleyen 20. maddede, “seyahat hürriyeti” ni düzenleyen ı 23. maddede de bazı değişiklikler yapılıyor. Yani değişiklik gerçekleşirse, ”vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle ve hâkim kararına bağlı olarak sınırlandırabilecek.”
Bir de ”Ailenin korunması”nı düzenleyen 41. maddeye çocukların korunmasıyla ilgili bazı yeni maddeler ekleniyor.
Hadi diyelim, CHP, devletin kurumlarını artık arka bahçesi gibi kullanamayacağı için rahatsız.
Peki MHP’ye ne oluyor. BDP’nin derdi ne ve DSP neden burun kıvırıyor?
Bence bunlar parti falan değil, memleket de umurlarında değil. Tek dertleri var, kurduğu saklı saltanatını sürdürmek!
Vatandaş rahat nefes alacakmış, ülke insanlık liginde üst kademelere çıkacakmış devletin vatandaşa karşı oransız güç kullanması engellenecekmiş… bunların algılayabileceği şey değil…
Ama onlar istemese de Allah bu milletle nurunu tamamlayacak inşallah. Ve biz, yapılan haksızlıklardan dolayı sığınacak ülke aramayacak, bir haksızlığı bertaraf etmek için Lahey’e koşmayacağız.
Aksine, bir yerlerde zulüm yapıldığında insanlar Türkiye’ye gelip sığınacaklar. Venedik, Zürih, Mastrich ve bilmem daha ne kriterleri değil, belki Ankara, İstanbul, Gaziantep, İzmir kriterleri konuşulacak. Ve hem de bu millete yakışan budur. İşte bunların, ‘siz adam olmazsınız şartlanmışlığı ile’ dumura uğramış beyinleri bunu anlamıyor… Uzun zamandır, karanlıkta yaşamaya alıştıkları için gözleri ışığın şavkından rahatsız oluyor.
Ama zararı yok. Zaten Türkiye’de gerçekleşmiş hangi güzellik bunlara rağmen olmadı ki? CHP ve aveneleri, son altmış yıldır ‘hayır!’ demekten başka ne yaptılar?
Bu kafa bildiğimiz ‘O Kafa’dır. Onlar için memleket karne, dipçik, kıtlık ve yokluk demektir. Ama millet, onların idare edemeyeceği kadar büyüdü. Fakat onlar hala eskidiklerini fark edemediler!