Diyanet İşleri Başkanı Yılbaşını Eleştirebilir mi?

Genel çerçevede, insanların hediyeleşmelerine vesile, yaşama sevincini çoğaltan tüm etkinlik ve vesileleri severim… Buna yılbaşı da dahil.

Nevruz, bütün doğu kültürlerinde var olan ve pekala da kutlanmasında sakınca görülmemiş bir yıl başı kutlamasıdır.

Antik dönemlerde yılbaşı Bahar’da başlardı. Nitekim 21 Mart hemen hemen tüm doğu kültürlerinde, bir yılın bitip, yeni bir yılın başlamasıdır.

Hıristiyanlar yılbaşını Hz. İsa’nın doğumuyla başlatmak istediler ve aslında yanlış da olsa kendilerine göre Güneş Takvimini esas alıp Hz. İsa’nın doğumunu başlangıç yaptılar. Beytlehem Yıldızı esas alınarak Hz. İsa’nın doğumunun bugün bilinen tarihten 6 yıl önce gerçekleştiği artık nerede ise kesin olmakla birlikte kullandığımız Miladi (yani hazreti İsa’nın doğumunu başlangıç alan takvim), güya onun doğumu ile başlatılmış. Demek ki o başlangıcın üstünden 2013 yıl geçmiş.

Geçtiğimiz 21 Aralık’ta biten ve çoğu insanı acaba kıyamet mi kopacak endişesine sevk eden Maya takvimi de bundan 1 872 bin gün önce başlatılmıştı ve bitti.

Müslümanlar da Aleyhisselatu vesselam efendimizin Mekke’den Medine’ye hicretini esas alan bir takvim başlattılar. Ay’ın hareketlerini esas alan ve ibadetlerin takibi konusunda hakikaten önemli olan Hicri takvim,  bugün hala bazı İslam devletlerinde yürürlükte olmakla birlikte çoğu ülkeler, miladi takvimi kullanmayı tercih ediyorlar.

Şu veya bu takvimi kullanmanın dinle imanla alakası yoktur.

Hicri takvimin ibadetler açısından önemi, ayın döngüsündeki hikmetten kaynaklanmaktadır. Biz orucu ve haccı ay takvimine göre ifa ediyoruz. Ta ki kul yılın her mevsiminde o ibadet ile sınanabilsin.

Namaz saatlerinin belirlenmesi  ise güneş üzerinden yapılmaktadır. Takvim olarak da Kur’an her ikisini  de kabul eder. Eshab-ı Kehf‘in mağarada ne kadar kaldıklarını izah ederken Kur’an, öyle bir dil kullanır ki her ikisini onaylar âdeta.

Esasında da araç gereçlerin din açısından çok büyük önemi yoktur. Eskiden arşın ve endaze kullanılırdı, bugün bütün dünya ile birlikte metre kullanıyoruz.  Herhalde Peygamber efendimizin metre kullandığını söyleyemeyiz. Bugün biz metre kullandık veya tartıda kalibresini Hıristiyanların yaptığı -bugün dünyaca kabul edilen kilo ağırlığı İngiltere’de muhafaza edilmektedir- kullanmakta beis görüyor muyuz?

Hayır! Esasında medeniyetin ve teknolojinin üretip insanlığın hizmetine sunduğu aletlerin hiç biri bizatihi şer veya kötü değildir. Bugün nefislerin teşyi ve tahrikine en çok hizmet etiği söylenen sinema, tiyatro, televizyon, bilgisayar ve internet gibi aracıların hangisi için mahza kötü diyebilirsiniz? Din bunların hangisini reddeder?

Elbette ki din onları reddetmez. Onların kullanım biçimiyle ilgili ikazda bulunabilir o kadar. “Bilgisayar kullanmak haramdır, evde televizyon bulundurmak haramdır” gibi beylik yaklaşımlar dinin konusu değildir. Evet, televizyonun ve internetin bugün ahlakın çökertilmesinde çok etkili kullanıldıkları herkesin malumu!  Bir insan çıkıp pekâlâ, “murdarlığa hizmet ettirilen bu aletleri ben evime sokmam” dese hakkı vardır. Ama “bu aletlerin kendisi murdardır” dese bu hakikaten cahillik ve taassup olur.

Yılbaşı mesesi de öyle…

İnsanlar bir yılı bırakırken ve yeni bir yıla başlangıç yaparken bir takım etkinlikler yapmakla günaha girmezler. Amma siz o saati, o anı dinin her dönem için insana yasakladığı içki, zina, sarhoşluk, taşkınlık, kendine ve başkalarına zarar verecek aşırılıklara alet ederseniz işte o zaman din size müdahale eder.  Diyanet İşleri Başkanı’nın da sizi ikaz etme hakkı doğar!

Her din, kendi mensupların şeytanın iğvasından ve nefsin aldatmasından korumak için tedbirler önerir ve yasaklar getirir.  Hatta Kur’an her bir bireyi “Kuu en fusekum ve ehlikum nara” (Nefsinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz) emrini verir.  İslam gibi, insanı,  hürriyetini kullanırken, kendine karşı da sorumlu tutan bir dinin, insanların, insanlık duvarını aşma zemini haline getirdikleri yılbaşı eğlenceleri için bir şey söylememesi mümkün mü?

Güya bir peygamberin doğum gününü kutluyorlar. Esasında Hz. İsa’nın doğumuyla da ilişkisi yok. Noel 25-26 Aralıkta olur. Yani Hz. İsa ile alakası olmayan ve tamamen müşrik (putperest ve pagan)  bir kültürün yutturması olan yılbaşı taşkınlıklarına Diyanet’in bugüne kadar hiç tavır koymaması asıl şaşırtıcı olandı. Diyanet, sistemin bir parçası sayıldığı için de hiçbir Müslüman onun sessizliğini yadırgamıyordu. Ama tavrını da onaylamıyordu!

İlk defa bir Diyanet İşleri Başkanı, Müteyakkız hocamız Pro. Dr.  Mehmet Görmez, yılbaşı kutlamalarının maksadından taşırıldığına dikkat çekti ve haklı olarak yılbaşı kutlamaları adı altında yapılanların müşrik bir kültürün dayatılması olduğuna dikkat çekti.  Peki  Diyanet İşleri Başkanı fikrini söyleyemez mi?

Artık nerede ise bir mili güvenlik sorunu haline gelen kültür erozyonuna karşı tavır koyması, toplumun dikkatini çekmesi neden yadırganıyor?

Elbette bu ülke demokratik ve laik bir ülkedir.  Birilerinin yılbaşını kutlamasına veya alkol duvarını aşmasına yahut bildiği tarzda ayinini yapmasına karışmaz. Ama siz bütün televizyonları ve iletişim kanallarını, ‘sanki doğru ve gerekli olan bu imiş’ gibi aktarır ve müşrik bir usulü çocuklar üzerinden bir milletin dimağına, ruhuna ve nasiyesine yerleştirmeye çalışırsanız, pekala bir dinin en tepe noktasında bulunan bir zatın da çıkıp “hop!” demesi, toplumu ikaz etmesi normaldir, hakkıdır.

Fakat Nedense Nazlı Ilıcak hanım buna bozulmuş. Diyanet işleri başkanının uyarısını “Suçlama” olarak almış. Saygıdeğer Başkan ne diyor:

“Yılbaşı çerçevesinde yapılan kutlamalar, esasen bizim milletimiz yönünden, dini, ahlaki, kültürel ve geleneksel hiçbir temele sahip değildir. Aklı ve sağlığı tehdit eden içki tüketimini, aile bütçesini tahrip eden kumarı, savurganlığı ve cinsel taşkınlıkları, dini, milli ve ahlaki değerlerimizle bağdaştırmak asla mümkün değildir. Bu tür davranış ve uygulamalar, ahlaki yozlaşmaya, kültürel tahribata, gelenek ve göreneklerimizin bozulmasına da sebep olmaktadır.”

Bunun neresi suçlama?

Yine başkan, ”Benim Diyanet İşleri Başkanı olarak en çok itiraz edeceğim husus, bu Noel tüketim ekonomisi üzerinden hem de çocuklar üzerinden bir kültür ve kimlik erozyonunun oluşmasıdır. Buna millet olarak, buna bilim adamları, fikir adamları, düşünce adamları, öğretmenler, üniversitelerin üzerinde kafa yorması lazım. Bu sıradan bir hadise değildir. Özellikle Noel tüketim ekonomisi üzerinden, çocuklar üzerinde bir kültür ve kimlik erozyonu oluşturmak doğru değildir.”

Bunun neyine itiraz ediyorsunuz?

Nazlı hanım demokrat ve liberal bir insan. İnsan hakları konusunda cidden hassa bir yapısı var. O herkesin vicdan hürriyetine sahip olmasından yana biri… Biliyorum ama şu nu da biliyorum:

Bu ülkenin çocukları tam da güya masummuş gibi gösterilen bu tür etkinlikler ve yaklaşımlarla bu hale getirildiler. Yılbaşı kutlamaları ve onun etrafında empoze edilmeye çalışılan hayat tarzı, Nazlı Hanım’ın sandığı kadar masum değil!

Acaba hangi batı ülkesi, İslam’ın şearini taşıyan bir sembol ile özdeşleştirilmiş bir etkinliğe resmen müsaade eder?  Asla etmezler, asla izin vermezler. Biliriler toplumların nasıl dejenere olacağını…  Ama bizim gibi saf müstemleke aydınları bunu modernizm sanıyoruz…

Nazlı Hanım geçtiğimiz dönemdeki Diyanet İşleri Başkanı Sayın Bardakoğlu’nun, sadece ‘tavsiye ve telkin’de bulunduğunu hatırlatarak, Sayın Görmez,  “Suçlama ve Eleştiri” getirmekle suçluyor.  Benim kanaatime göre ise, ilke defa bir Diyanet İşleri başkanı, şu meselede, tam da o makama layık bir tutum sergiliyor.

Sayın Başkan demiyor ki yılbaşı kutlanmasın!

 Kutlamak isteyen kutlasın. Sadece, o gece ve o gece etrafında yapılanların İslam ile bir ilgisi olmadığını söylüyor. İnsanlık duvarını aşma görüntülerine sahne olan o etkinliklerin devlet tarafından kollanıp adeta teşvik edilmesini hangi aklı başında dindar ve mümin kabullenebilir?

Esasında Sayın Bardakoglu‘nun söyledikleri de Sayın Görmez’in söylediklerinden farklı değil. Sadece, Sayın Görmez, artık iliğe dayandığı ve acısı dayanılamayacak boyutlara vardığı için, şu meselede  çektiği acısını dışa vurmuş, hepsi bu.

Evet, yılbaşlarının kutlanmasının hiçbir sakıncası yoktur. Ama o kutlamaları bahane ederek, İslam’ın, toplumları yıkan en temel dört bela diye nitelediği (hamr), kumar (meysir), dikili taşlar  (ensab=yılbaşı çamları, güya Noel babanın getirip altına bir şey koyacağı umulan işaret nesneleri/süslemeler vs.) ve piyango(azlam)’ya tavan yaptırırsanız, Diyanet İşleri Başkanlığı da bu haramdır yaklaşmayın der. Demezse dilsiz şeytanlık yapmış olar. Çünkü Kuran bu dört şeyi ‘Şeytan Pisliği’ diyor ve eğer barışık ve huzur içinde bur toplum istiyorsanız bu dert pislikten uzak durun diye emrediyor… (Maide, 90). Asıl bugüne kadar bu meselede susmuş olan Diyanet İşleri başkanları bir vicdan muhasebesi yapmalılar.

Ben Sayın Görmez’i alkışlıyorum. Sayın Ilıcak, hiçbir meselede vesayete taraftar olmayan bir aydındır. Demek ki, siyasetin askeri vesayetten kurtulduğu şu dönemlerde Diyanet Teşkilatımız da derin istibdatların vesayetinden kurtulmaya başlamış ki, bir Başkan tam da Kuran’ın ona emrettiğini söylemiş, söyleme ihtiyacı duymuş.

Tebrik ediyorum…

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir