Mısır ile ilgili bir iki kelâm daha etmekte yarar var. Önce RinTur’a ve beni davet eden Hekimzade’nin ‘hekim-i hazıkı’ Muammer Yıldız’a teşekkürlerimi ifade etmeliyim.
RinTur’un İşlerinde profesyonel, ilişkilerinde dostaneve fedakar ekibiyle bizi Mısır’ın dağdağalarına sokmadan gezdirdiler, o kadim dünyayı tanımamıza yardımcı oldular…
Mısır evet, kadim ve büyük kültür katmanlarının üzerinde oturan bir ülke… Ama maalesef, tüm İslam yurtlarını helak eden hastalıklar onları da perişan etmiş. Rejim, yönetim, politika, ekonomi ve toplum olarak Türkiye’de yaşanan ve yaşanmış arızaların, hastalıkların aynıları Mısır’da da var. Adeta bizim 30 yıl önceki halimizi yaşıyorlar bugün.
Şehirleri, mahalleleri, insan ilişkileri, toplumdaki siyasi eğilimleri, eğitimsiz ama her şeye maydanoz olan insan tipleriyle; iyiyi talep eden ama ona nasıl varacağını bilmeyen okur-yazarlarıyla nerede ise bire bir bizim kötü bir taklidimiz Mısır toplumu.
Siyaseten yaşadıkları travma da tıpa tıp bizim Selamet Partisi’nin siyasete ağırlık koymaya başladığı dönemlerdeki, yaşadıklarımıza benziyor. Muhammed Mursi‘ye karşı çıkanların demografik yapısından da bu görülebiliyor. Karşıtlar, sadece anti İslamcılar, Hıristiyanlar ve liberal laikler değil. Ciddi bir dindar kesim de karşı çıkıyor Mursi’nin yetkilerini artırmasına…
Malum kesimler -Türkiye’de de olduğu gibi- hakikaten tedirgin. Belki boşuna telaş ettiklerini yakında anlayacaklar ama tedirginler. Farklı sebepler ileri sürseler de asıl itiraz ettikleri şey din! Anayasa’da şeriata vurgu yapılması onları korkutuyor. Sayın Başbakanımızın, Arap Baharı ile yeni yapılanma sürecine giren toplumlara ‘laik bir anayas’ yapmaları yolunda telkininde bulunmasının nedeni de o kesimlerin korkusunu izale etme çabasıdır. Bence de, Müslümanlar; Kur’an’ın, mahzâ insan haklarını önceleyen anlayışı İslam memleketlerinde oturuncaya kadar, laik yapılarını korumalarında yarar var.
Mursi‘nin yetkilerini arttırmasına karşı çıkan bir diğer kesim ise ‘Şeriat’ tan korkan Müslümanlar’. Bu korkuya neden olan şey, İhvan-ı Müslimin’in söylem ve tavırları. Ve tabii şeriatın geçerli olduğu var sayılan Arabistan ve İran örneği… Mursi’nin temsil ettiği Müslüman Kardeşlerin, iktidarı ele geçirdiğinde ülkeyi, Arabistan veya İran’a benzetmesinden korkuyorlar. Bu tür kaygıları tanıyorsunuz eminim…
Ezher Camii’nin ‘Türk Revakı’ -tesadüfen gidip orda oturmuşuz- bölümünde Cuma namazı sonrasında sohbet ettiğimiz gençleri dinlerken, zihnim, 1977-79 yıllarında Fatih Yurdu’nda zaman zaman tekfirlere ve darp etmelere kadar varan tartışmalara gitti. O gün de “Selametçiler”, siyaseten kendisi gibi düşünmeyen Müslümanları tekfir ederlerdi. Mısırlıların bir kısmının Mursi‘ye gösterdikleri tavır, ‘Türk sağı’nın, rahmetli Erbakan‘a gösterdiği tavırdan farklı değil.
Bugün, rahatlıkla Erbakan’a haksızlık yapıldığını söyleyebiliyoruz ama o günlerin havası farklı idi. Erbakan‘ın ne kişiliği, ne de uygulama şekli söylemlerindeki kadar ‘radikal’di fakat sözleri, demokrasi ve birlikte yaşama kültüründen yana olan herkesi ürkütecek cinstendi.
Demokrasi diyorum, çünkü en toleranslı Müslüman dahi bugün, İslam’daki yönetim hoşgörüsünü bilmiyor ve birlikte yaşama kültürünü hatırlamıyor. Yazık ki bugünkü İslam algımız, Batının şekillendirdiği bir algıdır. Batının empozeleri sayesinde Müslümanların dahi yüzde 90’ı şeriatı, kısastan, recmden, kafa kol kesmekten ve birilerini sallandırmaktan ibaret sanıyor.
Mısır’da bu, çok daha fazla… Çünkü, Mısır’da, dâhilde her türlü kargaşayı/anarşiyi din ve vatan aleyhine mahzurlu gören ve yeni hasımlar üretmemeye özen gösteren müspet hareketi esas alan bir Bediuzzaman; dini ve Kur’anı talim etmeyi bu zamanda cihad-ı hakiki bilen bir Süleyman Hilmi Tunahan; bir Mahmut Efendi, bir Osman Topbaş, bir Muhammed Raşid gelmemiş. Mısır’ın çıkardığı çağdaş âlimlerin ekseriyeti, radikal ve reaksiyoner bir söylemden yana olmuşlar.
(Ara not: Ancak sanırım, Mısır’ın günümüzdeki kanaat önderleri meselelere farklı bakıyorlar. Cuma günü Ezher Camii’nde yaşanılan hadise bunun en güzel örneği oldu. Cuma namazından sonra büyük bir kıtal olmamışsa bu, Allahtan aşağı, Ezher Camii imamının feraset, basiret ve itidal dolu hutbesi, ve muazzam temkin ve sükûneti sayesinde olmuştur. Tam yarım saat cenaze namazını kılmaya yanaşmadı. Sürekli salavat getirtti. Her iki taraftan da büyük bir kitle vardı. Bir ara nerede ise arbede çıkacaktı. Ama imam beliğ ve hakikaten yüreklere nüfuz eden samimi hitabıyla, toplumun içindeki fitne ateşine sekinet suyu ile söndürdü. Bana göre o tavır ve konuşma, Mısır’ın siyasi tarihinde, kayıt düşülmesi gereken bir itidaldi. Yarın bir gün mutlaka o hutbe ve sükûnet çağrısı tarih içindeki yerini alacaktır. Eğer orada o imam o itidali ve o dirayeti göstermeseydi muhakkak bir arbede çıkacaktı. Ezher Camii, cuma gününün fitne günü olmamasında büyük rol oynadı diyebilirim. Bu da bana gelecek adına çok büyük ümit verdi… Onu detaylı anlatacağım)
Gençlerin kullandığı her beş kelimeden biri “kafirler”. Tabii içlerinde selefiler de var. Onların mantığı büsbütün çileden çıkatıcı…
Dolayısıyla, Müslüman Kardeşler ve onların etkisinde kalan belli bir kesim dışında ekser insanlar onlardan çekiniyor. Esasında asıl korkuları Mürsi falan değil. İhvan-ı Müslimin’in radikal söylemleridir. Ve tabii Anayasa’nın şeriata vurgu yapan ikinci maddesi…
Ancak benim, -A Dilipak ve Ekrem Kızıltaş ile birlikte Cumhurbaşkanı Mursi’ye yakın çevrelerle yaptığımız sohbetlerde- edindiğim intiba şudur ki, Mısırdaki İslamcı siyasetin, Türkiye’nin tecrübelerine ciddi ihtiyacı var! Sayın Dilipak‘ın aktarımlarından da ciddi etkilendiler. Tam olarak nasıl hareket etmeleri gerektiğini bilmeseler de radikal bir sertlik sergilemenin işleri kolaylaştırmayacağını seziyorlar. (Ara not: Ben bu yazıyı, Mursi’nin geri adım attığı saatlerden üç dört saat önce yazmıştım, tashih etmediğim için geçemedim. Sonra da dönüş zamanımız geldi ve uçaktan iner inmez öğrendim ki Mursi geri adım atmış. Ben ona geri adım atma demiyorum, itidali tercih etme diyorum)…
Rahmetli Erbakan, belki de özünde, Sayın Erdoğan‘dan daha toleranslı ve daha demokrattı. Ama söylemi o kadar radikaldi ki, insanları ürkütüyordu. Erbakan‘ın o tavırlarından dolayı Nurcular ve Süleymancılar, asla ona oy vermeye yanaşmadılar. Ama Sayın Erdoğan pekâlâ bu kesimlerin de oyunu almayı başardı. Bu örneklemeler de anlatıldı o çevrelere. Benim ısrarla, “Ak Parti’nin en büyük başarısı, Nurcuları da kendine oy vermeye ikna etmesidir” dememin sebebi budur. Ak Parti, yüzde 50’leri aşan oylar alabiliyorsa, dindar kesimlerin büyük ekseriyetini güvendirmiş olmasındandır. Bu, Mısır için de çok çok mühimdir. Müslüman Kardeşlerin bu açıdan Ak Parti deneyimini anlamaları gerekir…
Aksi takdirde Mısır her an bir 28 Şubat denemesi yaşayabilir. Çünkü Türkiye’de 28 Şubat sürecinde rol alan kesimler Mısır’da da Mursi’nin karşısında yer alıyor.
Asker ve yargı olduğu gibi Mursi‘ye karşı. Hata denilebilir ki bu son olaylar, askerin ve yargının el altından kışkırttıkları bir olaydır. Mısır’da yargıçların, nerede ise siyasi parti genel başkanları gibi yetkileri var. Hatta daha fazla… Asker ise Mısır ekonomisinin yüzde 40’ından ziyadesini elinde tutuyor. Hazırlanmakta olan Anayasa, bu tiranlıklara sınırlama getiriyor.
Türkiye’de olduğu gibi şehirlerin ve coğrafyanın en iyi yerleri askerlerin ve yargıçların! Esasında, Hüsnü Mübarek, kendi saltanatını korumak için Türkiye’de ilk dönem CHP’sinin yaptığı gibi, ‘memurlara muazzam rüşvetler vererek’, halkı kontrol altına almış ve ülkeyi sömürmüştür.
“Sömürmüştür” kelimesini özelikle vurguladım… Çünkü hakikaten ülke sefalet içinde… O kadar büyük zenginliğe rağmen, Kahire’nin yarı nüfusu mezarlarda yaşıyor. Ülke aç bî ilaç. Bir kesim var haz ve lezzet içinde bir kesim var, sefalet dahi onlar için bir zenginlik mertebesi…
Mursi ve taraftarları, Mısır’ın, kendi halkını sefalete mahkûm etmiş ‘keyfî, küfrî ve cebrî rejimini dönüştürmeyi, insanileştirmeyi istiyorlarsa Türkiye’nin tecrübelerinden yararlanmaları gerekir. Tabii ki bizim yaptığımız hataları yapmamaları kaydıyla…
Radikal yöntem ve söylemleri bırakmazlarsa bir müddet sonra marjinal kalabilirler. Yahut Erbakan Sendromu dediğimim nedenlerle, ülkeyi 28 Şubat sürecine mahkum ederler.
Ha bu şu anlama gelmiyor: Mısır eski haline döner!
Hayır! Mısır’ın artık eski haline dönme şansı kalmadı. 28 Şubat gibi dayatmalar, olza olsa ayağa kalkma sürecini biraz geciktirebilir. Hapsi o! Mısır, İslam’ın zeki bir mahdumudur; geçmişte İslam’a hizmeti olmuştur, yarın da olacaktır. Koca bir Arap âlemi, onun yeniden ayağa kalkıp, Arap İslam âlemine rehberlik etmesini bekliyor çünkü…