Eskiden ne güzeldi, Arap baldırı çıplaktı, İran ise pis molla idi…
Fransız düşünce kuruluşu Avrupa Siyasi Tahminler Laboratuvarı (LEAP/Europe 2020), yayınladığı bir analizde, Soğuk Savaş döneminde “Batı’nın kalesi” olmayı kabullenen Türkiye’nin “uyanarak” –kelimeye dikkat- Batı kampını kademeli bir şekilde terk etmeye başladığını ifade etmiş!
Bismillah! Bu da nerden çıktı?
Yok, Türkiye uyanıyormuş da, Batı’nın kalesi –Batının uşağı diyecek de dili varmıyor- olmaktan çıkıyormuş da falan!
Ba ba ba… Sakın bu da F tipi projelerden biri olmasın! Biz burada memleket elden gidiyor diye yırtınıyoruz, elin oğlanları ‘Türkiye ayağa kalkıyor’ diyor. Hem de bin telaşla!
Fesübhanellah! Bunda bir terslik var ama ne?
Bakın makosenlimiz postallımız, bağlımız, bahçelimiz, karalımız, denizlimiz, ayıkçımız, kayıkçımız, eratımız, başbuğumuz hep bir ağızdan memleket battı batıyor, ülke gitti gidiyor, millet yandı yanıyor derken bu elin Fransızlarına ne oluyor ki böyle… Acaba onlar da mı ‘yandaş’olmaya karar verdiler?
Baksanıza adamlar neler söylüyor. Kafayı yemiş olmalılar…
Zaten bunlar hep böyle. 90’lı yılların sonunda da yine böyle bir Fransız siyasi tahminler laboratuarı uzmanı, önümüzdeki yüzyılın başında (yani 2000’li yılların başında) Türklerin neye karar vereceklerinin çok önemli olduğunu söylemişti. Güya “Eğer Türkler, ‘uyanıp’ –bizi uyuttuklarını nasıl da itiraf ediyorlar- da yeniden eski Türkler olmaya karar verirlerseymiş Ortadoğuyla ilgili planları bulunan tüm ülkelerin, planlarını değiştirmesi zorunlu olacakmış!”
Şimdi de tahminlerinin tuttuğunu göstermek için böyle şeyler uyduruyorlar herhalde! Elin ağzı torba değil ki büzesin.
Efendim güya neymiş, “hayatî jeopolitik çıkarlarını yeniden tanımlama sürecine giren” Ankara, artık büyük güçlerin kendisine dayattığı gündemi takip etmek yerine kendi önceliklerini belirleyerek politika yapıyormuş!
Adamlar bunu da batılı politikacıları uyandırmak için yazıyorlar.
TÜRKİYE UYANIYORMUŞ!
“Türkiye’nin uyanışı: Batı kampını kademeli terk ediş” başlıklı analizi AA haber yapıp geçti. Çoğunuz okumuşsunuzdur.
Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini anlamak için, İsrail ile ilişkilerine bakılması gerektiğinin vurgulandığı analizde, İsrail’in Aralık 2008’deki Gazze saldırısının ardından önce tonunu, sonra yönelimini değiştiren Ankara’nın Tel Aviv’le diplomatik ve askeri ilişkilerinden geri adım atmaya devam ettiği ifade ediliyor.
“İsrail pilotlarının Türkiye’deki eğitimlerinin durdurulduğu ve İsrail’in Ekim 2009’da NATO tatbikatından men edildiği”nin de hatırlatıldığı analizde, “Bunun hemen ardından Suriye’yle ortak askeri tatbikat duyurusu yapan Türkiye’nin ABD’ye sadık bir müttefik ve önde gelen bir NATO üyesinden beklenen askeri ve stratejik davranışların çok uzağına düştüğü” de belirtiliyor.
Ama burada bizimkiler bağırıyor: İşbirlikçi İktidar!
Ne enteresan bir memleket! Bizimkiler, gelişmeleri hainlik olarak nitelerken, adamlar bunu, ‘Türkiye’nin Batıdan uzaklaşması!” olarak niteliyor alarm veriyor! Bakın şu ifadelere:
“Soğuk Savaş döneminde, ‘Orta Doğu satrancında Batı’nın kalesi olmayı kabullenen’ Türkiye, Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ardından Batı’yla farklılaşan çıkarları nedeniyle Washington’un ikazlarına uymak istemedi ve son dönemde ABD’ye verdiği bir dizi olumsuz cevapla bunu gösterdi”
Hatta bu yüzden NATO içinde Türkiye düşmanlığı alevlenmiş ve bazı liderler Türkiye’nin NATO üyeliğinin meşruiyetini sorgulamaya başlamışlarmış!
Allah Allah! Ya bu iktidar Amerikan uşağı değil miydi? İsrail’in her dediğini yapmıyor muydu? Memleketi satmıyor muydu?
Acaba diyorum, bu iktidar bir yandan memleket içinde bin türlü sahici numaralar çevirerek direnişçi güçleri, yapmadıkları işler içeriye tıkarken bir yandan da Batılı analiz guruplarını satın alarak, lehine methiyeler mi düzdürüyor?
Baksanıza adamlar ne yazıyor? Güya, Türkiye’nin bölgesinde kendi stratejik bakışıyla geliştirdiği politikalar, ABD ve NATO’nun çıkarlarına gittikçe artan oranda zarar veriyormuş. Washington’un tüm ısrarlarına rağmen Türkiye’nin hala İran ile iyi ilişkiler içinde olması da bunun deli imiş!
ESKİDEN NE GÜZELDİ
Sahi hakikaten, onlar yobaz mollalar idi değil mi? Modern Kemalist Türkiye’nin İranlı mollalarla nasıl iyi ilişkileri olabilir ki? Bu iktidar da cidden yanlış yapıyor canım! Yok, komşularla sıfır problemmiş, yok açılımmış falan ne o öyle!
Eskiden ne güzeldi; Arap baldırı çıplaktı, İran pis molla idi, Yunan zaten ezeli düşmandı, Ermeni hasımdı, Bulgar zalimdi, Rus haindi. Varsa yoksa bir Avrupa’mız vardı, bir de Amerika’mız! Onlar da, şu veya bu şekilde başımız her derde girdiğinde –anarşi, terör ve pkk belası gibil- sırtlarını bize döner, “silahımı kullanamazsın, mermimi atamazsın, benden aldığın tankı kullanamazsın, benden aldığın uçağı gece uçuramazsın, o uçakla İsrail ve Yunan jetlerine vuramazsın… vs” diyerek bizi sürekli İsrail’in kucağına oturtuyorlardı!
Sesimizi yükseltmeye, ‘canım acıyor’ demeye, ‘siz ikiyüzlüsünüz’ demeye hakkımız yoktu. Ez kaza biri çıkıp sesini yükseltecek olsa, hemen aramızdaki monşerlerini, medyatörlerini, işbirlikçilerini harekete geçirerek, kendilerinden özür dilememizi sağlarlardı. Şimdilerde bir yığın dindar cemaatleri bile yanlarına çekmişler. Kimisin bahanesi FG, kimisinin bahanesi, siyasi kıskançlık. Kendi yapamadıklarını bu ekip yaptı diye ortadan yırtılacaklar!
Yok, efendim iktidar aslında uşakmış ta danışıklı dövüş yapıyorlarmış. Adamlar, Batılı siyasetçileri uyandırmaya çalışıyor, “Türkiye-NATO ilişkileri dönüşü olmayan noktaya ulaşmak üzere” diyor. “Türkiye’nin, üyelerini kontrol etmekte güçlük çeken NATO’nun devam eden dağılma sürecine çarpıcı bir örnek teşkil ettiğini” söylüyor.
Asıl felaket de neymiş biliyor musunuz? ‘Türkiye’nin Batı yörüngesinde tutulması için tasarlanmış’ –sen nelere kadir ya Rabbi.- AB üyelik sözü aygıtının geri tepmesi imiş! Türkiye’nin, oyunu anladığı halde AB katılım müzakereleriyle demokrasisini güçlendirmeye çalıştığı ve ‘batının en Türkiye’deki sadık müttefiki’ olan “ordunun, kademeli olarak kışlasına çekilmeye zorlandığı” gerçeği imiş!
Görüyor musunuz felaketi? Ordu kışlasına çekilmeye zorlanıyormuş da böylece Batının Türkiye’deki vefalı dostları güç kaybediyormuş!
AB üyelik müzakereleri nedeniyle ‘ordunun güç kaybetmesini’ “kaderin bir cilvesi” olarak nitelendiriyor ve güya Batıyı Türkiye’yi demokrasiye zorlamakla kendi kalesine gol atan adama benzetiyor!
EKSEN KAYMASI
Bir zamanlar eksen kayması diye bir şey tartışmıştık malum. Şimdi anlaşılıyor, eksen kayıyor diye kaygılananların asıl derdi neymiş. Efendim Türkiye’nin son dönemdeki aktif dış politikası Ankara eksenli imiş! Van vah vah! Batının, Coni’nin, Moiz’in gözünün içine bakarak hareket etmek varken, sen kim oluyorsun da Ankara eksenli palitika üretiyorsun canım olur mu öyle şey. Adam ciddi ciddi ikaz ediyor ve diyor ki:
“Amerikalılar ve Avrupalılar yanılmasın! Bize göre (Türkiye’nin) geri dönüşü olmayacak. Rusya, AB ve İran, güney sınırındaki diğer etkili aktörler ve Mısır arasındaki jeopolitik denklemin merkezindeki vasıta olan Ankara’nın yalnız gitmeyi bırakarak dağılma sürecindeki bir NATO’ya geri dönmesi için hiçbir neden yok”
NATO’nun Türkiye’deki “en sadık müttefiklerinin” ordudaki generallerdir. 10 yıl içinde görev alacak yeni nesil generaller, Doğu ve Batı arasında köprü olan Türkiye’nin birleştirdiği yakalardan herhangi birine ait olması halinde köprü köprü olmaktan çıkar, batı adına çıkmaz olur!”
İMF DE BİR AYGITMIŞ!
Avrupa Siyasi Tahminler Laboratuvarı’nın analizinde, bir itiraf daha var: O da İMF’nin, aslında Türkiye’yi Avrupa’nın kapısında tutmakla mükellef bir aygıt olduğu gerçeği! Tabii analizin dilinin altındaki asıl bakla bu da değil. Ya ne? Su satırı dikkatle okuyun:
“Türkiye’de önümüzdeki beş yıl içinde Washington destekli bir grup eski general küçük bir risk olsa da askeri darbe yapmaya kalkışabilir ama sonu muhtemelen, 1991 yılında Rus generallerin Mihail Gorbaçov’u hedef alan darbesi gibi olur”
Bu, suret-i haktan görünerek, Türkiye’deki batılı müttefiklerin, yani zinde güçlerin acil koduyla göreve çağırılmasıdır!
O yüzden de hükümetin itiyadı asla ama asla elden bırakmaması gerekir. Darbe olmayacak inşallah bundan böyle ama tedbirsizlik de ahmakların işidir!
Mart elbette kış değildir fakat kazma/kürek yaktırır günleri de yok değildir! Unutmamak lazım!