5N1K programına konuk olan ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Hamamcı, ‘sık hastalanan çocukların, daha önceden süt tüketmeyen çocuklar olduğunu’ söyleyince kendi kendime ‘hah işin hakikatini anlamış hekimlerimiz de varmış’ dedim kendi kendime.
Ama baktım ki hocamız ‘bildiğimiz sütler’den söz ediyor.
Evet, anne sütünü yeterince emmeyen bir çocuğun gelişimi tam olmuyor. Özellikle böbrek, karaciğer, enzimler ve bilhassa kemik sistemi tam oluşmuyor. Esasında, bir kız çocuğunun kesintisiz 20 ay sadece anne sütüyle beslenmesi gerekiyor. Buna karşılık bu süre erkek çocuklarında 24 aydır.
Yeni doğmuş bir bebekte sütü sindirecek sistem mevcuttur. Bu sistem, tuhaftır ki, kız çocuklarında 20’inci ayın sonunda, erkek çocuklarında ise 24’üncü ayın sonunda otomatik olarak devre dışı kalıyor. Dolayısıyla üç yaşına girmiş hiçbir çocukta, sütü hazmedecek sistem yoktur.
Tabii ki bunun büyük bir hikmeti var. Malum, bir kadının emzirdiği çocuklar, kardeş sayılıyorlar dinen. Bu dini prensip, medeni hukuk tarafından da kabul görmüş. Zira gerçekten de 2 yaşından küçük olmak kaydıyla bir kadından süt emmiş tüm çocuklar ‘biyo-genetik kardeş’ sayılıyorlar. Çünkü süt, o yaşlarda DNA’yı doğrudan etkiliyor ve kendini DNA’da benzer yapılanmalara yol açıyor. Aynı anneden süt emen herkes, isterse anne babası ayrı olsun, dinen ve irsiyyeten -yani genetik açıdan- birbiriyle evlenmesi haram olan kardeşlere dönüşüyorlar. Tabii ki iki yaşına kadar…
Süt insan hayatında bu kadar önemlidir. Nitekim süt, ‘fıtrat’ı temsil ediyor. Miraç sırasında Peygamberimizin kendisine sunulan suyu değil de sütü alıp içmesi, fıtratı tercih etmesi anlamına yorumlanmıştır. Sütün ‘fıtrat’ ile ilintilendirmesini, Rahmani bir sembol olarak değerlendiriyorduk. Oysa süt gerçekten fıtratı etkileyen, yani yapısal benzeşmelere yol açan, DNA ile doğrudan etkileşen bir gıdadır. O yüzden de belli bir süreden sonra o sistemin devre dışı bırakılması bir ilahi rahmettir.
Nitekim kız çocuklarında sütün hazmedilme dönemi 20 aylık oluncaya kadardır. Erkek çocuklarında ise 24 aydır, yani tam iki sene. Bu sürelerin sonunda sistem kendiliğinden kapanıyor ve artık aynı anneyi emseler bile kardeş olmuyorlar. Çünkü sütün hazmedilip genetik programı etkileyecek hale gelme devresi kapanmıştır. Böylece süt ve süt ürünleri, bizim doğal sindirim sistemimiz tarafından hazmedilir olmaktan çıkar. Sadece kendi içindeki bakteriler sayesinde hazmedilebilecek bir gıda olar.
Yani süt, kendi içinde mevcut bulunan yararlı bakteriler sayesinde hazmedilebiliyor, bizim vücut enzimlerimiz sayesinde değil. Bu durum farklı bir problem yaratıyor süt kullanımı açısından. Sütün kullanım zamanı!
Sütten beklenen faydanın elde edilmesi arzu ediliyorsa, süt sağıldıktan en fazla sekiz on dakika içinde tüketilmeli. Bu da mümkün olmadığına göre mutlaka kaynatılması lazım. Kaynatılınca da yararlı bakteriler ölüyor.
Öte aynadan, sütün karma şekilde kullanılması da uygun değildir. Eski tabipler, karma (yani birçok ineğin veya birçok koyunun yahut koyun, keçi ve inek sütünün karıştırılmasıyla elde edilen) sütlerin içilmesinde yarar görmemişler. Nitekim de karma süt, tıpkı karma eti yemek gibi enzim çatışmalarına yol açar ve sağlığı bozar. Üstelik süt peygamber efendimizin de işaret ettiği gibi içecek değil yemektir.
Keza süt içildikten sonra hızlı hareket etmek, uyumak veya bir şey yemek de doğru değildir. Bütün bu gerçekler bilinmeden, sadece sütte var olduğu zannedilen -oysa değil- kalsiyum için çocukların süt içmeye zorlanması hiç de sağlıklı değil.
Hele süt içmeye zorlanan çocuklar, bir de Sıfır kan grubuna sahip iseler, o süt onlar için şifa değil beladır.
Belki ılık olarak ve zencefil ve bal ile karıştırılarak verilirse zarar vermeye bilir. Aksi takdirde o içilen süt, Sıfır gruplarında balgam ve ileri yaşlarda kireçlenmeye neden olur.
Bir de eğer çocuk antibiyotik almışsa veya yakın bir geçmişte antibiyotik kulanmışsa bağırsaklarda, sütü hazmettirecek bakteriler de yok olduğu için, süt bağırsaklarda kokuşarak bozuşmaya başlar. Bu da bünyesi hasası olanlarda ciddi sıkıntılara yol açar.
Bu bahis çok uzundur. Ben hükümetin maksadının hayır olduğunu biliyorum. En azından çocuklarını yeterince besleyemeyen ailelere bir katkıda bulunmak istiyor ve doğru düşünüyor. Ancak süt, yine de doğru bir seçim değildir. Çünkü ette olduğu gibi sütte de sütü içecek olanın, sütünü içeceği hayvan ile aynı mizaçta olması gerekir. Biliyorum bu ya
Peygamberimiz’in (asv) süt içtiği için herkes süt içmenin faydalı olduğunu sanıyor. Ama bir şeyi unutuyorlar. Peygamberimiz asla karışık süt içmemiştir. Tek koyunun veya tek keçinin sütünü içmiştir ve hem de sağıldıktan hemen sonra çiğ olarak. Süt içtiği zaman da en az beş altı saat üzerine bir şey yememiştir. Dolayısıyla, peygamberimizin içtiği süt ile bizim içtiğimiz sütün alakası yoktur. Bir çok açıdan…
Böyle bir konuyu benim yazmak benim hakkım olmayabilir. Ama on beş gündür bekliyorum birileri bu konuya temas etsin diye. Bir yığın çocuk hastanelere kaldırıldı bir yığın çocuk rahatsızlandı. Kimse nedenini izah edemedi. Oysa o sütlerde muhakkak ki süt tozu da vardır. Bari yoğurt yapıp versinler. Bir parça faydası olabilirdi.
Bu konuda hükümeti eleştirmiyorum. Aksine bir şeyler yapmak için uğraştıkları için tebrik ediyorum. Onların bir günahı yok. Hata, bunu tavsiye eden hekimlerde! Maalesef onlar da bu konuları bilmezler. İnsanın niçin hasta olduğunu da bilmezler. Farklı kanların niçin ölüme sebebiyet verdiğini bile bilmedikleri gibi. Eğer onu bilselerdi, kan gruplarına göre beslenmeyi öngören yaklaşımları da anlarlardı.
Mamafih çoğu doktor zaten, hekim değil. Çünkü tahsil ettikleri Ortodoks tıbbın insanı hasta olmaktan alıkoyacak tedbiri yoktur. O, ancak insan hasta olduktan sonra orasını burasını kesmeyi bilir. Yahut insanları ilaç sistemine bağlayıp yıllarca sömürülmelerine hizmet eder. Bir de farklı yaklaşımlar sergilemek isteyenleri sistem dışına atmayı bilir.
Ne ise konumuz doktorlar değil, süt!
Çocuklara süt vermek sağlıklı bir tercih değildi. Çok daha fazla eziyet etmeyelim. Hükümet çocuklara illa da bir şeyler verecekse, içine herhangi bir koruyucu katkı maddesi katılmamış yoğurt versin. O da sıfır gruplarına yaramaz…
İnşallah bu süt meselesi de Çernobil patlaması ardında elde kalan fındıkların çocuklara yedirilmesi meselesine benzemez. Hükümetin ve yetkililerin iyi niyetlerinin, bir takım açıkgözlerin hinliğine kurban edilmiş olmadığını umalım…