Kanuni de Fransızlara Bir ‘Jest’ Yapmıştı?

Hükümet ‘Jest’ olsun diye azınlıklara tüm mallarını iade etmeye karar vermiş.

Çıkarılan bu yeni vakıflar kanunu ve ‘azınlık mallarının iadesine ilişkin kararname’, bu ülkeye neye mal olur, henüz bilemiyoruz. Vahim bir hata olduğu ise kesin. Ama hata olduğu anlaşıldığında dönebilecek durumda olabilir miyiz onu bilemiyorum…

Efendim, Kararname; 162 azınlık cemaatinin askıda olan tüm malları ile tarihi mezarlıkların iade edilmesi ve üçüncü kişilere geçen mülkler için tazminat ödenmesini öngörüyor. (Sonra da Tehcir Yasası için özür dilememiz ve Ermenilere arazisini iade etmemiz istenir herhalde!)

Ben, güçlü bir devlet çatısı altında her türlü hakların kullanılmasından yanayım. İstemem ki tek bir kişi mağdur olsun. Evet, gasp edilen malların iadesi de bir insanlık görevidir.

Nitekim Kura’nın yön verdiği tüm İslam devletleri, gayrı Müslimlere son derece âlicenap davranmıştır. Şahidi 1400 yıllık tarihtir. Eğer Ortadoğu’da Müslümanlar değil de Hıristiyanlar hâkim olsaydı, vallahi bir tane Müslüman ulaşmazdı bu güne. Bunu tarihçileri itiraf ediyor!

İşte Endülüs, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan… Sadece yüz yıl önce buralar serapa İslam eserleri ve vakıflarıyla doluydu. Gidin dolaşın bakalım ne bulacaksınız?

Bulgaristan’ın başkenti Sofya ve civarında 90 yıl öncesine kadar 260 küsur cami vardı. Bunların büyük bir kısmının vakıfları ve vakfiyeleri vardı. Keza sadece 100 sene önce Selanik bizimdi. Türkiye cumhuriyetinin kurucuları oradan çıktı. Bugün bile hayatımızı derinden etkileyen kararlar oradan alınmıştır. Tam bir Osmanlı şehri idi. Ağzına kadar İslam Türk eserleri ve vakıfları ile doluydu. Gidip gördünüz mü ne haldedir? Atatürk’ün doğduğu evi bile birkaç kez kundakladılar. Keyif için Mostar köprüsünü yıktılar…

Gidin İspanya’ya. İspanya, İslam’ın çıkardığı en güzel medeniyetlerden biri olan Endülüs’ün otağıydı. ‘Birlikte yaşam kültürü’nün en güzel örneği idi. 7 ırk, 7 dil ve 3 büyük semavi dinin mensuplarını barış içinde ve bir arada 780 yıl yaşatan çok kültürlü yapısıyla tam bir hoşgörü medeniyeti olan Endülüs’ü, gidin görün bakalım ayakta kalmış bir eser bir vakıf görecek misiniz? İspanya’ya kimse bir şey diyebiliyor mu?

Hayır. 750 küsur yıllık bir medeniyetin ardından, elinizde kalan bir tek Elhamra sarayı. Onun da içine kilise oturtmuşlar.

***

İmdiii, ben bu kararın, kimin kafasının altından çıktığını, başbakanın nasıl ikna edildiğini bilemiyorum. Başbakana bu kararı verdirenler, bizatihi azınlıklara mensup değillerse, -en hafif şeklini söyleyeyim- tarih bilincinden mahrumdurlar. Bir tek insan çıksın bana bu işin milli ve dini bir faydası/gerekçesi olduğunu izah etsin, bütün itirazlarımı çekeceğim.

Hadi diyelim birilerinin baskısına dayanamayıp azınlık mallarını verdiniz. O zaman kardeşim biz de kapatılan tekke ve zaviyelerimizin, mescit ve mabetlerimizin arazilerini -üçüncü şahıslara geçmişse parasını- istiyoruz. Malları ve hazireleri ile birlikte. Bir tek azınlık malları yok olmadı ki bu ülkede? Neden hep Müslüman Türkler mağdur olsun? Neden hep bu milletin kesesinden hovardalık yapılıyor? Ermeninin, Rumun, Yahudinin, Katolik Gürcünün savunucusu, avukatı var, Müslüman Türk halkının sahibi, avukatı yok!

İstanbul Büyükşehir Belediye’si 2003-2004 yılları asında tarihi yarımadada bir tarihi eser envanteri hazırlamıştı. Bu envantere göre yaklaşık 6 bin tarihi eserin kayıp olduğu tespit edilmişti. Bu kayıp eserlerin yaklaşık 5 bin küsuru Osmanlı eseri. Büyük çoğunlu da 1925 -1960 yılları arasında siyasi bir istismar ve ihmal sonucu talan edilmişler… Bu eserler içinde camiler, hamamlar, medreseler, külliyeler, çeşmeler, bazarlar ve bedestenler var. Büyük çoğunluğunun vakfiyeleri, vakıf arazileri ve akarları mevcut! Hepsi yok olmuşlar veya şahısların uhdesine geçmişler. Bunları da tazmin edecek misiniz?

Ermeninin, Rumun, Süryani’nin, Katolik Gürcülerin (bunlar da kimlerse?) –ne ise, hükümetin ekser unsuru Gürcü vatandaşlarımız olduğuna göre yakinen biliyorlardır herhalde- ve Yahudilerin, 1936’de beyan edilmiş malları iade edilecekmiş.

Edilsin, tamam. O zaman biz de yok edilmiş Müslim vakıflarının iadesini istiyoruz. Yok, mu bu işe ön ayak olacak bir STK? Ciddi söylüyorum. Mademki TC, azınlıklarına bol keseden harcayacak imkâna sahip, bizim mallarımızı da versin!

Beyler yoksa siz de son Osmanlı rüesası gibi Batıya şirin görünme hastalığına kapıldınız?

Biz mağdur olmadık mı? 1877’den 1922 yılına kadar 13 milyon kilometre kareden 790 bin küsur kilometre kareye düştü benim topraklarım. “Ben mağdur olmuşum” dedim.

Eski Osmanlı topraklarını katmıyorum, daha 100 sene kadar önce bize ait olan arazilerdeki;  Bulgaristan, Hırvatistan, Sırbistan Arnavutluk, Batı Trakya… vs gibi Balkanlardaki iki tane Türkiye arazisi kadar mezarlık, vakıf arazisi, tarihi eser, şahsi mallar ve emlak iç edildi? Siz gidip onlardan hesap sorabiliyor musunuz? Sizi buna zorlayan Batı’ya,“onlar da benim vatandaşımın vakıflarını ve arazilerini serbest bıraksınlar ben de hemen bırakayım” diyebiliyor musunuz? Bunlar hak değil mi?

Allahlınızı severseniz, Kıbrıs bir Müslüman Türk yurduydu. Oraları İngilizler devraldığında bize insaf mı ettiler, Rumlar insaf mı ettiler? Siz orada onların vicdanına ve kanunlarına havale ettiğiniz insanlarınızı onların zulüm ve insafsızlığından kurtarmak, katliamlarına son vermek için çıkarma yapmak zorunda kaldınız. Onların hangi mal ve canlarını Rumlar tazmin etti ki siz mütekabiliyet bile aramadan mallarını iade ediyorsunuz?

Evet, Türkiye’nin insani kusur sayılabilecek tüm zaaflarından temizlenmesi, güzel olur. Ama hayat o kadar da sâfiyane değil ki. En azından karşılığında kendi insanlarının mağduriyetini giderecek bir şeyler almak gerekmez mi?

Aldığınız karar vicdani olabilir. Ama milli değil, devletlerarası teamüle uygun değil, ülkenin yaranına değil, Türk halkının hayrına değildir.

Elbette 1936’da yapılanlar hata idi. Hatta tehcir de bir hata idi. Ama olmuş ve geçmiş.

Koca bir imparatorluk haksız yere tepemize yıkıldı. Yedi düvel toplanıp başımıza evimizi yıktılar, sonra yıkım parasını da bizden tahsil ettiler. Biz onlardan bir şey istiyor muyuz? Bu hayattır. Savaş da var, talan da var, gasp da… Keşke böyle şeyler hiç olmasaydı ama bu, insanlığın yazgısı içinde mevcut…

Ne ise sizin beni anlayacağınızı sanmıyorum. Benim sizi anlamadım gibi. Ama size bir tavsiyede bulunabilirim, eğer cidden Batılıların gözüne girmek istiyorsanız Anadolu’yu eski sahiplerine teslim edin! Rumlara, Ermenilere, Pontusculara… Çünkü Türkler, asıl hatayı Anadolu’yu yurt edinmekle yaptılar(!) Sizin asil yürekleriniz bu vicdansızlığı kaldıramayabilir. Verin Anadolu’yu eski sahiplerine, Türkerleri bu ayıptan(!) kurtarın!

O zaman emin olabilirsiniz, bir ayağı bir yakada öteki ayağı öteki yakada Boğaz’ın üzerine heykelinizi dikerler! En âlicenap(!) Türk diye!

Anadolu’yu bize yurt yapan Malazgirt gazilerini ‘işgalci’, savaş içinde bizi arkadan vurdukları için Ermeni Tehcir Kanunu’nu çıkaran Osmanlıları ‘soykırımcı’, her şeye rağmen İstiklal Savaşını verip bu ülkenin çan ve salip yurdu olmasına mani olan kahramanları da ‘hain’ ilan edip Lahey Adalet Divanına çıkarırsanız iş tamamdır! O zaman sizi nerelerine koyacaklarını bilmezler!

Hem de Loyd George ve Gladiston’un ruhunu şad etmiş olursunuz! Çünkü onların hayali idi, Türkleri Anadolu’dan sürmek! “Ne işi var bu Türklerin bu coğrafyada. Gitsinler Asya’daki inlerine…” diyorlardı. Onları da memnun eder ve Müşterek Batı Medeniyeti ruhuna katkınız olmuş olur!

***

Azınlık mallarını gasp etmişmişiz! Onlar bizim hayatımızı gasp etmişler. Ne yapalım tarih böyle yazılıyor. Zulüm ve kahır ile koca bir imparatorluğu yıktılar. Biz hesap sorabiliyor muyuz? Verin bizim vakıf arazilerimizi diyebiliyor muyuz?

Ha şunu anlarım. 6-7 Eylül olaylarında mallarını kaybetmiş olanlara iade edilsin. Çünkü o olay, himayemize razı olmuş, kanunlarımıza uymuş insanların mallarına yönelik bir terördü. Devlet elbette onu tazmin etsin. Bunun dışında her ne verilirse yeni bir Tanzimat’tır, yeni bir kapitülasyondur!

Bu ülkeye yazık ediyorsunuz beyler! Ben hükümetin her iyiliğini alkışladım. Ama bu karar,  yanlıştır ve hatadır! En azından tarih bilincinden yoksunluktur. İş nereye varır bilemiyorum.

Devlet olarak, 600 yıldır sizinle kader birliği yapmış Kürtlere fıtri haklarını vermiyorsunuz, bu milletin dünya kadar malı mülkü ve vakfı talan edilmiş mühim değil. Varsa yoksa azınlıklar…

Bunun karşılığında, bu millet için nasıl bir artı değer kazandınız bilmiyorum. Cari açığınız mı kapatılıyor? Borçlarınızın bir miktarı mı siliniyor? PKK’nın arkasındaki desteklerini mi çekiyorlar? Yoksa Ayasofya’yı yeniden camiye dönüştürme hakkı mı elde ettiniz?

Esasında bunlar için bile değmez ama eğer böyle bir karşılık varsa bilelim ki susalım. Yoksa ‘güçlü devlet’ , ‘adil devlet’ laflarları bizi kandırmaz! Ortada ne henüz o güçlü devlet var ne adil devlet. Önce pazunuzu görelim, sonra. 14 insanımızı aleni bir tecavüz ile öldürmüş İsrail’e daha bir özür diletemediniz. BM bile onlara hak verdi. Onların insanlıktan anladıkları bu! Siz ise kalkıp Jest yapıyorsunuz.

Bu jest değil aczdir! Yeni bir ‘Kapitülasyon’a kapı aralamaktır. Bu millet Kanuni’nin bir jesti yüzünden –Fransızlara denizlerde tanıdığı bir ayrıcalık bahşişi- koca bir imparatorluğu gömdü. Bakalım bu jest bize neye mal olacak!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir