IŞİD’in Çağrıştırdıkları

Baştan söyleyeyim; IŞİD de bölgedeki her silahlı gurup gibi batılı ajanların sevk ve idare ettiği bir terör hareketinden başka bir şey değil

Zamanla yüzlerindeki maske düşer. İslam mış, cihad mış, islam devletiymiş, hepsi uydurma suretler! Şuna hizmet ederse sevinirim:

Terörle, kan dökülerek, hele de Müslümanların kanını dökerek islama ve islam ittihadına hizmet edilmez! Sünni Şiiyi, Şii de Sünniye hakiki kardeş bilmedikçe bu sıkıntı devam edip gider. Allah korusun diyeceğim ama Allah ahmak toplumları korumat. Onları zamanın hışmının elinden almaz!

***

Biz Müslümanlara, ta Asrı Saadetten bu yana armağan olarak aktarılmış birçok davranış kalıpları ve usuller var.

Her birisi nur ve huzur veren bu nebevi usuller, tekrarlanıp durduğu için içine pek dikkatlice bakılmaz. Tekrarlanıp durulur.

Bunlardan biri de yine Resulullah tarafından yapılması tavsiye edilmiş bir sığınma duasıdır. Şafii mezhebinden olanların sabah ve akşam namazları sonrasında tekrar ettikleri bu dua, Bediuzzamn’ın adetleri arasında olduğu için, zamanla Hanefi olan Müslümanlar da yapmaya başladılar. Bu “Ecirna” (Bizi koru!)  duasıdır.

İşte o duanın içinde bir ifade var. Ona temas edeceğim. Esasında şu sıralarda âlem-i İslam’da yaşananları izah edebilmek için ondan hareketle bir hatırlatma yapacağım!

Duanın baş taraflarında “…  Allahumme ecirme min fitneti ahir’izzaman.  Allahumme ecirma min fitneti’l-Mesîhi’d-Daccali ve’s-Süfyan!”

Ne diyor duada:

“Allahım! Ahir zamanda ortaya çıkacak fitnelerden sana sığınırız, bizi koru!”

“Allahım! DECCAL OLAN Mesih’ten ve Süfyan’dan sana sığınırız, bizi onların fitnelerinden koru!”

Buna, hepimiz “amin!” deyip geçiyoruz ama içine bakmıyoruz. Bu her biri gerçekleşmiş hadiselerin Müslümanların pratik hayatına nasıl yansıyacağını düşünmüyoruz.

Peygamber efendimizin ta o zamanlardan bugünün Müslümanlara uyarıda bulunması son derece manidardır. Elbette bir nebi olarak ümmetini, onları bekleyen tuzaklara karşı uyarması normal karşılanabilir. Ama her gün tekrar edimesin istediği bir duanın içinde buna yer vermesi aklı başında olanları teyakkuza geçirmeli. Demek ki hadiseler o kadar suret-i haktan görünecek ki çoğu Müslüman onları hakikat sanıp, ateşlerine düşecek ve ahiretini kaybedecek. O da ikaz etmiş.

Eğer meseleler, anlaşılabilir olsalardı; en azından dış görüntüleri itibarıyla da gayrı meşru görünselerdi zaten her mümin onu tanır ve ondan uzak dururdu.

İşte bugün görüyorsunuz her şey ne kadar birbirine karışmış. Bakıyorsunuz adam mehdilikten dem vuruyor, nefsin haz ve hevesiyle günü gün ediyor. Bir bakıyorsunuz, mehdiyim diyor eline kılıç alıp insanları doğramaktan başka bir projesi yok.

Bir bakıyorsunuz İslam’ın öncüleri, mücahitleri olarak ortaya çıkmışlar; bütün marifetleri kan ve gözyaşı dökmek döktürmek. Kimin ne maksatla olduğu belli olmadan ellerine tutuşturdukları silahlarla kendi kardeşini öldürüyorlar ve onunla da İslam devleti kuracaklarını sanıyorlar. Bunun adı da cihad oluyor!

Evet, sen de ben de biliyoruz ki cihad İslam’ın içinde var. Ama cihad var! Kan dökmek yok, tehiş yok, terör yok, zulüm yok! Allah cihad yerine kital kelimesini de kullanabilirdi. “Cahidu!” dedi.

Cihad nedir? İslamı üstün titmanın vasıtamırını elde tutmak veya ona o yolu açmak! Onu, o günün şartları içinde insanlara aktarabilmek. Mani olanlara karşı mücadele etmek!

Nasıl yapacaksın?

Eskiler nasıl yaptılarsa öyle mi?

Peki, şartlar değişmedi mi? 

Halit bin Velid’in elinde oktan ve yaydan başka bir şey yoktu. Sen de öyle mi yapıyorsun?

Bak bakalım savaş aletlerine! Nereden nereye geldiler.

Aynı şekilde cihadın şekli ve yöntemi de değişmiş olamaz mı? Akıllarına gelmiyor.

Adamlar arazileri üzerinde dehşet ve tedhiş baçan Esad’ı bırakıp (hatta onunla anlaşıp) gidip Musul şehrini basıyorlar. Onlar da üç dört bin adama şehri teslim ediyorlar! Bunla da İslam Devleti inşa edeceklerini sanıyorlar.

Hayır hayır! Bunlar İsrail’in yöntemleridir. Olsa olsa onların amacına hizmet edersin!  Çünkü Ahir zamanda Mesih’e hizmet ediyorum sanarak Deccala hizmet etme ihtimali var. İşte Resululah “Deccel Mesih’ten Allaha sığınırım” derken senin de benim de bu zokayı yutacağımızı bilmesindendir!

Apaçık bir şekilde, birçok Müslümanın, Mesih zannederek deccala hizmet edeceğini, onun tuzaklarına düşeceğini ve bunu da İslam’a hizmet sanacağını haber veriyor! 

Ben IŞİD’ın ortaya çıkış maksadını ve yaptıklarını okuyunca aklıma o dua geldi:

 “Allahumme ecirnemin şerri’l-Mesîhi’d-deccali ve’Süfyan.

Türk Müslümanlar 80 yıl boyunca Süfyan düzeni ile mücadele ettiler. Eğer önümüze Bediuzzaman gibi -bu zamanda cihadın nasıl olması gerektiğini öğretecek mehdi misal- bir müceddid çıkmasaydı, eline her silahı kapan Şeyh Saidlik yapmak zorunda kalacaktı! 

Ama o kalabalıkların önün çıktı. “Dahilde cihad olmaz” dedi.  Kur’an’ın önündeki maniler kalktı. Kimse İslam’ı kabul etmek isteyene mani olmuyor artık. Kuranın yayılmasının önündeki en muzır mani bizim kötü halimizdir. Milletler ve dinler savaşı artık yerini sınıflar ve menfaatler savaşına bıraktı. Medinelilere karşı kullanılacak cihad yöntemi iknadır. Söz anlamayan eski vahşi barbarlar gibi icbar ve kılıç kalkan değildir dedi.

Şimdi bir düşünün. Binlerce Müslüman elinde silah birbirinin canını almaya çalışıyor. Niçin? Cihad yaptığını sanarak…

Bir insanın ülkesini savunmasını anlarım. O da doğru yaparsın galip gelirsin, yanlış yaparsın mağlup olursun. Elbette dini argümanları da kullanırsın savaşta. Ama adına cihad demezsin.

Düşünün bu IŞİD’çileri.

Önce Suriye’nin kuzeyinde güya Sünni bir grup olarak Esad’a karşı mücadele başlatıyorlar. Peki, sonra ne oldu ki, onunla işbirliği yapıp başka amaçlara yöneldiler. Bunun tutarlı bir tarafı yok. Ve maalesef basılarında zamanın icabına uygun hareket etmenin hikmetini bilen de yok. Şu radikal yaklaşımlar ve geleneksel İslami cihat anlayışı ve usulü, daha uzun süre Müslümünlaın başını ağrıtmaya devam edecek.

Adabın uyanması gerekiyor evet. Ama bu kadar talihsizlikler anlaşılır gibi değil!

Fakat bütün bunlara rağmen ümitvarız.  İslam âlemi kabuğunu değiştiriyor. Asırların ona yüklediği hantallıklarından kurtulmaya çalışıyor. Bu işler yağdan kıl çekmek gibi olmaz. Dökülenler, kaybedenler olacak!

Biz biliyoruz onları sevk ve idare edenlerin maksadı farklı da bilerek/bilmeyerek Mesih Diccal’a hizmet ediyor olsalar da ekseriyet Mesih’e hizmet ettiklerini sanıyorlar! Bir gün gerçekten ona da hizmet edecekler inşallah!

***

Bu zaman ahir zamandır. Haber verilenlerin ortaya çıkması zamanıdır! O zatlar ve o olaylar gelmeden önce benzerleri gelecektir, Nasıl ki Mehdiden önce Kahkah’ın geleceği haber verilmişse… Mesih’ten önce de bilerek bilmeyerek deccal düzenine hizmet edecek Mesihimsiler gelecek. Binlerce insanın imanın ave ahiretime mal olacak! Yoksa Rasulullah bu kadar ikaz etmezdi!

Her şeyin bir zevali vardır.

Dünyanın da bu dinin de zevali vardır. Peygamber efendimiz (asv), daha hayatta iken, mübarek işaret parmağı ile orta parmak arasındaki farkı göstererek “benimle kıyamet arası bu kadardır” buyurduğuna ve aradan 1435 yıl geçtiğine göre biz ahir zaman hallerini bütün dehşetiyle yaşıyoruz, demektir.  Nitekim başka bir hadiste de “ümmetim istikamet üzere gitse ona bir gün var” diyerek ümmetinin -Bediuzzamanın yorumuyla- bin yıl galibine yaşayacağını haber vermiş. Hilafetin bin yıllık galibiyet zamanı Osmanlı’nın sahneden çekilmesiyle sona erdi. Bugünün Müslümanlarına mağlubiyetli kısımlar kalmış. Eh biz de bu hale layık olduğumuzu, her halimizle gösteriyoruz zaten!

Ancak yine onun (asv), verdiği bir başka haber var ki geleceğe dair de umudumuzu alevlendiriyor:

“Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (c.c.) benim ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır. (Süneni Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, Şamil yayıncılık, K. el-Mehdi (35), s. 402)

Bediuzzaman da bu nebevi ihbarlardan esinlenmiş olacak ki,  “Evet, ümitvâr olunuz; şu istikbâl inkılâbâtı içinde en yüksek gür sedâ, yine İslam’ın sedâsı olacaktır!” demiş.

Ümitvar olmaya hakkımız vardır.

Fakat birilerinin şu gençlere zamane uygun cihadın nasıl olması gerektiğini anlatması lazım. İlim olmadan, oilimden mülhem üretim olmadan, İslam’a hizmet edilemez. Unutmayın Fatih kılıç kalkan ekibiyle İstanbul7u almadı. Dönemin en büyük tekniğini kullandı…

Ama şu gençlere bakın! Hiç biri elindeki silaha bakmıyor. Kullandığı mermiye bakmıyor. Kullandığı cihaza bakmıyor. Onların hiç birisi kendisine ait değil. Yaşadığı coğrafyaya da ait değil!  Hiç birinde kendi emeği yok. Ve onlara harcadığı para da dönüp yine kendisini vuruyor, farkında değil. Düşünmüyor ki bu silah tüccarları beni kardeşimle vuruşturuyor. Ben burada onların emeline hizmet ediyorum. Onların çarkını döndürüyorum.

Bunların önün geçen âlimler, onları teşvik eden zatlar bunu hakikaten Allah için mi yapıyorlar yoksa başka amaçları mı var bilmiyorum ama bu İslam’a da Müslümanlara da hizmet değil! 

Bakın şu İsrail -Filistin meselesine. İsrail sürekli atakta, filistiniler geriliyor. Neden? Çünkü ötekisi aynı zamanda bilim üretiyor. İnsanlar onun ürettiği tekniğe muhtaç. Senin uçaklarının uçuş kabiliyetini bile onlar sağlıyor. Elindeki füzenin menzilini ayarlatan, varacağı yeri bulmasını sağlayan mekanizmaları o üretiyor.

Sen ne yapıyorsun Ey Müslüman! Kardeşinin ocağına ateş düşürüyorsun. Oradan yükselen dumanlar karşısında ad Allahuekber çığlıkları atıyorsun. İşte o Allah, ona (İsrail7e) Nusret veriyor, seni de kahr u tedbir ediyor. Bunu hiç düşünmüyorsun!

İnsanın canını yakan bu! Ben de biliyorum önünde sonun da İslam galip gelecek. “Bir gün bile olsa benim soyumdan biri zulmü kaldırıp yerine adalet koyacak” buyurmamış mı? Zerre kadar şüphem yoktur. Ama bu haller hiç de Müslümana uymuyor!

***

Ne zaman İslam dünyasında güya Müslümanları kurtarmak için yola çıkıp kanlı eylemler yapan ve İslam’ın iktidarını kan ve kılıçla gerçekleştirdiklerini sanan gruplar ortaya çıksa aklıma bunlar geliyor.

Allahım Mesih deccalın ve Süfyan’ın şerinden sana sığınırım!

Süfyan bu asrın ilk çeyreğinden itibaren geldi geçti. Tüm İslam yurtlarını da etkiledi… Etkileri de hala yaşıyor. Her yerde takipçileri çıktı… En etkili zamanı 12 yıl sürdü. Zaten her zulmün en kalıcı zamanı bu kadardır. Sonra tar u mar olur. Oldu. Bize kalan hatırası; bir daha bir maksat etrafında bir araya gelemeyecek biri birinden ayrışmış bir Türk unsuru ve fani bir maksat yüzünden heder olmuş milyonlarca iman! Daha doğrusu imansız nesiller…

Şimdi ise Mesih kuşağına girmiş bulunuyoruz. İslam âlemi hallaç pamuğu gibi savruluyor. Her bir köşesi, kaderin tarağıyla taranıyor. Ondan istikbalin kutnu kumaşı dokunacak çünkü… Öz kışırdan ayrılacak. Hakikat ile batıl. Gay ve rüşd ayrışacak. Deccal Mesihler ve onların yolunda gidenler dökülecek ki, gerçek Mesih ortaya çıktığında hali zahir olsun!

Bu IŞİD mişid, birer terör örgütü olmaktan öteye gitmezler kalıcı ber etkileri de olmaz. Veyahut en fazla Araplar içinde de bizdeki gibi dindarlar ve laikler oluşur o kadar. Vakti geldiğinde Rabbim va’dini tahakkuk ettirir. Ama biz görür müyüz bilemiyorum.

Bu aymazlıkla daha çok İslam kanı heder olur korkarım!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir