Cennete Giden 5 Arkadaş ve Ramazan

Ramazan ‘mübarek’ bir aydır.

‘Mübarek’likten herkesin anladığı ayrı ayrı da olsa öyle.

Yapılan araştırmalar, Ramazanda kitlesel olaylarda ciddi düşüşler yaşandığını gösteriyor. Cinayet, terör, hırsızlık, arbede, kavga vs azalıyor. Yani sosyal açıdan Ramazan mübarek bir aydır.

Ekonomik acıdan yine öyle… Fakirin fakirliğini, zenginin zenginliğini unuttuğu bir ay. Veya tersi. Yani dini hamasetle bakılsa da mili hamasetle bakılsa da ramazan ‘mübarek’bir ay.

Geçen yıl, ramazan ayı başlarında yazdığım ‘İftar Türkiye İçin Semirme Vakti mi?’ başlıklı bir yazımda şunları ifade etmişim:

“Birkaç gündür yayınlanan iki reklâm, açık söylemek gerekirse ciddi şekilde beni sinirlendiriyor. Kutsalı istismar eden şu iki reklâma tepki gelmemesi de ilginç!

Biri ‘İstanbul için çorba vakti’ diğeri de, ‘Türkiye için iftar, S. için iftihar vaktidir reklâmları…

Temel maksatları ürün satmak olan firmaların, reklâm yapmaları elbette haklarıdır.  Ama reklâm bile olsa ‘belden aşağı’ya vurmaları hakları değil. Hatta belden aşağı vurmanın ötesinde, belki de hiç düşünülmemiş neticeler içeriyor bu iki reklâm:

Kutsalın tezyifi!

İftar, kelime ve eylem olarak son derece büyük ve geniş manalar ihtiva ettiği halde onu sadece ‘yeme içme vakti’ gibi algılatmak ve tıpkı ‘tekbir giyim’, ‘zemzem kola’, ‘hira ticaret’, ‘helal market’ gibi kutsalın içini boşaltmayı sonuç verecek bir maksatlı eylemdir.

Maalesef İslam ve din kelimelerinin içi, nerede ise tamamen boşalmış durumda. Hatta İslam bu yüzden, “yaptırım gücü olmayan” bir tür ‘etnos’ kavram haline gelmiş.”(02.09.2008, haber7.com)

***

 Bu yıl baktım değişen bir şey yok! Eee boşuna ‘müstemir adetleri’ bir toplumdan kaldırmak için nebevi sabır ve mucizevî teyit gerekir’ dememişler. Mihverinden çıkmış bir âdeti yerine oturtmak zor.

Evet, maalesef ruhun tesviyesi, nefsin tezkiyesi, bedenin terbiyesi ve vücuttaki fazlalıkların tasfiyesi için var edilmiş Ramazan ibadeti, maalesef sofraların donatılması, nefislerin azmanlaştırılması, hırsların azdırılması mevsimi haline gelmiş.

Kimse, işkembesini küçülterek Ramazandan çıkamıyor artık. Oysa bedenin sağlığı açısından tam da bunun için Ramazan mübarektir!

Elbette ibadetlerin ahirete bakan yönü esastır. Dünyevi neticeleri maksat yapılmaz. İbadet rıza-yı Barî içindir. Amma unuturuz ki, o rıza-yı Barî, dünyevi rahatı ve nefsi tezkiyeyi de içerir.

Ramazan bedenin sağlığı açısından bulunmaz bir fırsat! Bugün orucun –yani belli bir süre devam eden katı bir açlığın-  insan bedeneninde ne mucizevî değişikliklere sebep olduğunu tıp ortaya çıkarmış bulunuyor. Hatta açlık, artık tedavi yöntemi olarak öneriliyor.

Boğazına hâkim olamadığı için işkembesini başına dert etmiş, sigaralı hayata mahkûm olmuş, vücuttaki kanı aside dönüştüğü için, karaciğeri, dalağı, böbreği harap olmuş insanlara artık sıkı perhiz öneriliyor. Ben kendi payıma, bu 36 saatlik açlık orucuyla 21 günde 11 kilo verdim. Tadını unuttuğum bütün nimetlerin tadını yeniden keşfettim. Meğerse sık ve karışık yemek ne büyük bela imiş!

Güzel Rabbim, bize bu ibadeti önererek, sürekli çöp öğütüp metan gazı üreten ve başka işler yapmaya fırsat bulamayan vücut makinemizi yılda bir kere de olsa bir bakımdan geçirmemizi ve böylece artık tadını unuttuğumuz nimetlerinin yeniden farkına varmamızı istiyor. Biz ne yapıyoruz. Sürekli yiyoruz. Ama sürekli. Sonra damak zevkimiz yok olup gidiyor. Ardından da yakınıyoruz, “eskiden şöyleydi eskiden böyleydi”, diye. Oysa nimetler orada duruyor. Fakat bizim tad alma gözeneklerimiz tıkandığı için farkına bile varamıyoruz.

***

Bir zaman, İslam’ın beş  şartı ile beş duyumuz arasında bir ilişki olması  gerektiğini düşünmüştüm. Bir gün birden bire fark ettim ki, Kur’an bize, ‘Allah’ın zikrinden yüz çevirenlerin”, -bir yönüyle de namaz kılmayanların-  kıyamet günü kör yaratılacağını haber veriyor. Teşbih de yapmıyor. Basbayağı ‘Allah’ı Zikiretmek’ten yüz çevirenlerin kör yaratılacağını söylüyor.

Zikir ne? Kur’an! Zikir ne? Namaz!

Sonra anladım ki, İslam’ın bu ‘şart denilen’ savm, salat, hac, zekat, kelime-i şehadet ibadetlerinin her biri zımnen bir duyumuza bakıyor. Bunları ihmal edenlerin gözenekleri daha dünyada iken tıkanıyor. Hayatları ağırlaşıyor, tad alma duyuları ölüyor, koku alamıyorlar, yaşama sevinci duyamıyorlar, ibadetlerden zevk alamıyorlar, zevksiz, sünepe ve bezgin bir hayat ruhlarını kuşatıyor, insanlar yaşarken, mezarlıkta yatanlara imrenir hale geliyorlar.

Sonra da bu ibadetleri hakkıyla yerine getirenlere baktım. Hiçbirinde o telaş yok. Ve anladım ki dini yasak ve ibadetler, ekmek, su ve hava gibi hayati nimetlermiş ama biz farkında değiliz!

Bu yazı, biraz dini bir sohbet gibi oldu, farkındayım ama olsun. Ramazan atmosferi öyle bir sohbeti kaldırır. Yazıyı uzattım yine biliyorum. Size yolu cennete düşmüş beş arkadaşın halini aktarıp huzurunuzdan ineceğim.

***

Bir zamanlar beş arkadaş, içinde her lezzette nimetlerin sunulduğu, en muhteşem musikilerin çalındığı, gözün hoşlanabileceği en harikulade manzaraların temaşa edildiği, en nefis kokuların yayıldığı bir bahçeye davet edilmişler.

Ama birinin kulağı sağır, birinin gözü perdeli, birinin tatma duyusu kaybolmuş, ötekinin koku alma melekesi bozulmuş. Fakat farkında değiller. Diğeri ise sapasağlam!

O sıhhatli adam, nereye varsa muazzam bir haz alıyor ve kendinden geçiyormuş. Ağız tadı bozulmuş arkadaşı onun iştahla yemek yediğini görünce, ‘Ya’ demiş ‘Allahını seversen bu yavan yemeklerden ne anlıyorsun?”

Sıhhatli adam sonra dönüp o muhteşem manzaraları tasvir etmeye başlamış. Diğerleri onu tasdik etmişler fakat gözü güzü perdeli olan itiraz etmiş: ‘Amma da atıyorsun. Ne alakası var canım biz de bakıyoruz. Senin gördüklerini biz niye görmüyoruz!” demiş.

Derken bir esinti olmuş. Enfes rayihalar getiren o esintiyi doya doya içine çeken sağlıklı  adam, ‘Aman allahım bu ne güzel koku böyle!” deyince burnu koku almayan bön bön arkadaşının yüzüne bakmış.

Ve hakeza. O sağlıklı adam, her ne yana yönelse, her ne yese ve tatsa büyük keyif alırken, diğerleri hep “ne alaka canım!” deyip durmuşlar.

Tabii ki o leziz yemeklerin damağı yanmış adama vereceği bir tad olmaz. O güzel manzaralardan kör bir şey anlamaz! O harika musiki sağıra bir şey demez! O hoş rayihalardan koku alma duyusu kaybolmuş adamın nasibi olmaz!

İşte böyle a dostlar. Dünya dahi bir nimetler sofrasıdır. Ramazan, o nimetin farkına varmamızı sağlayan dellal! Bize hatırlatıyor ki dünya dahi sayısız ilahi nimetlerle bezenmiş. O dahi cennetten bir numunedir ki bizi asıllarını tatmaya teşvik eder. Burada şu nimetlerin kadrini bilmeyen, onları bize İkram Edenin hakkını takdir etmeyen cennetten ne anlayacak?

Peygamber efendimiz (asv), bir hadisinde, bir kere de olsa dünyadaki nimetlerin farkına varmayanların, cennetten dahi pek nasipleri olmayacağını hatırlatır.

İnanın, Ramazan, şu nimetlerin farkına varma egzersizidir. Lütfen onu fırsata dönüştürün. Burada, mutlu, huzurlu, yediğinin içtiğin farkında olarak ve içinde bulunulan nimetleri idrak ederek yaşamanın keyfini sürmek varken, neden ihmalkarlık ve aşırı toklukla hayatımızı ve yaşamımızı eksikli hale getirelim?

Feriduddin Attar“Çok yemek hastalık meyvesidir” diyor. Tıbbın üstadı İbni Sina ise, “Yediğini hazmetmeden tekrar yemekten daha büyük bir bela olmadığını”söylüyor.

Lütfen açlığın tadına varın ki, nimetlerin içindeki Mün’im’i görebilesiniz! Süleyman Darani, hazretleri, “Açlık Allah’ın hazinelerindendir; onu sevdiği kimselere verir”buyurmuş. Hz. İsa (as) da “Nefislerinizi aç bırakınız ki, kalpleriniz, Allah’ın cemalini müşahede edebilsin” diyor.

Peygamberimiz efendimiz (asv) de “Her derdin aslı çok yemek, her devanın aslı açlıktır” buyuruyor.

Hadi biraz gayret! Ramazan ağacının en lezzetli meyvesi olan Fıtır Bayram’ı, bizim için sıhhat ve afiyet lezzetine dönüşsün inşallah!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir