Liderlerin Günahı Yok…

“Vallahi yaşadığımız şu toplumsal gerilimin, millet olarak başımıza gelen bela ve musibetlerin müsebbibi Başbakan Erdoğan değildir” desem toplumun yüzde ellisi ayağa fırlar. “Zavallı Kılıçdaroğlu hiç değildir” desem bu kere berikiler feveran edecekler.

“Hele hele, kendince hep ılımlı kalmaya çalışan Devlet Bahçeli veya tilka-i nefsinden konuşma hakkı bile bulunmayan Selahattin Demirtaş nerede ise masumdurlar” desem iyice zıvanadan çıkacak, bana ağız dolusu küfürler edeceksiniz, biliyorum.

Biliyorum ama gerçek de budur. Siz inanmazsınız. Suçu ila da şuna buna atma alışkanlığımız var çünkü. Kendi nefsinize bakmak aklımıza gelmez. Zaten bu halimiz değil mi ki, bu öfkeden ve fitneden başka bir şey üretmeyen lider müsveddelerini başımıza sardıran?

Biz her belanın onlar yüzünden başımıza geldiğini sanıyoruz. Oysa onlar bizim yüzümüzden başımıza musallat edildiler. Çünkü ne yaptığını bilmez liderler bizatihi bir cezadır. Bela onların eliyle başımıza geliyor gibi görünse de, biz hak ettiğimiz için onlar bize musallat ediliyor.

Bunu izah eden sayısız ayet var. İşte onlardan birisi:

“Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman oranın devletlilerine (liderlerine/ileri gelenlerine) emrederiz; onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur! Artık onu yerle bir ederiz.” (İsra, 16)

Ayette geçen “Emrederiz” fiilini çoğu mealci şu tarafa bu tarafa bükmeye çalışmış ama esasında, burada mana “Allah’ın saptırdığımı kim doğru yola getirebilir” (Rum, 29) ayetinde olduğu gibidir. “Toplum bunu kendi yaptıklarıyla gerçekleştirir” demektir. Dolayısıyla “biz emrederiz” ifadesi, “O liderler öyle işler yaparlar ki sonunda belaya uğramayı hak etmiş toplumu onların eliyle cezalandırmış oluruz” demektir.

Benzer bir olay Tevrat’ta da karşımıza çıkıyor. Cenab-ı Hak, şımarmış, hakka kulağını tıkamış, atalar dinini yol edinmiş Mısırlıları helak etmeyi murad ettiğinde başlarına muannit, hayra kulak vermeyen firavunlar geçirdi. Onlar inat ve kibirleriyle halklarını felakete sürüklediler.

Tevrat’taki, Hz. Musa ile Firavun arasındaki diyaloglar, hakikaten sayısız sosyolojik ibretlerle doludur. Bakarsınız, Cenab-ı Allah, Musa’ya emrediyor:

”Git Firavuna şöyle de. Yapmazsa, ona ve halkına şu şu belayı vereceğim”

Hz. Musa Firavun’a gider. Hemen ardından da şöyle ayetler gelir: “Musa ona varmadan önce biz Firavun’un kalbine sıktık ki Musa’yı red etsin!”

İşte bu, yaman bir beladır. Helak edilmeyi hak etmiş toplumun, akıbetine zorlanmasıdır. Allah korusun. Kendi liderlerinize bir bakın. Aynı hal içindeler. Hiç kimse ötekinin ne dediğini dinlemiyor. Sadece siyaseten alt etmek istiyor… Memleketin selameti, huzuru kimsenin umurunda değil!

Ve işte ibretli bir ayet daha:  “Böylece her şehirde o şehrin günahkârlarının büyüklerini, orada hilekârlık yapsınlar diye, işbaşında bulundurmaktayız. Oysa onlar, hilekârlığı başkalarına değil, kendilerine yapıyorlar da farkında değiller.” (Enam, 123)

Ya böyle işte. Bir toplum musibeti hak etmeyi görsün, Cenab-ı Alla onlara kendi evlatlarını dahi musallat eder.

Kuran-ı Kerim helak edilmiş toplumların analizini yaparken, karşımıza hep körlük, sağırlık ve basiretsizlik yani diyalogsuzluk çıkar. Toplum bölük bölük olmuştur ve hiç kimse ötekinin feryadını duymaz. Kimse kimsenin derdiyle hemdert olmaz. Kimse ötekinin ne değini bakmaz. Herkes elindeki ile sevindirdik olmuştur. Tıpkı bugünkü gibi herkes kendi tezini haklı çıkarmanın peşindedir. Gerçek kimseyi alakadar etmez. Herkes bir diğerinin yaktığı fitne ateşini daha da kötüleyecek bir yol arar.

Toplum, bu tür liderlerin insafına kaldı mı zulüm artar, anarşi çoğalır, “Şehirde dokuz çete vardı ki, bunlar o yerde bozgunculuk yapıyor, iyilik yapmaya yanaşmıyorlardı.” (Neml, 48) gibi işi gücü bela, gasp, darp ve kapkaç olan mafya düzeni hâkim olmaya başlar, herkes kendi zulmüne haklılık kazandırmanın yolunu bulur.

Bu üç taş oyunu bir kere başladı mı toplumun helaki kaçınılmazdır: Önce toplum azar. Bu azgınlık onlara Hacac gibi zalim liderleri musallat eder. Bu liderler, zulmederek halkın bela ve bedduasını çoğaltırlar. Bela ve beddua alan lider daha da fenalaşır ve zıvanadan çıkar. Kötülük kabiliyeti daha da artar. Artık bu bir fasid dairedir. Sadece, kötülüğü, gözyaşını ve azabı çoğaltır.

Ey millet bu beladan kurtulmanın çaresi senin elinde. Tek çaren var: İstiğfar ve tövbe:

Cenab-ı Hak, “Namaz ve sabır ile benden yardım isteyin” (Bakara, 45) buyuruyor. Milletin selameti ve bu badireyi atlatması için önce tövbeye ardın da sükûnetin vesilesi olan Salavata ihtiyacı var. Evet Rasululah’a salavat, sükûneti celbedecek en büyük vesiledir.  Hz. Musa, Firavunun zulmünün zirve yaptığı anlarda kavmine, namaz kılmalarını ve dua etmelerini tavsiye etmişti.

İnanın bizim de en çok ona ihtiyacımız var şimdi. Çünkü fitne dört bir yandan memleketi sarıyor. Şu an, sokakta eylem yapma, eylemcilere karşılık verme zamanı değil. Aksine köşelere çekilip huşu ve tazarru ile Rabbimize yalvarma zamanıdır. Ey mümin kardeş vallahi bu ateşi ancak sen söndürebilirsin. Niyazınla, duanla ve Nebiye salavatınla… Aczini, fakrını vesile yap!

Merak etmeyin ümidinizi kaybetmeyin. Zalimden başka kim Allah’tan ümit kesebilir? Bu badireyi de atlatacağız inşallah. Hadiselerin hay huyu sizi telaşlandırmasın. Toplumun genel manada yöne hayırlı bir istikbale doğrudur. Biliyorsunuz, İstanbul Boğazındaki suyun iki akışı vardır. Dipteki su kesintisiz Karadeniz’e doğru akar. Üstteki akış da Marmara’yadır. Üst akışın karışıklığı, bir o yana bir bu yana savruluyor gibi görünmesi sizi aldatmasın. O da sonunda Marmara’ya ulaşıyor.

Emin olun ki aynı o su gibi bu millet de kendisine takdir edilen o muhteşem istikbale ulaşacaktır. Sadece nefsindeki tamahkarlığın ceremesini ödüyor. Tıpkı Talut’un ordusundaki mal ve şehvet düşkünlerinin ‘ırmak’la (yani iktidarla)  imtihan olundukları gibi. Çoğu döküldüler ama ırmağı geçenler savaşı kazandılar. Bu millet de tamahkârlıklarının ceremelerini ödeye ödeye sonunda mecrasını bulacak ve takdir edilmiş kametini bulacaktır! .

Hâsılı bu bela ve musibet, liderlerin değil senin eserindir. Bunu böyle bil! Ve bil ki bekamız ve gidişimiz de siyasi ekiplere bağlı değildir. Hatırlayın Menderes vardı, Demirel vardı, Özal vardı, Erbakan vardı. Çoğu göçüp gittiler. Onların başına gelenler milletin yürüyüşünü durdurabildi mi? Hayır. Bazı sekteler yaşandı ama onlar da nefsimizdeki arazların giderilmesi içindi. Şimdi de aynısı yaşanıyor.

Allah bu millete nimetini tamamlayacaktır. Buna ne Avrupa, ne Amerika, ne İsrail, ne İran ve aveneleri, ne Kılıçdaroğlu, ne PKK ne şu ne bu mani olabilir. Ancak sen mani olabilirsin. Küfrünle, nankörlüğünle, nefsine zulmünle…

O yüzden diyorum ki, kendini ıslah et ki, ortam değişsin. Sen Rabbine yönel ki o da mahlûkatı sana hizmet ettirsin. Olayların ateşini söndürsün!

Mesela hatimler indirebilirsin. Salavatlar okuyabilirsin. Tevbe istiğfar edebilirsin. Eminim inanmayanlar bu sözlerimi hafife alacaklar. Ama biliyorum ey millet sen ciddiyealırsın. Hem de almalısın!

Türkiye kelimesinde yer alan harflerin değeri 635’dir. Buna Melek ifadesini de eklediğimizde 725 yapar. 725’in ebced-i menazili 25’tir. Gelin birleşelim, 25 milyon salavat okuyalım. Bakın bakalım ortalık düzeliyor mu düzelmiyor mu?

Ben inanıyorum. Bir milyon hatim veya 25 milyon salavat inşallah suların durulmasını sağlayacaktır. Beş milyon kişi 5’er kere, bir milyon kişi 25 kere bu niyetle ‘Allahumme Salli Ala Seyidine Muhammedin ve ala âlihi ve sahbihi ve sellim’ dese, 25 milyon eder.

Allah ve melekleri de ona Salat ve selam ediyorken, biz neden yapmayalım. Çünkü Resullulah salavat bizatihi sükûnettir, sekinedir, selamettir.

Hadi sizi göreyim. Yayın bunu. Twit mi atarsınız, internette mail zincir mi oluşturursunuz. Facebook mu kullanırsınız, artık siz bilirsiniz.

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir