Kim Bu Zındıka Komitesi?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, yaptığı son açıklamalarda bir cümle dikkatimi çekti:

“Bu kaya gibi sağlam millet, nifak çıkarının, fitne çıkarının istediği şeyi yapmayacaktır. Bu iman dolu kalpler birbirine düşmeyecektir. Umduklarını asla bulamayacaklardır. Bir öleceğiz ama bin dirileceğiz. Bunları, bu oyunu yönlendirenlerin de duyması için söylüyorum.”

Bu paragrafın her cümlesi, cümlelerinin her unsuru mühim bir meseleye parmak basıyor. ‘Kaya gibi toplum’ ifadesi, hayatın getirdiği her türlü riske karşı tecrübeye dayanan bir tarih bilincine; ‘iman dolu kalpler’, sayısız acıları birlikte göğüslememize hizmet etmiş İslam kardeşliğine; ‘umduklarını bulmayacaklar’ taahhüdü, hem gizli bir senariste hem de bu Müslüman toplumun basiretine duyulan güvene; ‘bir ölüp bin diriliriz’ –ki bu ifadeyi ilk kullanan Bediuzzamandır- ifadesi ise iman ve azmin gücüne itimadını gösteriyor.

TÜRKİYE ARTIK ‘HOP’ DİYECEK GÜCE ERDİ

Başbakan, tüm bu noktalara temas edişinin nedenini son cümlede belirtiyor:

“Bunları, bu oyunu yönlendirenlerin de duyması için söylüyorum!”

İşte benim için milat olabilecek söz budur!

Bu gerçek, ilk defa bu serahatle ve bu kararlılıkla söyleniyor. Hem de en yetkili ağız tarafından…

Demek ki Türkiye artık kendisine numara yapanlara ‘hop’ diyecek güce erdi. Veya ‘artık ne olacaksa olsun’ noktasına geldi. Her iki hal de önemli. Çünkü bu tespit, terörün -kendi insanımızı bize karşı kullanıyor olmasına rağmen- bir dış operasyon olduğu gerçeğinin hükümet tarafından derk edilmiş olmasıdır.

Esasında Türkiye yaklaşık 100-150 yıldır, içine hulul etmiş ‘saklı niyetli / gizli ajandası bulunan kişiler’in sevk ve idaresi altında. Toplum bunu seziyor ama isim koyamıyordu. Devletin dimağını ele geçirmiş bu komita, ancak kendi onayını almış olanların siyaset yapmasına ve öne geçmesine izin veriyor. Askeriyede kimin kurmay olacağından tutun da kimin hangi kurumun başına veya parti liderliğine getirileceğine varıncaya kadar hep onlar karar veriyor. Bu millet de daima, kötüler arasından daha az kötüyü seçmek zorunda bırakılıyor. Millet adına ümit olan partilerin kadrolarının nasıl oluşturulduğunu bir kere daha düşünürseniz ne dediğimi daha net anlaşılacaktır.

Devlet içinde böyle saklı ve etkili bir yapılanmanın var olduğunu ilk hisseden ve söyleyen Bediuzzaman’dır. O, ‘kökü ecnebide, kendisi burada (Türkiye’de)’ olan gizli bir örgütten söz eder ve ona  ‘zındıka komitesi’ adını verir. Devlet gücünün Risale-i Nur’a karşı kullanılmasının arkasındaki sebepleri araştırırken keşfeder onu:

“Kat’i bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler ki: ‘Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul ettiremeyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız diye senin idamına hükmetmişler. Kendini muhafaza et.’ Ben de ‘Tevekkeltü alellah, ecel birdir, tagayyür etmez.’ dedim.(…)” (Emirdağ Lâhikası, 168)

Keza, “Fakat hükümetin bazı erkânını iğfal edip aleyhimize çeviren dehşetli ve gizli bir zındıka komitesi şimdi doğrudan doğruya küfr-ü mutlak hesabına bize hücum etmek ihtimaline karşı…” (Şualar, 13. Şua, 275)

Ve yine “…Kırk seneden beri İslâmiyet ve imân aleyhinde çalışan gizli bir zındıka komitesi ve bu vatanda anarşiliği yetiştiren bir nevi Bolşevizm namına bilerek veya bilmeyerek bizimle bir mücadeledir ki…” (Şualar, 14. Şua, 343) diyerek, bu dehşetli ve tehlikeli örgüte karşı milleti ve hükümet erkanını uyandırmaya çalışır.

DEHŞETLİ, GİZLİ ÖRGÜT GÜN IŞINA ÇIKTI

Bediüzzaman’ın ‘iman ve İslamiyet düşmanı’, ‘dehşetli’, ‘gizli’ diye nitelediği bu ‘örgüt’ün ne olduğu, Ergenekon örgütünün bazı elemanları suçüstü yakalanıncaya kadar bilinmiyordu. Daha da önemlisi, onların faaliyet ve icraatları vatan ve milletin hayrına zannediliyordu.

Evet, Cumhuriyetin ilk yıllarında 120 kişiden oluşturulduğu söylenen bir ‘encümen’den söz ediliyordu ama bu örgütün kimlerden oluştuğu, üyelerinin nasıl seçildiği veya kimlerin üye olabildiği, en tepe noktasında kimin bulunduğu veya onun kimden emir aldığı hiçbir zaman bilinmedi.

Fakat ne zaman millet, maneviyatı ve imanı doğrultusunda bir adım atmış ise gizli bir el müdahale edip milleti o kararlılığından vazgeçmeye mecbur etti.

Sadık Yalsızuçanlar kardeşimin de ifade ittiği gibi, Bediuzzaman’ın Zındıka Komitesi dediği bu karanlık örgütün zihinlerde nasıl şekillendiğini bilemiyoruz ama hepimiz biliyoruz ki Osmanlı’nın yıkılışından bu yana, Türk milleti, tarihi misyonu ve kimliği ile asla bağdaşmayan bir yaşam tarzına zorlanmıştır. İç ve dış politikaları, hedefleri, milletin menfaati ve bekasından ziyade o saklı efendilerin arzusu istikametinde tecelli etti.

Türk milletinin tüm siyasi duruşları ve politikaları, 1940’lı yıllara kadar İngiliz politikaları çerçevesinde ve İsrail devleti lehine, ondan sonraki yıllarda ise yine İsrail’in bölgedeki amaçları doğrultusunda ama ABD politikaları ekseninde kullanılmıştır. Türk milletinin bu çizgiden sapma anlamına gelecek her çıkışı ve atağı, gizli bir el tarafından şiddetle cezalandırılmıştır. Yıllarca bu millet, cam fanusa hapsedilmiş pireler gibi sadece 20 cm sıçrayabilmeye mahkûm edilmiştir.

Çeşitli ihtilaller, iç karışıklıklar, çok sayıda faili meçhuller ve önce sol–sağ, şimdi de Kürt– Türk kavgasıyla 50 yıldır anarşizm ve terörle boğuşturularak ileri bir hamle yapmasına fırsat verilmedi.

Bir başbakanı ve iki bakanı asıldı, 28 Şubat sürecinde yüzlerce kayıp ve ölüm gerçekleşti. Birçok kez hukuk dışı usullerle halkın çıkardığı hükümetler devrildi, iktidarlar manipüle edildi. Sağdan ve soldan sayısız önemli insan öldürüldü ve hiçbir cinayetin esrarı çözülemedi. Daha da vahimi, bu ülkenin cumhurbaşkanına suikast yapıldı ama gerçek azmettiricilere asla ulaşılamadı. O cumhurbaşkanı, tetik çekeni bağışlamak zorunda kaldı, bir başbakan kendisine yapılan suikasta ilişkin konuşamadı ve ulaştığı bilgileri kamuoyuna açıklamaktan çekindi. Ardından kuşkulu bir biçimde öldü.

NEDEN OLAYLARIN ARDI ARKASI KESİLMİYOR

Ortadoğu’da, Orta Asya, Balkanlar ve Afrika’da meydana gelen tüm olayların ucu gelip Türkiye’ye dayandı ve hep Türkiye’nin çıkarları zedelendi.

Peki gerek Türkiye’de gerekse çevremizdeki ülkelerde çıkara dayalı açıktan veya gizli operasyonları yürütenler kim? Ve bunlara içimizden kim destek veriyor?

Bu coğrafyada neden olayların ardı arkası kesilmiyor? Neden dünyanın her bir yerinde var olan huzur ve asayiş bu coğrafyaya hiç uğramıyor?

Daha da vahimi, bütün bu olan bitenler karşısında birbirimizi suçlayıp duruyoruz. Olup bitenleri, Alevi Sünniden biliyor, Kürt Türkten biliyor, fakir zenginden biliyor, Arap Türkten biliyor, Türk Araptan… Bu hayhuy içinde kimsenin aklına gelmiyor ki neden ben Hacivat gibi aynı repliği tekrar ediyorum ve Karagöz aynı cümleyi söylüyor?

İşte ben umuyorum ki başbakanın dillendirdiği “Bunları, bu oyunu yönlendirenlerin de duyması için söylüyorum.” sözü, Türk milletinin uyanmışlığının bir ifadesi olsun. Türk anlasın ki kendi devletine kasdeden Kürt değildir. Ve Kürt anlasın ki, tâbi tutulduğunu ileri sürdüğü ‘ayrımcılık’ Türk milletinin iradesi değildir. Alevi bilsin ki Madımak’ı yakanlar Sünni değil, Sünniler bilsin ki Başbağları’ı ateşe verenler Alevi değil…

Bizim buna uyanmamız lazım artık!

Başbakan, acilen en yakınındaki daireden başlayarak, bu zındıka komitesinin nerelere kadar hulul ettiğini görsün.

Önceki yazımda da ifade ettiğim gibi başbakan hemen ve acilen güvendiği sağlam birkaç tarihçi danışmasından Yavuz Sultan Selim’in doğu seferinin icapları ve neticelerini anlatan bir rapor istesin.

İşte gördünüz bir eşkıya çıkıp rahatlıkla Türk devletini tehdit edebiliyor. Başbakan ya böyle meydan okumayacaktı ya da bu sözün arkasında durarak teröristlerden önce içimizdeki zındıka komitesinin üyelerini ve azaların belirleyip cezalandırmalı.

O zındıka komitesi açığa çıkarılmadıkça masum Kürtler dahi caniler gibi itham altında kalacak ve Türkler, kendi tebaasına zulmeden bir millet olmaktan kurutulamayacak!


Not: Bugün (20 Ağustos) Beyazıt Meydanı’ndaki kitap fuarında Hayat standında kitaplarımı imzalayıp okuyucularımla sohbet edeceğim.

Dostların bilgisine… (MAB)

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir