İktidara Yardımcı Olmak Günah mı?

Kim ne derse desin, bu topraklar üzerinde insanlar tarihteki en “özgür” yıllarını yaşıyorlar.

“Özgür” kelimesini seçtim, zira şu kelime, içinde edep barındırmıyor, şimdiki manasıyla. Yani edepsizler için bile muazzam bir serbestiyet var bu ülkede.

Hür olmak, baskı altında olmamak başkadır, kendisine tanınan serbestliği edepsizce ve insafsızca kullanmak başkadır.

Türkiye’de çok şükür istibdat denilen yönetim tarzı toprak oldu. Çünkü asıl istibdat, cumhuriyet adı altında yapılan baskı ve insafsızlıklardı. Erki ele geçirmiş bir takım na-ehil insafsızlar, Müslümanlara istedikleri gibi zulmetmeyi hürriyet sanıyorlardı. Şimdi bunu yapamadıkları için özgürsüzlükten ve diktatörlükten söz ediyorlar. Zira istedikleri kadar mazlumlara ve müminlere baskı yapamıyorlar, zulmedemiyorlar artık.

Cumhuriyet adı altında İstibdat, uzun müddet bu topraklarda hükümferma oldu. Müslümanlara diledikleri gibi muamele etmeyi modernlik sandılar. Sonra Müslüman kitlenin siyasi bilinciyle işler değişti ve yavaş yavaşta bugünlere geldik. Şimdi bağırıp çağıranlar, diktatörlük yaygarası koparanlar, o eski istibdat uygulayıcılarının çocuklarıdır. “Neden Müslümanlara istediğimiz kadar zulmedemiyoruz” diye yakınıyorlar.

Ama artık geçti. Biz artık cennet-asa bir geleceğe pervaz açtık. İman ve İslam hızla yükseliyor. Tabii ki çoğunluğu kast etmiyorum. Niteliği kast ediyorum.  Biz, ‘Rabbin razı olduğu nitelikte yüzbinlere var etsek’ dünyada azim bir inkılap olur. Düşünün ki Resulullah inkılabını kırk kişi ile başlattı. Müslümanlar yüzbinlere ulaşınca, dünya tüm kapılarını onlara açtı. Ve Çin i Maçin’den Cebeli Tarık’a kadar tüm araziler Müslümanların oldu.

Şu anda da buna benzer bir hal yaşanıyor. İslamın bütün dinlerin üstünde ve muktedir olacağı bir çağın eşiğinde bulunuyoruz. Risale-i Nur ve benzeri hakikatlerin bu millete yüklediği iman ve ihya, yeni bir yükselişi beraberinde getirdi. Bu iman ve ihya hareketini, bu yükselişi durduramadıkları için şimdi, İslam yurtlarında insafsızca terör estiriyorlar. Allah’ın tamamlamak istediği nurunu söndürmek, bizi bu gidişattan caydırmak istiyorlar bu terör ve tehditlerle.

Unutuyorlar ki mevsim değişti. Gece içinde şafak söküyor. Yarasaların birkaç dakikalık ömrü kaldı. Aydınlık yarasanın gözüne ziyandır çünkü. Artık dünyanın tüm Ebulehep ve Ebucehilleri, tüm Ümeyye bin Halefleri bir araya gelse, her türlü tehdit ve tehciri uygulasa bir halt edemezler. Daha önce edebildiler mi? Şu iman davası tek kişiyle ortaya çıktı hatırlayın. Resülullah evine gelip “beni ört!” diye eşine seslendiğinde tek başınaydı. Ve sonra getirdiği aydınlık önce tüm Arabistan’ı sonra tüm Asya’yı, Afrika’yı Avrupa’nın büyük kısmını kuşattı.

Tabii ki dünya işleri tedricidir. Allah, her şeyi defaaten yarattığı halde “Ben dünyayı 6 günde yarattım” diye buyurmuyor mu? Böylece bize haber veriyor ki dünyevi işlerin gelişmesi zamana bağladır ve tedricidir. Hiçbir şey ‘ha’ deyince olmaz. İşte görüyorsunuz, Diriliş dizisinde bir Osmanlının ortaya çıkması ne kadar uzun sürmüş ne uzun badirelerden geçmiş. En azından, üç nesil geçmiş de kuruluşun teşekkülü ancak tamamlanmış.

İlay-ı kelimetullahın tamamlanması süreci de öyledir. Bediuzzaman bu asrın başında İslam ümmetine seslenirken “bu zamanda ilayı kelimetullahın ancak maddeten terakki ile olabileceğini” haber vermişti.

Eğer şu iktidardan önce biz maddeten de terakki edebilseydik, iş çoktan tamamdı. Ama biz tembellikten vaz geçemedik. İslam âlemini yerle bir eden tembellik, hala bizi terk etmiş görünmüyor. Oysa “insan için çalışmasından başka hakikat yoktur” buyurmuş Cenab-ı Allah. Biz maddi terakkiyatımızı ne kadar çabuk gerçekleştirebilsek o kadar hızlı neticeye ulaşacağız. Mukadderat açısından, şimdi, önümüzdeki tek mani gayretsizliğimizdir.

Evet, şimdi gayret ve çalışma zamanıdır. İla-yı kelimetullahı yaymak için maddeten terakkiye muhtacız. Buna gayret gerekir. Ortamda zahiren görülen –kargaşa ve terör gibi- maniler sizi aldatmasın. Kış mevsiminden yeni yeni çıkıyoruz. Boralar, fırtınalar, karlar, çamurlar gelecek baharın müjdecisi değil mi? Her türlü imkan eline verilmiş vatana muzır cereyanların ve terör örgütlerinin yapıp ettikleri, bir takım partilerin varmış gibi gösterdikleri istibdat ve kaygılar yalandır, yalancıdır, aldatıcıdır… Aksine! O yarasa ruhlular, patlamak üzere olan fecri durdurmaya çalışıyorlar. Ama beyhude…

Arap baharı Türkiye’den ilham almış ve inşallah, -“batı”nın üzerimizdeki hegemonyasının devamını sağlayan- eski düzenleri önünde sonunda dönüştürecektir. Hatırlayın Arap baharına başlangıçta destek verenler, sonra şahlanan halkların uyanışının nerede duracağını bilemedikleri için bu kere de onu durdurmak için harekete geçtiler. Mısır’daki cunta rejimi ve Suriye’deki durum onan eseridir. Onlar da biliyorlar ki İslam uyansa işleri bitecek. İslam’ın uyanması da Arab’ın uyanmasıyla olacak. Şu uğurda, Müslümanlar yarı nüfusunu kaybetse yine de ucuz kalır.

Çünkü Arab’ın uyanması demek Türk, Kürt ve Arab vs. kardeşliğinin; yani İslam birliğinin gerçekleşmesi demektir. Onlar da biliyorlar. O yüzden bu uyanışı geciktirmek için her yolu deniyorlar. Türkiye’de Irak ve Suriye benzeri kargaşa yaratmaya muvaffak olamadıkları için şimdilik buna mani olan istikrarı (iktidarı) zedelemeye çabalıyorlar. Halk buna fırsat vermeyince de zıvanadan çıkıyorlar. Osmanlıyı yıkmak için Abdülhamit’e karşı yürüttükleri taktiklerin aynısını şimdi Ak Parti’ye karşı yürütmeleri bundandır.

Tabii ki Ak Parti’nin eleştirilecek çook kusuru vardır. Ama ötekilerin maksatları farklı olduğu için şu kusurlara bakıp onlara inanmak doğru değildir. Batılı işbirlikçilerin, Türkiye’de yürüttükleri asıl faaliyet teröre destek vermek değil, halkın uyanışını sağlayan şu iktidarı alaşağı etmektir. Terör dahi bunu sağlamak için bir araçtır. Bu iktidarı halkın gözünden düşürürlerse yerine kendi istediklerine “lebbeyk!” diyecek birilerini getirecekler ve böylece eski düzen devam edecek. Şimdilik kullandıkları argüman istibdat ve diktatörleşme eğilimi!

Evet, tek görüşün hükümranlığını çağrıştıracak işler yok değildir. Ama bu kadar şirazesi dağılmış bir toplumda birinin işleri zapt u rapt altında tutması da gerekiyor. Türkiye, stabilize olmuş batılı bir devlet gibi değil ki sadece serbestlikle idare edilsin. İçi hain kaynayan, hariçteki kuvvetlerle işbirliği etmeye hazır kitleleri bünyesinde barındıran bir toplumda müdebbir ve bir ele ihtiyaç vardır. Müdebbir davranmak müstebit olmak değildir. Kanaatkâr ve tutumlu olmanın cimrilik olmadığı gibi…

Kimse Türkiye adına kaygı duymasın. Zira batılılar için acz içindeki bir Türkiye çok daha makbuldür. Bizim adımıza ve bizim demokrasimiz adına telaş etmesinler. Hem şunu unutuyorlar. Türkiye’de Müslümanlar uyanmış, ruhları baskı ile istibdadı kabullenmeyecek kadar gelişmiş. Türkiye’de bir iktidarın istibdat ile ayakta kalmasının mümkün olmadığını bilmiyorlar. Anadolu halkını tanımıyorlar. Bu halkı da diğer Müslüman halklar gibi sanıyorlar. Geçti.

Bu ülke insanlarının ruhu ve kalbi, Risale-i Nur gibi, insanı önceleyen; ferdin hukukunu devletten bile önce gören bir hidayet güneşi ile aydınlandı. İstibat ve baskının, Kur’an’ın ruhuna aykırı olduğunu bilenlerin sayısı, bu topraklarda ekseriyettedir. İstibdat ile iş görme mevsim geçti. Kimse merak etmesin. Bu ülke diktatörlüğe gitmez. Birilerinin, bu topraklarda istediği şenaati işleme kabiliyetini kaybetmesi, istibdat değildir! Aksine milletin selameti ve hayrınadır. Biz zaten, o hain elleri kıracak bir iktidar bekliyorduk. Çünkü onlar bizi esaret altında tutmak için eski usul ve yöntemleri muhafaza etmemizi istiyorlar.

Oysa artık insanlık malikiyet ve serbestiyet çağına yaklaştı. Bu dönemde fikir ve düşüncenin gücü ortaya çıkacak. Belagat ve cezalet, en mergup, en aranır meta olacak.

Her hükmünü akla tasdik ettirmiş Kuran’ın hükümferma olacağı bir geleceğe doğru gidiyoruz. Bize düşen çalışmak, bilimi ve ticareti geliştirmek ve İslam’a eski izzetini kazandırmaktır.

Haa bu çalışmalar aynı zamanda hükümete destek gibi algılanıyorsa, zararı yok, algılansın. Milletin önünü açan bir iktidara yardımcı olmak da cihadın bir parçasıdır. Kendisine dinini yaşama serbestliği veren bir iktidara muhalefet etmek asıl vebaldir. Hırsızlıkla hıyaneti denk tutmak vebaldir.

***

Bu arada inşallah Ramazanınız size sağlık, sıhhat, afiyet getirsin. İslam dünyasına huzur vesilesi olsun inşallah.

“Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz” ayetini kendinize düstur edinirsek şu feyz denizinde ruhumuzu da yumuş oluruz!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir