Bugünlerde her mümin gibi benim de canım sıkkın…
Bu işlerin nereye varacağını; her gün biraz daha şiddetlendirilerek tırmandırılan gerilime, toplumun daha ne kadar dayanabileceğini bilememekten yüreğime ağrılar giriyor.
Zaten kendi içinde beyaz Türk – siyah Türk, laik – dindar, Alevi -Sünni, Türkçü – Kürtçü, Süleymancı – Nurcu, Milli görüşçü– Cemaatçi… diye lime lime edilmiş bir toplumu, bir de, yeniden bir tür “Şia” -“ehli sünnet” ayırımına zorlamak en basit ifadesiyle vicdansızlıktır, basiretsizliktir, nankörlüktür. Tarafların illa birbirine galebe çalmak için sarf ettikleri bu çabalar, sonunda gadabı ilahiyi üzerimize çekmeyeceğinin garantisi yoktur. Daha ağır nitelemeleri hak eden bu ihtiras yangınına, başka sıfatlar vermek gönlüme ağır geliyor. Bilmiyorum bu toplum, böyle bir fitneye -(fitne dağılmak, lif lif çözülmek anlamınadır. Deprem gibi; bir şeyi, fıtratında var olanı açığa çıkarmaya zorlamaktır)- sürülmeyi neyle hak etti?
Çünkü hakikaten toplum, el altından servis edilen “Kanlı Yusuf Gömlekleri”yle[1] ve meydanlarda sürdürülen ağır tahriklerle adeta parçalanmaya zorlanıyor… Kimse bu gerilimin, sonunda, toplumda nasıl kalıcı izler ve etkiler bırakacağını düşünmüyor. Bugün içine zorlandığımız hal, Muaviye ile Hz. Ali arasındaki kavgaya benziyor. Kimin Hz. Ali veya Muaviye olduğunu söylemek zor olsa bile hal aynı.
İktidar illa iktidarda kalmak, ötekisi de illa onu oradan indirmek istiyor. Ortalıkta o kadar insafsız mesnetler ve işler oluyor ki, birazcık aklı başında olanlara uykuyu haram ediyor.
Esasında hiç müdahil olmak istemiyordum. Elbette işlerin nereye varıp duracağına dair bir hissiyatım var. Ve o noktaya varmadıkça da durulacak gibi değil. Ve dahi, gelecekten umut-varım amma ortalık o kadar kırıp dökülüyor, yüreklere o kadar ağır tahrik tohumları ekiliyor ki, yarın bu işi toplamakla mükellef olanların işi, her gün biraz daha ağırlaşıyor diye yüreğim daralıyor. İnanın ortaya atılan her kaset, meydanlarda savrulan her öfke alevi, bu milletin yeniden telif edilmesi, toplumun yeniden birlik çatısı altında bir araya getirilmesi imkânını bir yıl geriye atıyor.
Bu telaş ve endişe ile yattığım her gecenin sabahında, dilimde kahır kelimeleriyle uyanıyorum. Bela okumuyorum. Zira bela okumak bumerang gibi mevcut hali şiddetlendirmekle kalmaz, döner, belayı okuyanı da o girdabın içine çeker. Ben, “Allah sizi ıslah etsin” diye ileniyorum…
***
Bu sabah (26 Mart) ise, uyanınca dilim dakikalarca “Fa’fû vasfah hatta ye’tiyallahu bi emrihi” (Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar siz onları affedin, hoşgörün!) (Bakara, 109) ayetini tekrar etti. Namaz ve tesibhattan da ayet içimde kendini defalarca tekrar ettirdi. Ben de dönüp ayetin tamamını okuyayım dedim. Dudağım uçukladı. Tam bizim hale bakıyordu.
Hatırlarsanız, ben sürekli “bu bir cemaat ve Ak parti kavgası değildir” bu, “zındıka güçleriyle Türk milletinin kavgasıdır”, “çünkü deccal düzeninin, dünyaya hâkim olmak için aşmak zorunda olduğu son rahmanî siper, Anadolu ve Müslüman Türk halkıdır” deyip duruyordum ya baktım ayet tam da o meseleye bakıyor:
Şöyle diniliyor ayette:
“Kitap ehlinden (Yahudiler ve Hıristiyanlar) birçoğu, gerçek (hak)[2], onlara tebeyyün ettikten (yani Türk milletinin, Tarihi misyonunu üstlenme kararlılığından vazgeçmeyeceği gerçeği anlaşıldıktan) sonra bile, içlerindeki kıskançlıktan dolayı sizi, imanınızdan (bu kararlılığınızdan) küfre (istediklerini yaptıkları eski hale- 2003 öncesine[3]) döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar onları affedin, hoşgörün. “
Sonra ayetin rakamsal değerlerine baktım.
(1440) ediyor. Demek ki bu hasetten (kıskançlıktan) kaynaklanan kavga daha dört beş sene devam edecek. Zira şimdi 1435’teyiz. Bugün başlayan bu haset kavgasının son bulup toplumun yeniden bir ve beraber olması zamanı ise(Fa’fu’daki Fe bağlaç olduğu için saymadım) (1453) ediyor.
Öyle anlaşılıyor ki bugünkü siyaset çekişmeleri toplumun istikbalini ve ikbalini maalesef 10-15 yıl ertelemiş oluyor. Bugün toplumun vicdanında ve inancında açılan yaraların tekrar tamamen kapanması mümkün mü bilmiyorum ama en azından hicri 1453 yılına kadar bu kavganın devam edeceği anlaşılıyor.
Bugün İslam dünyasını derinden etkileyen ve İslami kardeşliğinin hakiki manada gerçekleşmesine hep mani olan Şia ve Ehli sünnet ayrışması da bugünkü gibi bir siyasi kapışma neticesinde yüreklere kazılmıştı…
O zaman, başlangıçta hak ve hakikat olan Ali Taraftarlığı sonradan Şia ve Haricilik olarak dönüştü. İktidara karşı sürekli muhalif kalma fikri onları sonunda İslam’ın kendisine karşı da muhalefet yapmaya sürükledi. Korkarım aynı durdum bugün de var…
Amma başlangıçta zalim ve gasıp görünen Emevi sultanları, iktidarı elinde tutmak için Müslümanların gözüne girecek ve gönüllerini kazanacak işler yapmaya koyuldular. İktidarı kaybetmemek için bile olsa hayır işlerine koştukları için de sonunda Emeviyyet, ‘Ehli Sünnet Ve’lcemaat’ halini aldı. Başlangıçta izzet ve salabet olan Ali taraftarlığı ise ‘Şia’ya dönüştü, bir yığın ‘gulat’ meyveler verdi…
Rabbim bu milletin ağır imtihanını hafifletir inşallah.
Biz layık olmasak da ecdadımız bu dine büyük hizmet verdi. Bizim evlatlarımız dahi o büyük hizmeti bir kere daha deruhte edecekler. Biz o iki azim taife arasında utançlı bir kavim olarak Rabbin huzuruna çıkacağız sanırım…
İnşallah azim bir hata yapmazlar da bu ülkenin yeniden Süfyan sultasına geçmesine hizmet etmezler. CHP, Sufyanın partisidir ve ebterdir. Mimin bir insanın onda karar kılması ne çetin bir imtihan! Ayette de belirtildiği gibi Müslüman olmuşken, Allah onları (müminleri) karanlıktan aydınlığa çıkarmışken (28 Şubat darbesiyle içine atıldığımız karanlıktan 2002 rövanşıyla çıkmayı da anlayabilirizi) yeniden küfre, süfyan düzenine dönmek ne büyük bir bela!
Bilemiyorum, şu hal, o partiyi de değiştirir, dönüştürür mü? Birtakım Müslümanların ona rağbeti, onun hidayete gelmesini sağlar mı bilmiyorum. Beş yıl sonra kim kalır kim gider bilmiyorum. Bu satırları tarihe düşmek istedim…
Esasında hak kimde kimin elinde zahir olacak onu şimdiden kestirmek zor. Bazen Allah, nurunu kafir eliyle de tamamlar. Yahut yukarıda anlattığım Emeviyet ve Ali taraftarlığında olduğu gibi, başlangıçta mazlum olan bakarsınız zalim olmuş. Zalim de mazlum ve müstakim… Allah en doğrusunu biler.
Fakat her şey bir yana şu üç beş günün sükûnet ve huzur içinde geçirilmesi şart! Mukaddimeler bozulsa, sonuçlar da değişir çünkü.
Fitne frenkeştaynları ve kan emiciler iş başında. Yarasalar gündüz gündüz uçuyor. Herkes görüyor biliyor ama kimse bir şey de yapamıyor.
Allah bu milletin yar ve yardımcısı olsun! Amin!
(Neden kardeş olamıyoruz’a devam edeceğiz elbet!)