Umudumuzu Kursağımızda Bırakma Ya Rabbi!

Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz: Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz! Kapkaranlıkken bütün afakı insaniyetin, Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin (Mehmet Akif)

Mehmet Akif, acılar ve hüzünler döneminin şairi…

Muhteşem ama kendini ve toplumunu gelişmeler uygun yenileyemediği için dehrin hükmüyle kaderin tokadını yemiş koca bir imparatorluğun, aciz ve beceriksiz kadrolar elinde lime lime döküldüğü, bireylerinin bir kıymeti harbiyesinin kalmadığı bir dönemde yaşamış olmanın acılarını ve hüznünü aktarır çoğu şiirinde. Bu beyitler de esasında o çaresizliğin eseridir.

Vaktinin çocuğu olma kabiliyetini kaybetmiş bir evlada atalarını hatırlatma geleneği hep ola gelmiştir ama yazık ki pek işe yaradığı görülmemiştir.

Gerçi kader ona, her şeye rağmen bu millete güvenilmesi gerektiğini de öğretmiştir. Çünkü o millet, tüm orduları terhis, tüm imkânları yok edildikten sonra bile ayağa kalkıp elinde kalan son kara parçasını yedi düvele karşı savunma azmi ve kabiliyeti göstermiş, istiklaliyetini kazanmıştır. Akif de o istiklal mücadelesinin destanını yazma şerefine nail olmuştur…

Evet, bu millet büyük bir millet. Evet, bu millet çok az kavme nasip olmuş büyük yararlılıklar göstermiş insanlık tarihi içinde. Evet, bugün de biri elinden tuttuğunda neler yapabileceğini göstermeye aday bir millet. Fakat yazık ki bu milletin hala insanlık pazarında bir kıymeti yoktur. Çünkü sahibi yoktur. Yüzlerle binlerle telef olur da kimsenin kılı kıpırdamaz. O kendini muhafaza için bir şey yapsa barbarlıkla suçlanır ama birileri onu binlerce öldürse kahraman yapılır. Son iki yüz yıldır sahipsiz. Zaman zaman onan adına öne atılanlar da el birliği ile boğulmuştur. Devleti ona sahip çıkmaz. Sahip çıkmak şöyle dursun adeta, onu umha etmek üzere tasarlanmış bir rejim altında bir asra yakın inletildi.

Oysa hakikaten bu millet elinden tutulduğunda, yol gösterildiğinde ve ona sahip çıkıldığında neler yapabileceğini sayısız kere göstermiştir. Namık Kemal‘in Osmanlı’nın son dönemindeki yıkılmalar ve çözülmeler karşısında feryat ederek söylediği;

Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim

Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten  (Biz öyle yüksek himmet sahibi, hamiyetli, çalışkan ve güçlü kişileriz ki, bir küçük aşiretten dünyaya hükmeden bir devlet kurmuşuz)  diyerek Osmanlı’nın bir avuç insanla nasıl kurulduğuna ve nasıl başarılı bir ulu devlet yapıldığına atıfta bulunur…

Akif ile Namık Kemal, geçmişin örneklerini önümüze koyarak, o yüce himmetli dedelerimizden bahis açarak, yüreklerimizi heyecana ve himmetlerimizi gayrete getirmek istemişler. Elbette boşa gitmemiştir. Bu milletin yedi düvele karşı istiklalini yeniden kazanmasında o yüce himmetli insanların teşvikinin de büyük payı vardır…

Aynı dönemlerin bir başka millet sevdalısı olan Bediuzzaman da parlak bir gelecekten söz ederek, zamanın insanlarını gayrete çağırmış: “Niçin dünya, herkese terakki dünyası olsun da bize tedenni dünyası olsun?” diyerek umut aşılamaya çalışmış.

Ona göre Müslümanları parlak bir gelecek bekliyor ve bu da bu millet eliyle olacaktır. O yüzden de Mekke’de bile olunsa Anadolu’ya gelinmek icap etmektedir. Ağaç buradan kesilmiştir filiz de buradan fışkıracaktır…

Evet, içimizde geleceğe dair büyük umutlar var. Umutlu olmak için de çok gerekçemiz var. En azından, İslam’ın içine düştüğü utancı durum her hamiyet sahibini gayrete getirecek ve sonunda bu zilletten kurtulmaya sevk edecektir.

Ama yazık ki hala o himmet yok. İnsanımızın bir kıymeti de yok. Ve hala da o kıymetsizleştirme devam ediyor.

Ermeni’den özür dilememi istiyorlar.

Kıbrıs’ta yıllarca Türklerin hunharca katledilmesine seyirci kalan dünya, sonunda gidip kardeşlerini kurtarmaya karar veren şu devletin çocuklarını 90 milyon dolar cezaya çarptırıyor. Ve acıdır ki içerde de bir kısım insanlar bunu alkışlıyor.

Nasıl ki, Ermeni’den ziyade ermeniciler millete saldırıp duruyorsa…

Evet, ben dahi Ermenilerle iyi ilişkiler kurmak gerektiğini sayısız kere yazmışım. Anadolu’nun yerli halkları olan Ermenilerin ve Rumların, güya himaye adı altında onları pis siyasetlerine alet eden muhteris batılı devletlerin politik çıkarlarına kurban edilerek bu topraklardan koparılmasının bu toprakların zenginliğini azalttığına ben de inanıyorum ve yazmışım. Anadolu’da yeniden huzuru tesis için Ermenilerle dostluğun tazelenmesi gerektiğine de inanıyorum.

Ama o da kusur işlediğini itiraf etmeli!

Bir milletin can derdine düştüğü bir hengâmede, ona arkadan saldırmanın bir bedeli olduğunu bilmeli! Bu milletin 600 yıllık can dostu bildiği bir kavimden gördüğü ihaneti ve onun yürüklerde açtığı yarayı hiç kimse dile getirmiyor. Ermeni ve Rum çetelerinin binlerce insanımızı nasıl öldürdüğünden kimse söz etmiyor. Balkanlarda, bu milletin evlatlarının milyonlara, Sovyet rusya sulmü altında 20 milyon Türk evladının insafsızca telef edildiğini hiç kimse idile getirmiyor.

Varsa yoksa ermeni, varsa yoksa rum…

Bu da cidden insanın içini acıtıyor.

Benden özür dilemem isteniyor. Tamam, senden özür dileyeyim ama sen de ‘benim de şöyle şöyle bir hatam olmuştur’ de.

Hayır! Herkes pir u pak, bir tek Türk milleti hatalı! Dünyadaki tüm cinayetleri o işlemiş sanki! Herkes bu milletin başından berberlik öğreniyor.

Neden?

Çünkü sahipsiz! Medyası onun aleyhinde, sermayesi onun aleyhinde, çocukları onun etini dişliyor. Umut diye sarıldıkları bile onan aleyhine hainlerle iş birliği yapmaktan sakınmıyor…

Bu kadar hıyanet, bu kadar nankörlük bu kadar insafsızlık beşerin neresinden çıkıyor anlayamıyorum!

Millet adına bu sahipsizlik, bu kadar çaresizlik insanı kahrediyor.

Sağımız solumuz yeniden tutuşturulmaya başlandı. Dört bir yanımız kan ve gözyaşı… Her gün yeni felaketlere gözümüzü açıyoruz. Huzurumuz tar umar. Düne kadar kardeş olanlar bugün can düşman olmuşlar… Bu ne haldir ya Rabbi!

Her şeyin kendi mecrasında aktığı, olandan bitenden insanın şüphelenmediği bir güne bile muhtaç olduk. Artık ne kazanın kaza, ne rastlantının rastlantı olduğuna inanası geliyor insanın… Her taşın altından bir ihanet, her çapanın içinden bir yılan çıkıyor…

Böyle olanca Soma’daki işin de bir kaza olabileceğine aklım yatmıyor. Bir ihanet, bir ihmal bir kasıt mutlaka vardır diye içim içimi yiyor. Rabbim o yangınlarda hayatını kaybedenlere şehid ücreti versin inşallah. Bu zamanda öyle zahmetli işlerde çalışıp helalinden kazanmak herkesin harcı değil. Ama içim yanıyor. İnsanımızın hayatı bu kadar ucuz olmamalı diye feryat ediyor bir yanım. Neden bu ihmalkârlıklar, bu tür felaketler, basit gerekçelerle yüzlerce canımızı kaybetmeler hep gelip bizi buluyor. Bunlar tesadüf olamaz. Buna ihmal de denilemez. Böyle ihmaller ancak bizim gibi, kendi insanına hiç mi hiç önem vermeyen toplumlarda oluyor çünkü.

Önümüzde dehşet bir deprem felaketi de duruyor. Depremin üstünden seneler geçti. Hala İstanbul’un bir yığın evi hazır mezarlıklar gibi ayakta duruyor ve bir tedbir yok.

Yazık bu millete, yazık bu insanlara.

Biz geçmişte bu milletin İslam’a ve Kuran’a yaptığı hizmetlerle övünüyoruz. Sonra içimizden bir takım sefihler çıktılar ve onu arkalarına attılar diye bu dine şu kadar hizmet etmiş bir kavmin bu kadar ağır bedeller ödemesi, gerçekten insana külli merhameti sorgulatıyor.

Akif’in feryat ettiği gibi feryat edesim geliyor:

İlahi kimsesizlikten bunaldım bir ziya yok mu?

Bütün hiçlik mi her yer, bari “Yok!” der bir seda yok mu?

Ya Rabib şu millete Nusret et! Ya rabbi içimizdeki sefihlerden dolayı bizi helak etme. Allah’ım sen merhametinin önüne vesileler koydun. Biz de ceddimizin bu din ve Kuran uğruna sergilediği fedakârlık hürmetine, senden biraz sükûn ve huzur istiyoruz!

Bu millete merhamet et! Bizi, bize insaf etmeyenlerin insafına bırakma! Bizi affet. İstikbalin en gür sedasının İslam olacağına, bu milletin yeniden ayağa kalkıp senin dinine hizmet edeceğine dair var olan inancımızı, umudumuzu kursağımızda bırakma ya Rabbi!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir