Önce, Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yazdığım “Her nimet Şükür İster” başlıklı yazımdan iki paragraf:
“Bugüne kadar –İslam coğrafyasında- gelmiş geçmiş tüm iktidar ve muktedirlerin sergiledikleri tavır –yazık ki- ekseriyetle ‘Emevî Duruş’tur. Gücü ele geçirince kendini, cebir ve ceberutta ‘zillullah’ (Allah’ın gölgesi) zanneden bir anlayış! Devleti kutsayan, bireyin hakkını, onu rızası olmasa bile devlet için feda eden anlayış. O anlayıştır ki her türlü istibdat ve baskıcı zihniyetin, siyasi hayatımıza girmesine hizmet etmiştir. Ümitsizliği diriltmiş, yaşama sevincini yok etmiştir.
(……)
Sayın Cumhurbaşkanımızdan neler beklediğimizi izah ederken de…
Dördüncüsü; Bediuzzaman “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şuradır” buyuruyor. Bu milletin ihyasını ise dinin ihyasına bağlıyor. “İhya-yı dinle olur şu milletin ihyası” diyor. (….) Öyleyse “tırnak içinde” verdiğim şu iki meseleye hayat üfleyin ki milletin bahtı açılsın inşallah” ifadelerin yer vermişim! (Haber7.com / 20 Ağustos 2014)
Ak Partinin kaybettiği son seçimin ardından da şunlara değinmişim “Kazanını olmayan Bir Seçim” başlıklı yazımda…
“Ak parti de kaybetti. (…..) Var olan sorunlarını çözmediği takdirde daha da kaybedeceğe benziyor.
Haa şunu yaparsa belki toparlar. Ta başta, birlikte hareket ettikleri insanları aynı hulus ve temiz niyetle bir araya getirebilirlerse ve meşveret ve şuraya azami derecede itibar ederse olur. Ama o da geçti. Benim ümidim, Davutoğlu’nun ‘kendisi olabilme’ başarısını göstereceği yönünde idi.
“Davutoğlu Başbakan” adlı yazımda buna temas etmiştim. Yedi sekiz ay, sonra hala kendisi olamamışsa iktidarı kaybeder diye. Öyle de oldu. Davutoğlu’na kendisi olma fırsatı verilmedi. (….)
Bundan sonra geriye dönüş olur mu? Sanmıyorum. Ak Parti, kendisinden kaçan oyların niçin kaçtığını doğru tespit edip onları geriye çağırabilir mi? Bilemiyorum…” (Haber7.com / 16 Haziran 2015)
Seçim Kaybı Ders Olmamış
Anlatılanlardan ve yaşananlardan Ak Parti’nin hiç ders almadığını, yapılan kongresi bir kere daha gözümüzün içine soktu…
Anladık ki meşveret ve şura Ak Parti’nin siyasi kadrolarının pek umurunda değil. “Reyi vahid” giderek daha da kahir bir güç halini alarak azmanlaşıyor. ‘Dava’, ‘çocuklarını yiyen bir gulyabani’ olma yolunda! Parti, iş yapacak insanların değil de söz dinleyecek memurların kulübü haline geliyor. Eğer aynı anlayış, aday tespiti konusunda da geçerli olursa, kusura bakmayın beyler, netice 7 Haziran’dan farklı olmaz!
Kuran, Hz. Peygamber (sav) gibi, vahyi ışığında hareket eden bir nebiyi bile etrafındakilere karşı yumuşak davranmak, onlarla görüş teatisinde bulunmak fikirlerini almak (meşveret ve şura) konusunda ikazda bulunurken, bizim liderlerimizin hem de insanları ilgilendiren hiçbir meselde başka fikirlere ehemmiyet vermemeleri veya kale almamaları anlaşılır değildir. Biz ısrarla, “Asya’nın bahtının miftahı, meşveret ve şuradır” diye yırtınırken, Ak Parti her gün biraz daha meşveretten ve şuradan uzaklaşıyor!
Sizi temin ederim, Ak Parti’nin kayba uğramasının altında yatan asıl sebep, yolsuzluk iddiaları falan değil. Elbette o tür iddialın da bir takım etkileri vardır. Fakat Ak Parti’yi yıkıma götüren asıl sebepler ikidir;
Birisi; Re’yi Vahittir yani “ben ne dersem o! ” anlayışının parti içinde hâkim olmasıdır. ANAP’ı yıkan buydu. AK Parti de aynı akıbete doğru koşuyor.
Diğeri de değerler kıyımıdır! Maalesef o tek görüş sahibinden başka partide kimsenin bir ehemmiyeti yok.
Görülüyor ki AK Partinin ‘özgün görüşlere’, üretici ‘aykırı fikirlere’ tahammülü kalmamış. Bir kısmına “Paralel yaftası” yeme endişesi bir kısmında, yerimden olurum korkusu, insanları fikir beyan etmekten de alıkoymuş! Yanlışa “yanlış!” diyemiyorlar.
Eskiden partide en az üç eğilim (İslamcı, Osmanlıcı, Milliyetçi) de yer bulabiliyordu. Şimdi tek bir eğilim, o da tek kişinin onayını almak şartıyla yer bulabiliyor. Bunda iktidarı destekleyen basının da büyük suçu var tabii!
Ben, “Şu gelseydi, bu gitseydi, şöyle olurdu böyle olurdu” iddiasında değilim. O kadarına aklım da basmaz! Ama Ak Parti’nin hızla aile şirketi olma yönünde ilerlediğini görmek için siyaset bilmeye de gerek yok! Yazık ki kimsenin fikrini beyan edememesi, beyan etse de kale alınmaması veya dışlanması sebebiyle, Ak Parti, tek tür çiçekten oluşan bir kırlık olma yolunda!
Evet, Başkanlıktan Yanayım Amma
Ben şahsen başkanlıktan yanayım. Doğu toplumlarının tabiatına uygun olan yönetim de budur.
(Ara Not: Hem zaten partiler sistemi, Yahudilerin, Batılı kralları kontrol altına almak için uydurdukları ve insanlığın başına bela ettikleri geçici krallıklar yöntemidir. Yolsuzlukların, hırsızlıkların madeni ve membaıdır. Kralların halklarına ihanet etmediklerini ve bu yüzden de hazinelerinin kontrol edilmesine fırsat vermediklerini gören Yahudi zekâsı, parti diye bir şey uydurdu demokrasi adı altında… Böylece halkına ihanet etmeyen krallar yerine, iktidarda kalacakları birkaç yıl boyunca yükünü de tutma derdine düşecek ‘krallar’ ihdas ettiler. Ta ki rüşvet ve yolsuzluk mekanizmaları, ictimai hayatta yer bulsun da tolumlar tefessüh etsin! Bu sadece bizim derdimiz de değil mamafih! )
Ancak, nedense bizde, başkan olan veya başbakan olan, kendisine karşı kimsenin fikir serd etmesine veya görüşüne aykırı fikir ileri sürmesine tahammül edemiyor. Bu da, ister istemez insanları tedirgin ediyor. Ya böyle olursa diye, bizim için lazım olan bir sisteme karşı çıkıyorlar. Ak Parti’nin son kongresi şu endişeleri haklı çıkacak bir netice verdi. Keşke liderlikte muradı olanlar bir parti içi mücadeleye girişebilselerdi. Ha öyle bir durumun partinin yapısına zarar vereceğinden endişe edilmişse, demek ki hakikaten Ak Parti henüz partileşmemiş.
Bir yığın insan karnından konuşuyor. Bir tek Arınç bir şeyler söylemeye çalıştı. Onan yapıştırılacak yafta da zaten hazırdı! Oysa Arınç, Ak parti ile ilgili her türlü siyasi gelişmede elini taşın altına koymuştur. Ne dedi Arınç: “Eskiden biz vardık, şimdi ben var!”
İşte, dile dökülmeyen ama geçen seçimde AK Parti’yi iktidardan indiren gerekçenin Türkçesi! Bunu görmek ve anlamak lazım! Seçimlerden önce de buna dair bir yazı yazacaktım ama nifakçı olmayayım diye susmuştum!
Arınç dile döktü. Parti içinde, “kırılmış yen içinde kalmış” o kadar kol bacak var ki artık gizlenemiyor. Ak Parti’nin yenilgiyi tattığı son seçimde, biliyorum ki birçok milletvekili ve eski Ak Partililer, bu dışlanmışlık yüzünden, sıradan insanlar kadar bile çalışmadılar. Bizler, can havliyle istikrarlı bir iktidar için çabalarken görüyorum ki bu pek de AK Parti kurmaylarının umurunda değil. Yahut da korkusundan kimse bir şey yapamıyor! Her iki hal de vahim!
Bir zamanlar, bir üst düzey Ak Partiliye, “biz vatandaşların bu partiye atfettiği değeri, verdiği kıymeti zerre miktar anlasaydınız, geceleri uyuyamazdınız. Sizin için bu parti, içinde risk ve zarar etme ihtimali bulunmayan bir kazanç kapısı, bizim için, seksen yıldır devam eden ceberut ve baskıcı tağut rejiminden kurtulma umududur. Siz basit çıkarlarınıza onu alet ederek bizim umudumuzu da partiyi de helak ediyorsunuz!” demiştim.
Bu sözümü bir kere daha hatırlatmak istedim.
Kongre maalesef Partiye yeni bir güç katmamıştır, onu ‘Uzak Akrabalar Kulübü’ olmaktan çıkarıp “aile şirketi” olma yoluna sokmuştur!
“Asya’nın Bahtının anahtarı” olan “meşveret ve şuraya” parti içinde yeniden hayat kazandırılmazsa –ki görülüyor ki umurlarında değil!- bu seçim, Ak Parti’nin, büyük parti olarak katıldığı son seçim olur!
Tam vaktidir, siyaseti düşünen gençlerin yeni ve daha sağlıklı ekipler oluşturmaları için!
Hasani Duruşu (birlik için muhalefet, barışı koruyarak hak arama) şiar edinmiş, meşvereti hayatın hayatı yapmış gençler!
Kuranın temel dört maksadından bir olan ve inan hayatı için olmazsa olmaz bir realite olan Adalet için, adaletle, kanun karşısında eşit hak ve sorumlulukta olmak!