Ben bu yazıma “Geçmiş bayramınız mübarek olsun” diye başlayacaktım.
Çünkü yaklaşık 15 gündür internetsiz bir ortamda idim. Bir kere şehre indim o gün de Ak Parti’nin Geleceği yazısını yazıp geçtim. Uzunca bir yazı idi, biliyorum. Ama gerçekten AK Parti’nin duruşu geleceğimiz açısından çok önemli. Şu son PKK baskını bile çok şey anlatıyor.
Ne ise… Evet ben bugün geçmiş bayramınızı kutlayacaktım. Olmadı. Birileri bu millete bayramı bile çok görüyor.
***
Hazır cevaplılığı ile ünlü Keçecizade Fuat Paşa, bir Avrupa seyahati sırasında Sultan Abdülaziz’e ‘Dışişleri Bakanı’ sıfatıyla refakat eder. Paris’te III. Napolyon’a misafir oldukları sırada, Fuat Paşa, Fransız vekillerle sohbet eder. Sohbette nasıl olduysa ‘dünyanın en güçlü devletinin hangisi olduğu’ tartışılmaya başlar. Bir Fransız vekil Fuat Paşaya sorar:
– Ekselansları, sizce dünyanın en güçlü devleti hangisidir?
Fuat Paşa hiç teklemeden:
– Elbette Devlet-i Ali-i yi Osmanî, der
Fransız vekiller şaşırır. ‘Fransa’dır demesini bekliyorlar çünkü. Küçümseyerek “neye dayanarak böyle diyorsun?” diye sorarlar.
Paşa’nın cevabı muhteşemdir:
– “Çünkü”, der, “yüzyıllardan beri biz içeriden, siz dışarıdan yıkmaya çalıştığımız halde hala dimdik ayakta!”
Aslında Fuat Paşa bunu Türk milleti için demiş olmalıdır. Çünkü sonunda İttihatçıların, “yüksek desise ve aldatmaları” sayesinde Osmanlıyı yıktılar.
Fakat millet çok şükür hala ayakta. Ayakta ama maalesef birileri onun ayakta durmasına tahammül edemiyor ki, ona ağız tadında bir bayram yapmasını bile çok görüyorlar.
Evet sözü 16 şehidimize getireceğim.
***
Ben ah vah etmeyeceğim. Ah vah demenin zamanı çoktan geçti. Bugüne kadar alınan ‘tedbirlerin’(!) hiçbir kıymet-i harbiyesi olmadığı da anlaşıldı.
Peygamber efendimiz ‘Mümin aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz” buyurur. Ama biz bir karakolumuzdan beş kere baskın yiyebiliyoruz!
Evet evet, şu körpecik canlarımızın katledildiği karakol, beşinci keredir baskın yiyor.
İnsanın gerçekten kanına dokunuyor.’Bu kadar aymazlık nasıl olabilir’, diye insanın içi içini yiyor. Aymazlık diyorum, aksi takdirde buna ‘kasıtlı ihmal’ veya “kör gözüne parmağım” demek gerekecek.
O bölgede uzun süre görev yapmış ve o karakolu da çok iyi bilen bir eski özel harekâtçıya sordum.
‘O karakola baskın yapılabilmesi için önce gözetleme noktalarının düşürülmüş olması veya atlatılması gerekiyor’ dedi.
Telefonda ağlıyordu: “Bu iş birileri için Almanya olmuş. Bitirmeyecekler bu işi, bitirtmeyecekler. ” diyordu.
Burada yazamayacağım kadar net ve ağır iddialarda bulunuyordu. “Oralar birileri için kazanç kapısı olmuş” diyordu. Ona böyle şeyleri konuşmamasını salık verdim, selameti açısından.
***
Askeri işlere ve stratejilere aklım ermez.
Fakat her seçim öncesinde, kritik kararların alınacağı her dönemde bu PKK’lıların bir yerlere saldırması bana manidar geliyor.
Sanki iç siyasetimize de zaman zaman taşeronluk hizmeti sunuyor bu PKK. Amerikan emellerine hizmet sunan bir örgütün, kendisini kurup büyüttüğü iddia edilen Ergenekoncu ağababalarına hizmet sunması niye yadırgansın? Siyasi emeller için dev gökdelenlerin uçaklarla bombalanıp binlerce insanın öldürüldüğü (11 Eylül olayı) bir dönemde, üç beş Mehmetçiğin kanının önemi mi var(!)
Şablonlarla düşünmeye alışkın olanlar yine beni kınayıp taşa tutacaklar. Genel geçer eğilimlerin dışına çıkıp bakamadıkları için bu yaklaşımımı da vatana ihanet gibi algılayabilirler. Olsun! En azından -Allah korusun- o karakol 6. kere baskın yediğinde farklı düşünmelerini sağlamış olurum ya!
O karakolun bir daha baskın yememesi için şu sorulara cevap aramamız gerekiyor:
- Bir önceki Genelkurmay Başkanımız, sınırlarımız için‘oralar artık BBG evi gibidir’ demişti. Peki, 350 kişilik bir gurubun elini kolunu sallayarak sınırdan nasıl geçtiklerini millete izah edebilirler mi
- Amerika, bize noktasal bilgiler veriyor ve biz de noktasal atışlar yapıp teröristleri yok ediyorduk. Amerika bu hizmeti vermekten vaz mı geçti?. Neden
- Yakın bir zamanda İsrail’den Habron denilen 10 tane hassas termal kameralı insansız uçak alındı. Bunlar, ne maksatla kullanılıyor? Sınırdan giren 350 kişiyi göremeyecek idiyse bu uçaklar neden alındı
- Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ, PKK’nın ‘ağır’silahlarla saldırdığını söylüyor. Askeri literatürde ‘ağır silah’ ordularda bulunur. Terör örgütlerinde değil. A) Peki bu ağır silahları PKK nasıl edinmiş, B) Elinde bu silahlar var idiyse, Kuzey Irak Harekâtı sırasında neden bize karşı kullanmadılar
- Bu karakol beşinci kere basıldığına göre, asker neden bir tedbir alamadı. Bu kadar açıkta ve avlanabilir bir mekânda ise karakolun yeri neden değiştirilmedi?
- Eğer bir tren, aynı yerde beş kere kaza yapsaydı, ilgili bürokratlara nasıl bir bedel ödetilirdi. Bakan hala o koltukta oturabilir miydi?
- Bu kadar askeri hata, bu kadar zayiat ve bir delikten beş kere ısırılmaya rağmen neden hiçbir askeri bürokrat sorgulanmıyor hesap vermiyor? Merzifonlu Viyana’yı kuşatıp alamayınca kellesini sunmuştu milletine? Bizimkiler istifa bile edemiyor, neden?
- Acaba bu da Ergenekon çetesinin işledikleri türden içeriye yönelik bir operasyon mu ki teröristler bu kader engellere rağmen bu kadar rahat geçip geldiler ve canımızı yaktılar? Birileri içerden onlara destek mi verdi?
- İrtica irtica diyerek milleti dininden, laiklik laiklik diyerek halkı devletinden soğutanların, dönüp bir nefis muhasebesi yapmaları zamanı gelmedi mi?
- Acaba bu elim hadisede, bu acıda sevgili Genelkurmay Başkanımız da bir ihmal ihtimali seziyor mu? Seziyorsa ne yapmayı düşünüyor?
- Ve bu konuda sayın başbakan bir tasarrufta bulunmayı düşünüyor mu?
- Sevgili Cumhurbaşkanımız ‘bu olayda kolaylık sağlayanlar’dan söz ettiğine göre ortada sadece ihmal değil, yataklık ve hıyanet de var. Kim bu hainler?
Bu acının hesabı sorulmalı ve kimse – ihmal veya kasıt – sorumlusu hesap vermeli.
Evet, bir bürokrat, kendisiyle ilgili bir alanda bir iki kere hata yapsa siyaseten kellesi gider. Peki, askerin hiç ihmali olmaz mı? O neden sorgulanmaz. Neden istifa eden veya görevden alınan hep siviller olur?
Ben merak ediyorum. Siz merak etmiyor musunuz?
*** *** ***
Bu yazı “05.Ekim.2008 16:41:08” tarihinde gasteci.com’da “Neden askerler hiç mesul olmazlar?” başlığında yayınlanmıştır.