Zabıta Müdürü Faruk Bey mi Daha Güçlü Türkiye Cumhuriyeti mi?

TRT 1’de şu sıralarda devam eden ‘cidden izlenesi’ bir dizi var. Adı “Böyle Bitmesin”. Daha çok aile içi geçimsizlikleri irdeleyen ve hakikaten de ‘iyi’ denilecek sonuçlara bağlayan bir dizi. Kim düşünmüş, kim yapmış, etmişse aklına fikrine sağlık.

Dizinin geçen haftaki 7. bölümünde Malatya Zabıta Müdürü Faruk  (Cihat Tamer)’un -tabii bu hayali bir dizi karakteri, Malatya zabıta müdürü alınmasın- hikâyesi vardı. O diziyi izlerken birkaç yerde ağladım.

Adam güya burnundan kıl aldırmayan, çocuklarını kaş gözle idare eden, tabii onları çok seven, onları muhannete muhtaç etmemek için neler neler yapmış itibarı yüksek, herkesin sevdiği -kendisi öyle sanıyor- otoriter, her şeyden haberdar bir baba!

Dizideki itibarlı, herkesin dinlediği, bildiği Malatya Zabıta Müdürü Faruk ve ailesi Trenle Ankara’ya gidiyorlar. Kızı evlenecek, onun düğününü yapacaklar. Tabii Malatya’da da düğün yapılmış ve biraz altın toplanmış. Altınlar da yanlarında. Baba Faruk hiç kimseye güvenmediği için altınları kendisi yanına almış. Çünkü çocukları beceremezler altınları korumayı, ancak o bilir böyle şeyleri!

Bir oğlu var, işsiz. Ama iflastan kurtaramaya çalışan büyük bir iş adamı rolünde babaya karşı. Gelini ise hamile rolü yapıyor. Gelin olacak kız; babasını çok seven, babası tarafından da sevilen evlat. Bir öğretmenle evlenmek üzere… Öğretmen Anakara’da yaşıyor güya.

Zabıta Müdürü Faruk, Malatya’da kızı için anlı şanlı bir düğün yapmış. Eee ne de olsa Zabıta Müdürü Faruk beyin kızı evleniyor… Bir torba dolusu -bir torba dolusu dediğime bakmayın işte, öyle Anadolu’da her düğünde toplanabilecek bir miktar ama Faruk Bey öyle görmek istiyor- altın takmışlar. Aile cümbür cemaat Ankara’ya gidiyor. Ve sonunda anne, altınların yerinde olmadığını anlıyor. Sağa sola bakmadan koşup Faruk Beye altınların çalındığını söylüyor. Ve o anda kızılca kıyamet kopuyor.

İşe, Van’dan dönerken uçağını kaçırmış ve bu yüzden de trenle dönmek zorunda kalmış bir komiser ve ekibi müdahil olurlar.

Faruk Bey otoriter, Faruk Bey her şeye hâkim, ailesi Faruk Beyin bir dediğini iki etmez, edemez! Faruk Bey öyle biliyor. Ama farkında değil ki oğlu iş adamı filan değil, iflas falan da etmemiş. Güya hamileliğin yarattığı psikoz(!) ile sürekli ağlayan duygusal gelin de hamile değil. Kızı ise,  esasında gerçekte evlenmiyor. Sadece babasının baskıcı dünyasından kurtulmaya çalışıyor. Anne ise tüm bunları biliyor ama babaya söylemiyor.

Ve işin tuhafı da kendisini öğretmen diye tanıtan genç damat adayı da öğretmen değil, dolandırıcı…

İşin sonunda anlaşılıyor ki altınlar da çalınmamış. Faruk Bey, alzheymır olduğu için hatırlamıyor ki altınları kendisi valizden çıkarıp kenara bıraktı, sonra da valize koymayı unuttu. Anne valizin açıldığını ve altınların olmadığını görünce kıyameti koparmış meğer!

Problem çözüldüğünde anlıyoruz ki o otoriter, burnundan kıl aldırmayan, herkese tepeden bakan baba (bu hikayede onu Devlet yerine koyun), esasında aciz. Çocukların her biri ise (onları da bu ülkenin halkları olarak düşünün) kendine bir yol tutturmuş gidiyor.

Faruk Bey, komiserden (komiseri de içinde bulunduğumuz gerekçeler olarak düşünün)  durumu öğrendiğinde hüngür hüngür ağlıyor. Ama seyirci o kadar acımıyor Faruk’a. Çünkü bu kaos onun eseri… O çocukları o hale getiren, öyle rol yapmalarına sevk eden Faruk Beyin sanal dehşeti, kimseye güvenmemesi ve her şeyi her daim kontrolü altında tutma hevesi! Dizinin sonunda Faruk Beyin düştüğü acz ve çaresizlik tam bir yürek acısı!

Tam Türkiye Gibi…

Diziyi izlerken, zihnim sürekli Kemalist Rejim ile irtibatlar kurup durdu. Rejimin tabiatı, halka -iyilik olsun diye- dayattığı uygulayanlar, bizi illa da adam etmeye(!) çalışmalar,  başta din olmak üzere hayatın tüm alanlarını biçimlendirme ve kontrol etme gayretleri… ve baskılar neticesinde her kesimin, ‘denize düşen yılana sarılır’ cinsinden kendince bir takım çareler araması… vs hepsi Zabıta Müdürü Faruk7un ve çocuklarının haline benziyor.

Evet, hakikaten de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin durumu, Faruk Beyin durumundan çok farklı değil. Türk halkı (yani oğul) güya müreffeh ama ekonomik durumu tırlık ipliğine bağlı. Zengin gibi yiyip içiyor ama müflis, gırtlağına kadar borç batağında… Hâlâ da yabancı bankaların -Finans, ING Bank vs gibi-  içerdeki oyunlarıyla -sanki bedava veriyorlarmış gibi senetsiz sepetsiz kredi dağıtmaları- borç bataklığına doğru çekiliyor.

Gelin, yani ‘Türkiye’nin geleceği’ hamile -ümitvar- gibi görünüyor ama bir türlü de beklenen olmuyor. O siyasi ekip gidiyor beriki geliyor, birileri zaman zaman halkın ağzına bir parmak bal çalıyor, sonra her şey eski haline dönüyor. Bu film en az dört kere yaşandı. Elbette hiçbir gelişme olmuyor değil. Bir şeyler oluyor ama olması gereken değil!

‘Kızı’ -yani, devletin elinin altında tuttuğu halklar- mutsuz! Babasının otoritesinden kurtulmak için yaptığı plan neticesinde dolandırıcının tuzağına düşmüş. PKK’nın BDP’nin halini tam da o kızın durumuna benzettim. ‘TC’den kurtulmak için buldukları çare, onları İsrail’in, ABD’nin, Almanya’nın kucağına düşürmüş. Onlar da ne yapacaklarını artık bilmiyorlar ama durum bu…

Adamın ‘kızı‘nı Türkiye’nin gelecek arayışı, demokrasisi olarak da düşünebiliriz. O zaman, dolandırıcı öğretmen AB oluyor. Nitekim 60 senedir bizi kapıda bekletiyor da bekletiyorlar. Ara sıra yanağımızdan bir makas alıyorlar, bizi ümitlendiriyorlar. İştahlanıyoruz, şimdi bizi yatağına alacak diye seviniyoruz ama almıyorlar işte… Öylece arafta kalmışız. Ama Baba Faruk (TC) her şeyin yolunda olduğunu söylüyor.

Bugünün Türkiye’si ile Malatya Zabıta Müdürü Faruk arasında ne kadar da benzerlik var değil mi. Biri çıkıyor diyor ki idam yasasını kaldıralım. AB, ‘hop ne oluyoruz beyler’ deyince hükümetin diğer bir kesimi ‘merak etmeyin öyle bir şey olmaz’ diyor. Yani devlet hükümet kendisini otoriter, her şeye hakim sanıyor ama aldanıyor. İşin kötüsü aldatıldığını da bilmiyor.

Düşünebiliyor musunuz, bu devlet, memleketin bekasına/birliğine kast eden adamı yıllardır hapishanesinde besliyor. Dokunamıyor bile. O da bunu kendi otoritesi sanıyor. Zavallı!

Şimdi birileri çıkmış ‘onu bırakın artık‘ diyorlar. Açlık grevi yapıyorlar.  Niye? Binlerce masumun kanına girmiş, sayısız bebek öldürmüş, cinayetlerle akıttığı kan, boyunu aşmış adamı bırakalım diye?

Kardeşim Apo’yu Türkiye mi yakaladı ki şimdi salınmasını ondan istiyorsunuz? Onu kim yakalayıp Türkiye teslim etmişse -idam edilmesini de önlemişse- ondan isteyin salınmasını! Türk halkı muhatabınız değil. Çünkü onun bunda bir dahli yok. O ta ezelden beridir hep gariban. Devleti için lazım oldukça can verir, kan verir, evlat verir, hepsi o kadar. Kimse fikrini sormaz, şimdi de öyle!

Türk halkına kalsaydı, Apo dağa mı çıkardı? Hadi çıktı ve o kadar hunharlık yanına kâr mı bırakılırdı? Geçmişte, isyancılara ne yapıldığını biliyor bu millet. Kurardı darağacını, sallandırırdı elebaşılarını iş biterdi. Bu halk isyan görmemiş ve üstesinden gelmemiş değil ki? (Ama Türk milleti, Kürt halkının taleplerini isyan gibi algılamıyor. Zabıta Müdürü Faruk Beyin kızının, baskıcı babanın zulmünden kurtulma çabası gibi algılayor ve göz yumuyor, dizideki anne gibi)

Çünkü,  ‘Zabıta Müdürü Faruk Bey’ (yani devlet) karısı dâhil (Türk unsuru dâhil) tüm halkını, çocuklarını kendinden küstürmüş. Herkes ona karşı bir oyun içinde ama o hâlâ tüm dizginleri elinde sanıyor. Alzheymır olmuş. Beceremiyor sonra da dönüp, çocuklarını (halkını) hırsızlıkla suçluyor.

İşte bakın, bu devletten Türk halkı memnun değil, Kürtler hikâyedeki kız gibi baba (TC) baskısından kurtulmak için dolandırıcıdan bile medet umar hale gelmiş. Aleviler öyle, çareliler öyle, çaresizler öyle. Tek sebep alzheymır olduğunu bilmeyen, otoriter gibi görünen ama kimsenin takmadığı bir baba! Çünkü onun zihinsel kodları (yani temel yasaları) hayat algısı (rejimin tabiatı) halka baba gibi davranmaya mani oluyor.

Şu sıralarda yine -bu kaçıncı kezdir bilmem- başkanlık sistemini tartışılıyor. Peki, başkanlık sistemine geçsek, gelecek olanın Zabıta Müdürü Faruk bey olmasını kim önleyecek?

Evet bu yapı değişmeli. Çünkü artık herkes biliyor ki bu yapıyla bir yere gidilmiyor. Fakat köklü bir değişiklik de yapılamıyor. AK Parti 13 yıllık iktidarı döneminde birçok şeyi değiştirdi fakat onların sürekliliğini sağlayacak yasal bir dayanak oluşturamadı.

Devletin yeniden yapılanmaya, dizayn edilmeye ihtiyacı var. Ne yapılır edilir bilmiyorum. Ama alzheymır olmuş Zabıta Müdürü Faruk Bey tavırlarıyla terör dâhil hiçbir meselenin çözülemeyeceği bal gibi ortada!

Çift başlılık evet,  zor ama tek kişide toplanan gücü nasıl adalet içinde tutarız onu da bilemiyorum!

Hâsılı Zabıta Müdürü Faruk beyin durumu çok vahim! Ve yazık ki artık çocuklarının (vatandaşların) şefkatine muhtaç! İnsaf görür mü? Zaman gösterecek!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir