Neden Kardeş Olamıyoruz? (IV)

Mümine Düşmanlık Hikmete tecavüzdür

Evet, bir mümin kardeşine kin ve düşmanlık beslemek, hem nefsine bir yük, hem kardeşine bir zulüm hem hikmet-i ilahiyeye bir tecavüzdür

Nefsine bir yüktür; çünkü ona dokunacak her iyilik, onda göreceğin her rahatlık nefsine ağır gelir ve seni azaba sokar. Güçlendiğinde korkarsın ki, sana zarar verecek. Ona bir nimet gelse, yüreğinde Allah’ın takdirine karşı bir düşmanlık hissedersin…

Hâlbuki onu sevsen yahut ona gelen nimetlerde Allah’ın takdir elini de görsen -O istemezse, kim kime ne verebilir, bir düşün- rahatlarsın. Rabbinle kavga edecek halin yok ya! Çünkü o veriyor. O vermezse insan hiçbir şeye malik olamaz. Liderliğin içinde de, imamlığın arka planında da, kanat önderi olma mertebesinin maverasında da, ‘bir hak ediş’ ile birlikte Kader-i ilahinin muradı da vardır. O halde mümin, mümine gelen nimeti kardeşine gelen bir rahmet bilse, en azından hasetten doğan yürek yangınını bastırır. Kendini ilahi hışımdan korumuş olur. Çünkü haset eden, kin duyan önünde sonunda Allah’ın intikam kılıcına yem olur…  Hem insan, kardeşine gelen bir nimet ile iftihar edemiyorsa muhakkak imanında bir problem vardır!

Eğer düşmanlık, hasetten kaynaklanıyorsa o dahi fenadır… Çünkü haset, karşı tarafa zarar verse de önce haset edeni yakar, yandırır, mahveder.

Kendini haset etmekten alıkoyamayan adama şunu demek isterim. Önce o haset ettiğin şeyin akıbetini bir düşün. Bilmiyorsun ki ona verilen o şey, onun hakkında hayır mı şer mi? Bir iktidarın, bir liderliğin, bir hizmetin hayır mı şer mi olduğunu akıbeti belirler. Hiç kimse son nefesini vermeden hüsnü hatimesinden amin olamaz… Bir ayet-i kerimede Cenab-ı Hak Peygambere şöyle söyletir: “De ki: İlk gönderilen peygamber değilim ben ve bana ne yapılacağını da bilmem, size ne yapılacağını da; ancak bana vahyedilene uyarım ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim.”  (Ahkaf, 9)

Hani bir gün Karun kendi imkânlarını sergileyerek halkın huzuruna çıkmıştı da insanlar, ah ondaki servet bizde olsaydı diye ona haset etmişlerdi…

Ertesi gün Allah’ın Karun’u, insanların haset ettiği şeyle beraber yerin dibine geçirdiğini görünce bu kere de “Çok şükür ki biz onun yerinde olmadık” dediler. İnsan çoğu kere akıbetini görmeden bir şeyi ister. Bilmez ki belası ondadır…

Sizler de akıbetini bilmediğiniz bir şey için haset etmeyin! Belki de haset ettiğiniz şey onun hakkında beladır. Aksine ona acımalısınız. Varsa onu kibrinden kurtarmalısınız ki mümin gibi davranmış olasınız…

Çünkü insanlar sadece dünyevi şeyleri haset ederler. Kimse diğerinin kemaline, ilmine, güzel haline haset etmez.  Eğer ona da haset ediyorsa kalbi tefessüh etmiştir, ya da yalan söylüyordur.

İnsanlar, insanların arabasına, malına mülküne, çoluğuna, çocuğuna, karısına haset eder. Makam mevki ve ikbaline haset eder. İmanına, ameline, ahiret için yaptıklarına haset etmez. Gıpta haset değildir…

Dolayısıyla haset ettiğin şeyin onun hakkında hayır olup olmadığını bilmiyorsun ki bir de haset ediyorsun. “Ah ben onun yerinde olsam” diyorsun. Sen kendini helak mi etmek istiyorsun?

Adil olmayan hangi dünyevi iktidar Rabbin hışmından kendini kurtarabilmiş? Müstakim olmayan hangi iman ve hizmet hareketi abat olmuş? Hiçbir şey ilelebet değildir. Kuran okumuyor musunuz? Sizden daha güçlü kavimler, sizden daha şiddetli ve istikametli toplumlar gelip geçtiler de hepsi sonunda fenaya varıp gittiler.

Neyzen Tevfik‘in dediği gibi bu bir ilahi ruzigardır. Her şey ilahi takdirat çerçevesinde gelişip gider ve nihayet mustakarrına varır. İnsana düşen bu takdiratın içinde nefsin payını görüp edebini takınmak ve rıza ile teslim olmaktır… Çünkü insana gelen her nimette istidadın payı kadar ve hatta daha çok kaderin payı vardır. “Yazılmış alnına her neyse fi’lin, reddi nâ kabil/ Hüner, şu, defter-i a’mal-i ömrü hoşça dürmektir/ Musaddaktır bu dava ta ezelden mühr-i hikmetle/ Cihâna gelmeden maksat şu tatbikatı görmektir!” Neyzen Tevfik.

Demek ki sen bir şeye haset ederek, Allah’ı ve onun takdirini de itham etmiş oluyorsun. Haşa Allah’ı iş bilmemekle suçlamış oluyorsun. “Niçin ona veriyor da bana vermiyor” diyerek Allaha karşı nefsinde bir isyan var ediyorsun!

Allah’ın hiçbir insana hak etmediğini vermeyeceğini düşünsen ve nefsini buna razı etsen, haset ettiğin şeyin hiç de haset edilmeye değmediğini görürsün. Hem “Allah kuluna yetmez mi” (Zümer, 36) ki, onunla yetinmiyorsun da başkasını istiyorsun?

Haset etmek esasında kaderi ithamdır. Takdir-i Huda’yı tezyiftir, Allah iş bilmemekle suçlamaktır. Bir ayette Allah “Ben yarattığımı bilmez miyim?” (Mülk, 14) buyuruyor. Bir diğerinde “Bana dini mi öğreteceksiniz” buyuruyor.  Kim, niçin, neye layıktır, değildir, ben bilirim buyuruyor. Sen haset ederek o takdirâtı tenkit ediyorsun, farkında mısın? Bir insana gelen nimeti kıskanmak, imanın zayıflığındandır zira.

Peygamber efendimiz, bir hadisinde “İnsan, Allah’ın yanındakine, kendi elindekinden daha fazla güvenmiyorsa, o Allaha karşı itimat sahibi değildir” buyurur…

Esasında bir mümin, Allah’ın yanında var olana kendi sahip olduklarından ziyade güvenmiyorsa imanı kemalde değildir…

Kardeşinde haset ettiğin şeyi, Allah’ın neden sana vermediğini düşün. Belki o istediğinde helakin vardır. Sen bilmezsin ki… Belki onda nefsinin payı da vardır. Haset edeceğine, nefsindeki kusura baksan kendine daha büyük bir hayır işlemiş olursun…

Hem dünya gerçekten üzerinde çekişilmeye, kavga etmeye değer bir şey değildir. “Dünyalıklar, ancak bir çekişme ve tefahür sebebidir” buyuruyor Allah. Leştir, melundur, murdardır.

Bir hadiste peygamberimiz “Ed-dünya melunun ve melunîne ma fihâ” buyuruyor. Ancak vahşi hayvanlar leş için kavga ederler. Bunu yapan insanlar da onu, hayvani hayat mertebeleri gereği yaparlar zaten!

Bir sonraki yazıda “Dünyada huzurla yaşamanın yolu yöntemi” üzerinde durulacak inşallah!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir