Her sistemin bir tanrısı vardır.
Adı ‘Nemrut’ (bir türlü ölmedi)tur, ‘Firavun’ (iktidar sahibi)dur veya despottur. Adı önemli değil.
‘Sistemin Tanrısı’ndan kastım, adil olmayan bir sistemi ayakta tutan külli kanunların ‘şahsı manevi’sidir.
O şahsı maneviyi de yine bir insan veya sembol temsil eder, o başka!
O dokunulmazdır, ulaşılmazdır. Sistemde görülen kusurlar ona ait olmaz. Çünkü o ‘bir tür tanrı’dır.
Önünde ve arkasında ‘Sensinod Meclisi’ türünden kurum ve kuruluşlar vardır. Bunun adı bazen rejim olur, bazen sosyal hukuk olur ‘laiklik’. MGK olur, Yargıtay, Anayasa olur sendika olur STK olur. Sistemin tanrısı onlarla kendisini ‘ulaşılmaz’ ve ‘dokunulmaz’ kılar.
O da buna karşılık, doğurup emzirdiği yavrularının zulüm ve keyfiliklerine göz yumar.
İşte Ergenekon dediğimiz örgüt, sistemin büyütüp beslediği ve sonra da millete tebelleş ettiği çocuklardır.
Onlar tıpkı ‘tanrıları’ gibi kendilerini ‘dokunulmaz’ biliyorlardı. Devletin namusunu ve milletin iradesini bile takmıyorlardı.
Bir demokratik ülke düşünün ki bir memuru, televizyona çıkıp “Bilemiyorum ama sanırım bin kişi öldürmüşümdür” diyecek de siz ona dokunamayacaksınız. Hatta alkışlayacaksınız.
Bu ülkede bugüne kadar herkesin yaptığı yanına kar kalıyordu.
O yüzden de cumhuriyetimiz, aynı zamanda cunta olmayı hazmedebiliyor, demokrasimiz, aynı zamanda faşist uygulamaları içine sindirebiliyordu.
Ama şu son Ergenekon operasyonu gösterdi ki, ‘dokunulma sırası’ hızla ‘Sistemin Tanrısı’na geliyor.
Şimdi, kendisine ulaşılmasın diye, ‘en gözde çocuklarını’ milletin iradesinin önüne atmaya başladı.
Eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılıç paşanın bile gözaltına alınacağını düşünebilir miydiniz? O ki, ‘Ergenekon’un Başı’ zannediliyor. (Bakın bir daha söylüyorum, Ergenekon’un başı Türk değildir. Yakalanan hiçbir baş, gerçek baş olmayacaktır.)
(Ha bu arada, bu işi yalnızca Savcı Öz’ün bir başarısı sanmak, Öz’e haksızlık olur. Öz bunu ne kendi gücüyle yapıyor ne de kendi keyfiyle. Öz, kanunların ve milletin ona verdiği yetkiyi cesurca kullanıyor, o kadar.)
Demek ki gerçekten ‘sistemin tanrısı’nın başı dertte… Artık, ‘dokunulabilir’ hale geldiğini hissetmeye başladı.
***
Kur’an’daki ‘allegorik’ kıssayı hatırlayın. Kâhin (sosyolojik değişmeleri gözlemleyen, terendi okuyan, gelecek projeksiyonu yapabilen demektir) Firavun’a, (Firavun, bir sıfattır, isim değil. ‘Sistemin Tanrısı’ anlamınadır) ‘Beni İsrail’ (o gün için ‘öteki’ni temsil eder) den biri çıkacak ve senin iktidarına son verecek” deyince Firavun, Kopt olmayan (yani ötekilerin) tüm yeni doğan erkek çocukları öldürttü. Mevlana’ya göre bu sayı 70 bindir.
Peki Hz. Musa’nın (hangi mani, suyun mecrasını bulmasını önleyebilir ki!) doğumunu önleyebildi mi?
Hayır!
Çünkü zulüm ile âbâd olunmaz. Allah, mutlaka zalim tanrılardan intikam alır. Onu da ‘musa’ların eliyle yapar. Evet, musa, suyun akışıdır, fıtratın dilidir, vicdanın talebidir. Kim vicdanı susturabilir, fıtri akışı durdurabilir? Seksen yıl da sürse yüz yıl da sürse değişmez. Siz devlet aygıtını ‘kör ve sağır’ hale getirseniz bile bu değişmez.
(Sayın Baykal, ‘devlet etnik konuda kör olmalı’ diyor. ‘Gözünü dört açmalı, haksızlıklara meydan vermemeli’ demiyor, “birilerine yapılan zulüm görmezlikten gelinsi”diyor. Çünkü sistemin tanrısının talebi bu olmuş yıllarca!)
Sonunda ‘Firavun’un korktuğu olmuştu!
‘Musa’, karşısına dikiliverdi ve ‘halkıma zulmetmeyi bırak!” dedi. (Evet Musa, yukarıda da ifade ettiğim gibi bir semboldür; zalim sistem tanrılarının hasmıdır. Çağlara ve dönemlere göre ismi ve resmi değişebilir.) Firavun’u zulmetmekten alıkoymak için önüne sayısız seçenekler koydu. O hep redetti. Sonunda Musa dedi ki, “Bu gece ilk olanlara dokunulacak!”
Firavun, sabah uyanıp da ‘ilk çocuğu’nun (düşünebiliyor musunuz kendisini haşa ‘tanrının yaveri’ sanan Sabih Kanadoğlu’nun evinde arama yapılabiliyor!) öldüğünü görünce, dizlerinin bağı çözüldü. Musa ile anlaşma yapacaktı ki, çevresindeki kodamanlar (Yani Sistemin Tanrısı’nın çocukları; yargısı, yorgusu, medyası, üniversitesi.) onu anlaşma yapmaktan vazgeçirdiler ve sinsi bir plan koydular ortaya!
Dediler ki, ‘Musa’yı bırakıver. Halkını alsın ve gitsin. Tam şehirden çıkıp da savunmasız bir alana geldiklerinde, üzerlerine saldırırız ve toptan yok ederiz. Mademki artık sistemin dışına çıktılar, bizim de onları yok etme hakkımız var”
Bu plan Firavun’a da uygun geldi. Öyle yaptılar. ‘Musa’ya kavmini al ve git’ dediler.
Ama kendilerince muhteşem olan o tedbir, aslında bütün o zorbaları denizde boğulmaya götüren ilahi bir ‘mekr’di. (Fallahu hayrul makirin) Öfke akların sınırlarını aştı mı gözü kör eder ya.
***
Evet, bu son Ergenekon operasyonu ile ilk defa ‘ilkler’e dokunuldu.
Artık sıra ‘sistemin tanrısı’na geliyor. O yüzden en tehlikeli oyunları şimdi sergilemek isteyebilirler. Dikkat!
Ama benim kanaatim şu: Nasıl ki hiçbir tedbir Firavun’u akıbetinden kurtaramadı, öyle de hiçbir tedbir şu sistemin millete secde etmesine mani olamayacak! Millet diniyle, tarihiyle ve milliyetiyle barışacak. Kimin hain, kimin kahraman olduğu ortaya çıkacak! Evet, ‘o’ nasıl son nefesinde ‘ben Musa’nın ilahına inandım’ deyip secdeye vermişse, sistemin tanrısı da ‘inandım, iman ettim’ deyip halkın Allah’ına secde edecek!
***
Elbette ki, her kafadan bir ses çıkacak. Kimileri bu operasyonları, Ak Partinin, muhaliflerini susturma operasyonu sanacak, kimisi bunu, Gazze yenilgisinin(!) bir intikamı zannedecek, kimisi de ‘iktidar gemi azıya aldı’ diyecek.
Ama aldırmayın. Zan hakikatten bir şey içermez!
*** *** ***
Bu yazı “07.Ocak.2009 15:16:22” tarihinde gasteci.com’da “Sistemin tanrısına dokunmak!” başlığında yayınlanmıştır.