Türkiye Karayılan’ı Ne Yapmalı?

O BÜYÜK VE ADİL DEVLETİ TÜRKLER VE KÜRTLER BİRLİKTE KURACAK AMA…

Bugün siyasette ve sosyolojide –ve tabii dış ilişkilerde- Türkiye’nin yeni bir dil geliştirmesi gerektiği üzerinde duracaktım.

Türkiye, artık eski rejimin kodları ve kullandığı dil jargonu ile daha fazla siyaset yapamıyor.  Türkiye’nin hem devlet olarak hedef ve çıkarlarını, hem de halk olarak içinde bulunduğu coğrafyayı ve o coğrafyanın bu millete yüklediği misyonu yeniden tanımlaması; bu coğrafyanın ona yüklediği tarihi ve insani sorumluk açısından yeni bir tarif/tanım yapması, yakın ve uzak tehdit ve çıkarlarını yeniden belirlemesi gerekiyor çünkü…  Acilen.

Bunu acil kılan hadiselerden birincisi terör, ikincisi Suriye’nin durumudur.

Terör gerçekten küstahlık sınırına doğru yaklaşıyor ve artık devletin dağdakilere gücünü net bir şekilde göstermesi icap ediyor. Çünkü bu gösterilmezse içeride, demokratik adımların atılması ve ‘Kürt sorunu’ diye tanımlanan problemin çözülmesi imkânsızlaşacak!

İkincisi Suriye…

Esasında Suriye daima PKK terör örgütü ile çok yakın olmuştur.  Ta baştan itibaren Suriye, gerçek bir düşman gibi terör örgütünü desteklemek ve onu Türkiye’ye karşı kullanmakta beis görmemiştir.

Ben meseleyi, -Anadolu merkezli kurulmuş tüm Türk devletlerine karşı İran merkezli Şii fanatizminin, en küçük bir zaaf gösterildiğinde, Türk iktidarlarına karşı nasıl bir düşmanlık içine girdiği ve düşmanlarla nasıl işbirliği yaptığını biliyor olmama rağmen- Şii /alevi endeksli görmek istemiyorum. Çünkü dil kodlarının değiştirilmesi gerektiğini savunduğum alanlardan biri de, her dönemde İslam birliğinin önündeki en büyük manilerden biri olmuş Sünni-Şii ayrımcılığıdır. Türkiye’nin, artık Ortadoğu siyasetine yönelirken eski dönemin -dini ve sosyolojik- ayrıştırıcı kavramları yerine birleştirici bir dil ve üslup edinmesi gerektiğine inanıyorum…

(Ancak görülüyor ki Türkiye, kendisini her iki konuda da -hem de vaktinden önce- ağır taahhütlerin altına soktu. -Başbakan, yaptığı sert açıklama ile önümüzdeki dönemde teröristlere karşı nasıl bir mücadele başlatılacağının ipuçlarını verdi.  ‘Bıçak kemiğe dayandı’ diyerek artık mutlaka bir şeyler yapılması gerektiğini ima etti.  Davut oğlu da adeta Suriye’ye ültimatom verdi-)

Dil ve üslup değişikliği yapılması gerektiğini umduğum alanlardan biri de terör konusu idi. İçinde şefkat barındırmayan, bölge halkını topyekûn –teoride olmasa bile uygulamalar bunu gösteriyordu-  ihanete meyyal addeden yaklaşımlar yerine, halka karşı daha müşfik ve inandırıcı bir siyaset dili geliştirmesi gerektiğini savunuyorum.

Ancak o zaman devlet teröristi tedibe kalkıştığında uzun zamandan beri irite edilmiş olan halk, bunu kendi varlığına yönelmiş bir tehdit gibi algılamayacak!

Ama yazık ki o dil ve üslup oluşmadan Başbakan ‘kararlılığını’ gösterdi. Şimdi hükümete düşen bu kararlılığı gerçekten göstermesidir. Bu noktada ortaya konacak irade Suriye’yi dahi aklını başına almaya ikna edebilir!

Şimdi hükümete düşen, bu tehdidin daha önceki hükümetlerin tehdidine benzemediğini göstermektir! Bunun da iki ayağı var.

Bir; halkı rahatsız etmemek, İki; gerçekten caydırıcı olabilmek!.

Bu sözden sonra hükümetin yapması gereken herhalde 100 bin kişilik bir ordu ile Kandil’e girmek ve orayı Türkiye için terör bataklığı olmaktan çıkarmaktır!

Ve tabii aynı anda sivil halkın gerek demokratik taleplerine ve gerekse can ve mal güvenliğine sonuna kadar saygılı olduğunu bil fiil göstermesi gerekir!

Amma ki bu o kadar kolay değil!

ASIL KANDİL TÜRKİYE’NİN İÇİNDE

Çünkü asıl ‘Kandil’, Türkiye’nin içinde bulunuyor. Türkiye’nin içindeki ‘kandil’ler temizlenmeden öyle bir harekâta kalkışılırsa, başbakan kısa süre sonra, tıpkı Yavuz Sultan Selim gibi kendi çadırının oklandığına şahit olur.  Ben danışmanlarının yerinde olsam çok acil bir şekilde Yavuz Sultan Selim’in ‘Doğu Seferi’nin gerekçelerini ve aldığı tedbirleri özetleyen bir rapor hazırlayıp Başbakan’ın önüne koyardım. Çünkü bugün o olayların hemen hemen aynıları yaşanıyor Doğu  ve G.doğu Anadolu’da!.

Eğer Yavuz Sultan Selim, doğu seferini yapmasaydı ve o kararlılığı göstermeseydi, Osmanlı asla Anadolu birliğini kuramaz ve koruyamazdı.  O gün de Anadolu’nun birliği tehdit altında idi. O gün çıbanbaşı Safeviler idi, bugün Suriye. Suriye -ve dolayısıyla biraz da İran’ın- meselelere yaklaşımı o günkü ile aynı.  Yavuz Sultan Selim, o nifakı ve fitneyi –o günkü fitne Sünni olmayan bir Türkmen  harekatı idi– tepelemek için Kürtlerle işbirliği yaptı. Ve onlara verdiği sözde de samimi davrandı.

Şimdi başbakan da Sünni bir hareket olmayan ‘Kürt ayrımcılığını’  yok etmek ve Leninist bir yapı olan terör örgütünü tasfiye etmek istiyorsa Yavuz Sultan Selim’i iyi anlamalı.

Yavuz, Çaldıran önlerine vardığında çadırının oklandığına şahit oldu. Bu hareket üzerine nifakı tespite yöneldi ve önce tüm nifak ve fitne ocaklarını söndürdü. Onu başarmasaydı veya o konuda kararlılığını göstermeseydi, Çaldıran’da muvaffak olamazdı ve tabii Osmanlı gerçekten yıkılışa giderdi…

Öyleyse Başbakanımız Kandil’e yönelmeden önce ‘İçimizdeki Kandil’leri temizlemeye yönelmeli!

Hem de önce ordudan başlaması gerekir. Çünkü Yavuz da ancak ordusundaki fitne odaklarını temizledikten sonra başarıya ulaşabilmişti. Birinci Tedbir budur!

Bugüne kadar herkes bilir ki, doğudaki çatışmalarda PKK militanları hep kollanmıştır. Gizli bir el onları hep kollamış, devletin kararlılık göstereceği her seferinde en gizli bilgiler hiç umulmadık şekilde karşı tarafa ulaştırılmıştır. Maalesef biz kabul etsek de etmesek de ordunun içinde ve tabii devletin kritik bir çok yerlerinde ‘kripto Yahudiler ve Ermeniler’ mevcuttur. Bunlar Müslüman ve Türk gibi göründükleri için ayıklamak da zordur ama bunlar ayıklanmadan da Türkiye’nin hiçbir adımı başarılı olmaz, çünkü daha Türkiye adım atmadan Kandildekiler bilgisini alır…

(Ara not: Bugün dünyada biline Yahudi sayısı 14 milyon civarındadır. Ama dünya üzerine dağılmış 41 milyon kripto Yahudiler bulunmaktadır. Bunlar, Tıpkı Tevrat’ın İşaya bölümünde ifade edildiği gibi, her milletin içine yayılmış durumdalar. Orada, Rab İşaya’nın dilinden şöyle sesleniyordu: “Ey İsrail oğulları sizi dağıtacağım. Tüm halkların içine salacağım. Herhangi bir kavmi helak etmek istediğimde sizi onların içine salacağım. Böylece kıyamete kadar size olan nefreti çoğaltacağım…” diyor. Maalesef bu insanlar kendilerini bu işleri yapmaktan alıkoyamıyorlar.)

Demek ki acilen önce devletin içindeki Kandil destekçilerinin tespit edilip temizlenmesi gerekiyor. En azından kritik bölgelerdeki ‘kriptoların’ geri hizmetlere alınması düşünülebilir.

İkincisi ve en önemlisi ‘Basın içindeki Kandil’leri uyarması gerekir Türkiye’nin… Elbette demokrasi iyidir ve açıklık politikası harikadır. Ama bir devletin kendi varlığına kast etmiş nifak odaklarına karşı demokrat(!) davranması eşyanın tabiatına aykırıdır.

Üçüncü ayak, siyasetin içindeki ‘Kandil’dir. Bunlar da iki kısımdır. Biri başını BDP’nin çektiği güya demokratik talepleri dillendiren ama hayatını teröristlerin kanlı eylemlerine borçlu olan siyasetçilerdir. Diğerleri de iktidarın muvaffak olmaması için şeytan ile bili işbirliği yaşmaya hazır siyasetçilerdir.  Bu kesim, esasında BDP’den dahi tehlikelidir. Çünkü BDP en azından konumunu net ortaya koyuyor.

Bu siyaset kesiminin Türk Ergenekon’u ile de yakın ilişkisi var. ‘Türk Ergenekon’u, maalesef ipini Kripto’lara kaptırmış. Bizim Derin devletimiz, daha doğrusu derin şebekelerimiz, doğrudan Mossad ve CİA tarafından sevk ve idare edildikleri için, başbakanın en kuvvetli neşteri oraya vurması icap ediyor. Tabii asla, son yıllarda faaliyetlerini doruk noktaya çıkaran Almanya’yı ihmal etmeyerek!

Geçenlerde bir yazımda, ‘Diyarbakır otelleri yabancı ajanlarla dolu’ diye yazmıştım. Ama sanıyordum ki en azından MİT’in de bölgede iyi bir takımı var. Sonra edindiğim bilgiye göre –ne kadar doğru bilmiyorum- Diyarbakır’da profesyonel MİT mensubu beşmiş!

Acilen takviye edilmesi ve bölgenin, orada cirit atan ajanlardan temizlenmesi –en azından etkisizleştirilmesi- gerekir. Birkaç iri ajana bir iki suikast olsa diğerleri de çeki düzen alır. Bir arkadaşım, ‘yabancı ajanlar kendi memleketlerinde bile Güneydoğu Anadolu’aki kadar rahat değiller’ demişti. Bu algının da yok edilmesi gerekir!

Evet, maalesef Türk devleti bir ölüm kalım savaşı içinde! Elbette sıkıntılarını parlamentosu ile birlikte çözmesi beklenir. Ama birileri, o parlamentonun çabalarını akim bırakıyorsa, önce onların temizlenmesi, devlet edişin icabıdır.

Güçlü olmayan, sınırlarını koruyamayan, her gün evlatlarının teröre teslim eden bir ülkenin demokrat olması veya olmaması çok şey ifade etmez.

Evet, Kandil mutlaka temizlenmeli ama önce içerdeki Kandillerin temizlenmesi gerekiyor. Acizin tevazusu zillettir zira…

***

TÜRKİYE KARAYILANI İRAN’A ÖLDÜRTMEMELİ

Suriye ve Karayılan’ın öldürüldüğü şayiası üzerinde de ayrıca durmak gerekiyor.

Bence o işte İran’ın da parmağı var. Türkiye Suriye’yi sıkıştırmaya başlayınca onlar da kendilerince tedbir almaya çalışıyorlar.

Tedbirin başında da, nispeten ılımlı politikalar izleyen ve son zamanlarda silahlı eylemlerin artık terk edilmesi gerektiğini savunan Karayılan’ın öldürülüp, yerine Suriye asıllı ve şiddetten yana olan binin getirilmesi  geliyor.

Böylece Türkiye daha şiddetli iç eylemlere sahne olacak ve Suriye’ye müdahalede veya en azından, işlediği cinayetlerin hesabını sormada zaafa uğrayacak. Plan bu!

Türkiye bu tuzağa düşmemeli. Kendisine teslim edilen APO belasından kurtulamamışken yeni bir teslimat ile elini yeni zorunlulukların altına koymamalı! Yapacaksa kendisi yakalasın, İran’a bırakmasın!

İran da Suriye de maalesef eski huylarından vazgeçemiyorlar!

Ama bir şeyi unutuyorlar. Hazar yükselmeye başladı. Doğu da yükseliyor. 300 yıllık uyku tamamlandı. Artık baht bu milletten yana inşallah. Ağaç kesildiği yerden filiz attı şükür. Şimdi sıra onu büyütmede!

Kürdiyle Türküyle bu halk, inşallah Osmanlı’nın yıkılmasıyla başımıza gelen felaketin telafisi olacak o ‘büyük ve adil devleti’ birlikte inşa edecekler!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir