İhanetin En Ağırı!

Bizim neslimiz darbeler nesli. Bir ömre dört beş darbe ve birkaç muhtıra sığdırmış kaç nesil var yeryüzünde? Biz o şanslı(!) nesiliz.

Biz ordusundan, siyasetçisinden, aydınından, sermayedarından bol miktarda ihanet görmüş bir milletin çocuklarıyız. Hıyanetin her türlüsünü yaşamışız millet olarak.

Ama böylesini hiç yaşamamıştık. Meğerse ihanetin en ağırı arakadan geliyormuş!

Biri çıkıyor din adına, Allah adına hareket ettiğini söylüyor. Sen elinde ne var ne yok eteğine döküyorsun. Bir de bakıyorsun ki onun yetiştirdiği insanlar, onun hizmetinde olduğunu söyleyen askerler senin tankını ele geçirip senin üstüne sürmüşler.

Eee işte ahir zaman demek öyle bir şey. Deccalın Mesih postuna, tilki, kurt ve ayının insan postuna büründüğü bir çağ! Batılın hak, hakkın batıl gösterildiği, zalimin mağdur, mazlumun zalim diye sunulduğu, puştluğun, hıyanetin erdem sayıldığı bir çağ.

Artık hiçbir şey bizi hayrete düşürmüyor.  Ama hakikaten, Peygamber efendimizin (asv), ahir zaman ümmetini, o gün ortaya çıkacak “yol göstericiler”in gerçek yüzünü görmemiz için yaptığı ikaz ilginç:

“Allah’ım bizi Mesih deccalların ve Süfyan’ın şerrinden koru”

Ne kadar ilginç bir ikaz!  “Deccalın şerrinden bizi koru”!  demiyor. Çünkü mümin, deccalı zaten tanır.  Ama süfyan öyle mi? Mesih Deccal öyle mi?

Onlar, İslam’ın kahramanları, “halaskar” (kurtarıcı) olarak ortaya çıkacaklar. Kimi vatanı kurtarıyorum diye ortaya atılacak kimi ahireti kurtarıyorum diye… Belki başlangıçta onlar da kendi mahiyetlerini bilmeyecekler ama hadiselerin dili çözüldüğünde siretler suretlere yansır!

Bu İşin Sponsuru Kim?

Hepimiz biliyoruz ki her darbenin arkasında harici bir kuvvet vardır. En milli görünen 60 ihtilalinin bile bir sponsoru vardı. Amerika!

18 Eylülün kahramanlarına, Amerika elçisi “bizim çocuklar” demişti. Düşünün ki o darbe olduğunda millet darbe oldu diye Rabbine hamd etmişti. Bu millete neler yaşattılar…

Neden?

Türk milleti ayağa kalkamasın, Türk milleti boyunduruk altında kalsın!.

Arkasında kim vardı? Amerika!

Israrla “Cumhuriyet bir projedir” diyorum yıllardır. Batının bir projesi! Amacı, Türk milletini Batı için tehlike olmaktan çıkarmak olan bir proje! Başarılı oldu.

Düşünün ki dört kıtada ilayı kelimetullah (Allahın adını yüceltmek; adaleti yeryüzüne yaymak) için at koşturan bir ordunun en büyük hedefi, laikliği korumak olmuştu. Kendi dindarını, kendi halkını, “Batılılaşmak istemiyor diye…”  camisiyle birlikte bombalamayı düşünecek kadar hain, gözü dönmüş evlatlar yetiştirmek hangi millete nasıp olmuş!

Ve 28 Şubat Derbesi. Postmodern darbe filan dediklerine bakmayın. Basbayağı vahşiyane, gaddara ne, insafsız bir Ebucehil travmasıydı! İslamcıların siyasette güç kazanmasına duyulan tahammülsüzlüğün nefreti!

Onların tek amacı vardı. Bu millet bir daha İslamiyet ile buluşmasın. Çünkü eğer bu millet İslam ile bir kere daha ihya olur ve ayağa kalkarsa sömürü düzenleri bozulacak. Bunu biliyorlardı.

O yüzden de 28 Şubatçıların niyeti bünyeyi bir daha toparlanmayacak şekilde bozmaktı. O yüzden bu süreç bin yıl sürecek dediler.

Temel amaçları neydi? Türk milletini İslamiyet’ten tamamen koparmak ve bütün bütün sukut ettirmek ve İslamiyet hanesine yazılmış bin yıllık tarihini lekedar etemk! Ne idüğü belirsiz, soysuz, kansız bir takım “Türkümsü”lerin, güya ulusalcılık adı altında milleti imha etmek istedikleri bir darbe… Arkasında yine Amerika vardı.

Şimdi bütün bunlardan çok daha ağır bir ihanet ve travma ile karşı karşıya millet! Kendi emeğiyle büyüttüğü, sermeyesiyle beslediği, gözünden esirgediği ve istikbalini teslim etmeyi düşündüğü bir takım insanların, yabancı niyetlerin elinde nasıl bir canarava dönüştüğünü, ne hazin bir ihanete uğradığını görerek kahroluyor.

Bu sefer sponsor gizli de değil. “Stratejik ortak Amerika”, artık bize karşı planlarını gizleme ihtiyacı bile duymuyor.

Şu insanların düştüğü şu hale bakın! Kimin oyuncağı olduklarını nasıl da gösteriverdiler. Allah birinin “şemlini” dağıttı mı onu toparlayan kalmıyor işte! Herkesin her müminin bundan kendine bir ders çıkarması lazım!

Yıllarca, bebek ve insanlık katili PKK’yı desteklemek ve silahlandırmak haysiyetsizliğini işleyen Amerika, Türkiye’yi Suriye konusunda ateşe atığıyla kalmadı, varlığı Türkiye için başlı başına bir tehdit olan PYD’yi açıkça desteklemekte beis görmedi.

Türkiye’nin artık dükkânı soyanlarla uğraşmaması lazım! Elbette dükkânı soyanı yakaladığınızda hakkını verirsiniz. Ama dükkânı soyduranı görmek gerekiyor.

Türkiye Amerika ile kavga mı etsin?

Sözüm bu değil. Dış ilişkilerde küslük olmaz. Herkes herkese muhtaçtır. Ne var ki, her seferinde size ihanet eden adama karşı da tedbirinizi alırsınız. Amerika Türkiye için “stratejik Ortak” diyor. Bunu hangi gerekçe ile söylüyor. Bizi aldatmayı sürdürmek için mi, yoksa cidden onun bir takım menfaatlerinin korunmasında bir rolümüz olduğu için mi?

Ben eminim, bizim Amerika’ya bağımlı olduğumuz yanlarımız olduğu gibi onların da bizim bu coğrafyada bulunmamızdan istifade ettikleri şeyler vardır. İşte o noktalarda Amerika’nın canı yakılabilir. Çoktan çok gider, azdan az!

Derbe ve İdam

Türkiye büyük bir devlet olmak istiyorsa –ki şartlar bizi ona zorluyor- acilen kendine özgü kanunlarla hukuk sistemini geliştirmesi gerekiyor. Bizim hukuk sistemimiz kesinlikle bizim değil. Ne İslamidir ne insanidir ne de Türk’e hastır.

Tüm kanunlarımız devşirmedir. Esasında hukuk sistemimiz devşirmedir. Nasıl ki yıllarca bize laiklik adı altında yerel inançları yok eden müstemleke laikliği dayatılmış ise… Aynı şekilde hukuk sistemimiz de adaleti temin edemeyeceğimiz şekilde kurgulanmış.

Batı idam cezası içeren bir hukuk sistemini bize yasaklıyor. Hiçbir kanunun caydırıcı özelliği yok. Seküler ve dinsiz bir inancın ürünü olan bir hukuk sistemiyle, dindar bir toplumu idare edemezsiniz. Bin yıldır adaletin timsali olmuş bir milleti, hukukta Avrupa’ya dilenci kılmış olmak zilletlerin en ağırıdır. Cumhuriyet adı altında kurular sistemin en temel amaçlarından biri de buydu. Harfin yok edildi, dilin yok edildi, kıyafetin yok edildi, tarihin silindi, hainler kahraman kahramanlar hain diye yutturuldu ve nihayet şu noktaya geldik.

Türkiye’de adliye sistemi o kadar laçka ve o kadar caydırıcılıktan uzak ki, hiçbir tedbir kar etmiyor.

Hırsızın, arsızın elini kesin,  zina edeni recmedin, iftira edeni şahitlikten alı koyun, cana kast edenin canına kast edin hukuk olarak, bakın bakalım bu kadar rahat darbe yapılabiliyor mu, bu kadar rahat ihanet edilebiliyor mu?

Türkiye acilen, kısas ve idam cezasını sisteme koymalıdır. Bunu yaparken de Kur’an’ın ve Hukuk’un esaslarını esas almalıdır. İntikamcı bir fikrin eseri olacak kanunlar, önce onu koyanları yer!

Cemat ve Devlet

Hangi türden olursa olsun, devlet asla bir dini yapılanmayı veya bir STK’yı devlete nüfuz edecek kadar kendine yakın tutmamalıdır.

Siyaset kurumu, elbette oy almak için cemaatlerin, tarikatların, kulüplerin üyeline veya diğer benzeri örgütlenmelerin mensupların şirin görünmek isteyebilir. Ancak devletin bürokratik yapısı bu nüfuzlardan salim olmalıdır. Devlet bu hassasiyet üzerine yeniden yapılandırılmazsa bugün şu örgütlü cemaat yarın diğer bir örgütlü STK devlete nüfuz edebilir.

Şu cemaatin belasından kaçarken bu cemaatin himayesine sığınmamalı devlet. Devletin dininin olması da gerekmez. Devletin temel dört ayağı var. Adaleti (gelir dağılımının adilane olmasını) temin, asayişi temin, sosyal rekabet ortamını temin ve bireysel özgürlük ve kabiliyetlerin inkişafına fırsat tanıması. Toplum katmanları veya farklı anlayışlardan birini kendine yakın ötekini uzak tutma olmamalı.

Cumhuriyetin ilk döneminde bu yapıldı. Dindarlar ve halk öcü yapıldı. Şimdi tersi de yapılmamalı. Devlet kişinin dinine bakıp, ırkına bakıp, şu bana yakından bu bana uzaktır diyemez. Tabii ki devlet kurucu halkın geleneklerini, inançlarını ve o halkın varlığını sürdürme gerekçelerini temin etmekle de mükelleftir.

Ancak devlet toplumu oluşturan unsur veya cemaatlerin birini kendine yaklaştırıp ötekini uzaklaştıramaz. Hangi şartlarda olursa olsun!

Devlet kendi “hak” esasları içinde işlemeye bırakılmalı ki devlet beka bulsun, millet dirlik düzenlik bulsun

Her gelenin değiştirdiği bir adliye sistemiyle, hukukun siyasi eğilimlere göre vaziyet aldığı kanunlarla, ne hıyanet durdurulabilir ne paralel yapılanmalar…

Sela Ezan ve Dua’nın Gücü

Önce müsaade edin şu milleti can u gönülden bir tebrik edeyim. Bundan yıllar önce Rusya’da askerlerin bir kalkışması olmuştu da halk askerin karşısına dikilmişti. Hatta Yeltsin o sarhoş kafasıyla bir tankın üstüne çıkıp poz vermişti.

Ben o gün yok mu bizim bir Yeltsin’imiz! Demiştim. Hamdolsun Allah bana o yürekte binlerce gencimizin var olduğunu gösterdi.

Millet azametli bir kararlılıkla iradesine sahip çıktı! Menderes asılırken sesi çıkmayan, Özal yok edilirken oralı olmayan, Erbakan kan ter içinde iktidardan indirilirken bir tavır göstermeyen şu milleti, şu hale getiren Allaha hamd ediyorum. Ve onda bu direncin açığa çıkmasına neden olan siyasi gelişmelere ve bu gelişmeleri sağlayan siyaset erbabına minnet duyuyorum.

Allah ebeden razı olsun. Şu milleti uyandıran, kendi değerleriyle buluşturan, yeniden varlığının ve kudretinin farkına vardıran zevatı minnetle ve saygıyla selamlıyorum.

Ben, bir milletin toplam çabasını, bir tek şahsa verme anlayışını zalimane bulduğum için, bütün bu güzel gelişmeleri tek başına Tayyip Bey’e vermeyi de zulüm sayıyorum. Bugün elde ettiğimiz şu güzel neticelerin husulünde büyük bir kesimin payı var çünkü!

Düşünün tankların, askeri araçların önüne atılan gençleri!

Biri de benim can dostum rahmetli Bekir Lekesiz ’in oğlu Gökhun! Ülkücü bir geçmişten geliyor. Nur yüzlü pırıl pırıl bir genç! Çıkın sokağa, devletinize sahip çıkın, denilince kendine vazife bilmiş ve en yakın yer olan Havaalanına gitmiş.

Bir aracın önüne dikilmiş. Askere “beni de mi vuracaksın! Ben seni seviyorum, in o araçtan. Sen benim askerimsin!” diyor.

Asker araçtan iniyor ve ayağına sıkıyor. Şimdi hastanede tedavi görüyor. Demek o askerde de vicdan varmış… Yeni şu gençlerin emeğini de görmezlikten gelemeyiz.

Tabii ki her davanın büyük bir kahramanı vardır ve olacaktır. Şu darbeyi püskürtmenin en büyük kahramanı elbette ki Tayyib Bey! Dün onu Kısıklı’daki konuşmasını yaparken izledim. Saçları dökülmüş, yüzü acılarla dolmuş, omuzları sorumluluktan çökmüş olarak görünce içim yandı. Ne tür acılar, hıyanetler, sıkıntılar içinde olabileceğini düşündüm ve ona yürekten gelerek dua ettim. O duamı en sona bırakacağım…

Ben televizyon izlemekten ve radyo dinlemekten mahrum dağ başında bir yerdeyim. O gün hattımı da değiştirdiğim ve henüz insanlara da ulaştıramadığım için olup bitenlerin geç farkına vardım. Daha doğrusu Erdoğan Esenkal kardeşimin attığı bir mesaj ile uyandım. Abdurrahman Iraz, benim için ciddi bir referans olan, bugünün Bediuzzaman’ı yerinde saydığım Hüsnü Bayram abiye sormuş, o da demiş ki “Tüm nur talebelerine sesleniyorum. Televizyonların başından ayrılan ve Cevşen okuyup Rabbinize dua edin”

Meselenin ne olduğunu bilmeden Cevşen okumaya koyuldum. Bu arada ulaşabileceğim dostlarımla irtibata geçince anladım ki, paralel bir kalkışma söz konusu imiş. İçimden tuhaf bir şekilde:

-Nihayet yüzünüzdeki perdeyi yırttınız ha!

Bu nasıl bir müsbet hareket, bu nasıl bir nur(!) haraketi, bu nasıl bir cemaat, bu nasıl bir dindarlık ve bu nasıl bir irşad!

Bu insanlar yıllarca darbecilere lanet okumuşlardı güya, şimdi kendileri milletin tankını almış milletin üstüne yürümüşlerdi. Va esafa! Ne büyük aldanış!

Hakikaten bir endişe bürüdü içimi. Sonra o sabah bana gönderilmiş bir rüyayı hatırladım. Bir de kız kardeşimin rüyası vardı. Anlatmaya başlayınca kes dedim. Büyük bir felaket eğeliyor, önleyelim. Anlatma dedim. Anlattırtmadım ve Cuma vaktinde o rüyanın defi için büyük bir sadaka verdim.

Cumadan çıkınca baktım bir mesaj var. Rüyaları ekseriyetle tahakkuk eden bir kardeş mesaj atmış. Hocam ne olur bunu yetkililere de ulatır mühim bir bile yaklaşıyor. Söylediği şuydu. Bugün öğleden sonra Tayyip beyin etrafındaki kalabalığa yönelik bir bomba atılacak. Aman dikkat.

Gece onu aradım ve rüyasını anlattırdım. Tamamını dinleyince içimden Elhamdülillah dedim. Bu darbe akim kalacak inşallah dedim!

Bu arada halk da yollara dökülmüştü zaten. Ulaşa bildiğim herkese sakın ümitsizliğe kapılmayın. Direnin düşecekler. Ellerindeki silah sizin elinize verecekler! Başaramayacaklar.

Sonra selalar başladı. Dilimden şu cümleler döküldü:

Ümit var olun. Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür seda İslam’ın sadası olacaktır!

Öyle de olacak inşallah. Bütün bunlar onun emareleridir. En zor olanı, suret-i haktan görünen manileri geçmekti. Millet basiretiyle, ferasetiyle o maniyi de geçmişti. Çok şükür. Bin şükür!

Ve Dua

Kısıklı’da Tayyip Bey konuşmasını yaparken yüreğime gelen dua şöyle idi:

Allah’ım ona rehberliğini ve yardımını sürdür, elini bırakma.  Onu umudumuz kıldın. Umudumuzu boşa çıkarma!

Ey Rabbim ve Ey göklerin ve yerlerin Rabbi!

Ey benim ve göklerin ve yerlerin yaratıcısı… Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilatıyla ve bütün varlıkları bütün halleriyle teshir eden, itaat ettiren iradetinin, hakimiyetinin, hikmetinin ve rahmetinin hakkı için şu zatın aklını, kalbini ve nefsini kendine kurana ve islama musahhar kıl. Onu İslam’ın hadimi eyle!  Kudretinin mucizelerini onda tezahür ettir. Yanlış yaptırtma. Ona sahip çık.

Onu Rasulünün (sav) müjdesi eyle!

Mademki şu millet, onun hakkında hüsnü şehadet üzere ittifak etmiş, onları mahcup etme! Şu zatı milletin yüz akı yap!

İçimizdeki sefihlerden dolayı bizi cezalandırma!

Şu milleti rehbersiz bırakma Ya Rabbi!

Âlemi İslam’ın kalplerini İmana, İslam’a ve Nura musahhar kıl! Âmin.

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir