Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile raportör Osman Can, TC Anayasası’nda yer alan değiştirilmez maddelerle ilgili görüş belirtince kıyamet koptu.
Efendim, ‘nasıl olur da ‘değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek’ maddelerin tartışılabilir olmasını ima edersiniz’ diyorlar.
O maddeler Tanrı Sözü’dür ya! Türkiye de şeriat devletidir ya! “Bu ’Sistemin Tanrısı’nın vahyettiği şu ayetleri(!) nasıl tartışılabilir bulursunuz efendim?” diyorlar.
Oysa cumhuriyet, ‘yönetimde aklın hükümranlığı’dır. Demokrasiye inanan biri olarak cumhuriyeti, ‘yönetimin, kamunun yararı doğrultusunda kendisini değiştirebilir ve yeni şartlara göre düzenleyebilir olması’ şeklinde anlıyorum. Esas olan ‘makuliyet’tir.
İnsanlar, asırlar boyu, mücadele ettiler, can verdiler ‘benim sözümün üstüne söz yoktur’ diyenlerden kurtulmak için cumhuriyet yönetimini icat ettiler. Makuliyetin hükümran olması için.. Ama bizimkiler, cumhurun yani halkın tercihini yansıtması gereken cumhuriyeti dahi bir seçkinler cuntasına dönüştürdüler ve onun etrafında kutsallık çemberi yarattılar. İşte meydanda!
Eğer cumhuriyet de padişahlık gibi “ben ittim oldu, olacak” idiyse, 85 yıldır şunca zahmeti niye çektik? Biz Osmanoğullarına alışmıştık. Selanikizadelere ne gerek vardı?
Ne demek istediğimi mi merak ediyorsunuz?
Bakın, aşağıdaki ifadelere: Herkes o değiştirilmez denilen maddelere kendi içindeki diktatörün kıyafetini giydiriyor. Herkes o maddeleri, kendi istibdadının renkleriyle boyuyor.
İşte CHP’lilerin (Mustafa Özyürek) o maddelerden anladığı:
“Her ülkenin bir kurucu felsefesi vardır. Bizim kurucu felsefemiz Anayasanın ilk üç maddesinde ifade edilmiştir. O nedenle bu maddelerin değiştirilemeyeceğinin teklif dahi edilemeyeceği Anayasa’da yer almıştır.. Değiştirilemez maddelerde yer alan hangi ilkeden şikâyetçiler? Türkiye’nin bir Cumhuriyet olmasından mı, başkentin Ankara olmasından mı, anadilinin Türkçe olmasından mı, Türkiye’nin hukuk devleti, demokratik Cumhuriyet olmasından mı? (Laikliği anmıyor beyefendi. En azından vicdanı farkında ki laiklik konusuna hiç değinmiyor) Hangisinden şikâyetçiler? Bunlar Türkiye’nin temel felsefesidir… Bunlar Türkiye’nin temellerini değiştirmek isteyen, başka bir Cumhuriyet isteyenlerin arayışıdır. Bunu kabul etmek mümkün değildir.”
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural da şunları söylüyor:
“Anayasamızın değiştirilemez hükümleri; Cumhuriyet olduğumuz, bölünmez bütünlüğümüz, dilimizin Türkçe olduğu, bayrağımızın al yıldızlı bayrak olduğu, İstiklal Marşımız ve Başkentimizin Ankara olduğudur. Bunların değiştirilmesini kim istiyor, tartışılmasını kim istiyor? Bu maddelerden kimler rahatsız? Türkiye Cumhuriyeti devletini Erzurum, Sivas kongrelerinin akabinde, Türk milletinin iradesiyle, Kurtuluş Savaşı sonrasında kurduk. Bu milli iradeyi ortadan kaldırmak isteyen Sevr’i yırtıp attık ve Cumhuriyetimizi kurduk. O tarihlerde 7 düvele karşı cevabımızı verdik. Bugün 7 düvel değil, 77 düvel gelse cevabımız aynı olacak. Türk milletinin Kurtuluş Savaşını, bağımsızlığını, egemenliğini ortadan kaldırmaya, onun iradesiyle kurulmuş Cumhuriyetimizi, bütünlüğümüzü, dilimizi, bayrağımızı, marşımızı ve başkentimizi değiştirmeye kimsenin gücü yetmez..” (Peki şu maddeleri tartışmak gerek diyenlerin hangisi şu saydıklarınızdan rahatsız olduğunu söylüyor Oktay efendi?!. Bu saydıkların olsa olsa senin korkuların)
Buna karşılık DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş’ın görüşü de şöyle:
“Anayasanın ilk dört maddesi değil, Anayasanın bütününün tabu haline getirilmesi yanlış. İlk dört maddeyle ilgili ne zaman değişiklik tartışması yaşansa insanlar acaba o maddelerin taşıdığı ruh mu değiştirilmek isteniyor diye panikleyip karşı çıkıyorlar. Oysa biz o maddelerin günümüze uyarlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu demek değil ki, Cumhuriyetten, laiklikten, sosyal devlet ilkesinden vazgeçilecek. Elbette bu ilkeler korunmalı ancak bu ilkelerle birlikte ‘daha demokratik bir Cumhuriyeti nasıl yaratabiliriz’i tartışmak için elbette ilk dört madde de tartışılmalıdır. Ama görülen o ki; Anayasa Mahkemesi Başkanı bile bunu tartışmaktan korkuyor, çekiniyor. Dolayısıyla bu tabu Türkiye’de çok güçlü. Ve statükonun temsilcileri bu tabunun arkasına saklanarak kendilerini var ediyorlar.”
***
İşte alın size aynı ifade üzerine farklı üç yorum! Görüldüğü gibi herkes kendi iç korku ve dayatmalarını o maddelere yüklüyor. Herkes, kendi cumhuriyetini o üç maddede tanımlayıp dayatıyor. ‘Cumhurun cumhuriyeti’ kimsenin umurunda değil!
Tarif ettikleri cumhuriyet, dini inancı gereği başını örten kıza okul kapılarını kapatmayı, onu kamu alanından mahrum etmeyi içine sindirebiliyor.
‘Ben dinimi de öğrenmek istiyorum’ diyen İHL’li gençleri, üniversite okumaktan mahrum edebiliyor.
Çocuğu alınıp dağlarda teröre kurban edilen başörtülü ananın, oğlunun yemin törenini dikenli teller arkasında izlemesini içine sindirebiliyor.
Devlet adına hareket ettiği kendinden menkul birtakım eşkıyaya, masum insanları sorgusuz sualsiz infaz etme hakkı verebiliyor.
Devlete rağmen devlet içinde örgütler (Ergenekon gibi.) kurulmasına ve bu çeteler eliyle halkın kamplara bölünmesine ve birbirini kırmasına zemin hazırlatabiliyor.
Ve ‘terörle mücadele ediyorum’ diye cumhuriyetin güvenlik güçleri bölge halkına pislik yedirebiliyorlarsa, kusura bakmayın beyler, sizine ayetleriniz (değiştirilmez maddeleriniz) ne kadar kutsal(!) olursa olsun bürgün mutlaka dokunulur hale gelir.
“Şöyle kahramanlık yaptık, böyle estirdik, böyle kestirdik.” gibi lafların ardına sığınarak mutasyona uğratılmış ve tiranlığa dönüştürülmüş Cumhuriyeti hiçbir dogma koruyamaz. Çünkü bir Yunan atasözünde ifade edildiği gibi “Halkın vicdanı(arzusu) Rabbin çığlığıdır”.
Ne kadar bastırılırsa bastırılsın, bir gün gelir, su doğal mecrasına oturur ve Cumhuriyet, ‘cumhurun sesi” olur. Ve çığlık tabuları da dayatmaları da tar u mar eder.
Belki o zaman aklimiz başımıza gelir de Anayasa yapma hakkının darbeci askerlerin değil, sivil inisiyatifin hakkı olduğunu derk ederiz!
*** *** ***
Bu yazı “14.Kasım.2008 13:35:00” tarihinde gasteci.com’da “Anayasanın değişmezleri…” başlığında yayınlanmıştır.