Geçtiğimiz günlerde, Ortadoğu ve Balkanlar üzerine yaptığı araştırmalarıyla ünlü Yunanlı bir Profesörün bir araştırması yayanlandı.
Araştırmanın konusu; nüfus gelişmeleri ve nüfusun, ülkelerin geleceğinde oynayacağı rol.
Bu ilginç araştırma, AA tarafından, “Türkiye 2020 yılında, Balkanların ve Ortadoğu’nun üçüncü büyük ülkesi olacak” başlığıyla haber haline getirildi.
Tabii ki ajans, araştırmanın amacından çok sayısal yanlarıyla ilgilenmişti.
Sayın profesörün bu araştırması, geleceğin politikasını yapacak olanlara stratejik ipuçları vermeye yönelikti.
Bu ip uçlarının en çarpıcı olanı, Türkiye’de nüfus artışının yavaşlatıldığıydı. O yüzden de bugün Balkanların ve Ortadoğu’nun ikinci büyük nüfusuna sahip Türkiye’nin, 2020 yılında, ikincilikten üçüncülüğe düşeceğiydi.
Bunda etkili olan faktör ise, şehirlerde yaşayan ‘Türk’ unsurun çocuk yapmadaki isteksizliği. Tabii ki, kendi milletinin döl yatağına baldıran zehiri döken ve bu yüzden BM’nin takdirlerini kazanan Koç gibilerin çabalarını da unutmamak gerekir.
* * *
Aynı araştırmaya göre, Türkiye’nin o tarihteki nüfusu 94 milyon olacak. Mısır 103, İran 110 milyon civarında bir nüfusa sahip olacak. Aynı tarihte Yunanistan’ın nüfusu sedece 500 bin fazlalığıyla 10 milyon küsura uluşacak.
Profesör’ün araştırması Yunanlılar için acı. Zaten araştırma da, Yunanistan’ın geleceğini kuranlara stratejik malzeme hazırlamaya yönelik.
Çünkü, nüfus artışı bu şakilde devam ederse, beş on yıl sonra Yunanistan, nüfusunun yüzde 65’i, 50’nin üzerinde olan yaşlı insanlardan oluşacak.
Bunun anlamı ise açık. Yunanistan yaşlı ve yarısından çoğu emekli bir toplum haline gelecek. Böyle bir toplumun ülkelerarası platformda ağırlığa sahip olması güçtür.
At üyesi bir Yunanistan, yegane hasım gördüğü Türkiye ile bugün baş edemediğine göre, yarın nitelik olarak insanları biraz daha gelişmiş 100 milyonluk bir Türkiye ile asla baş edemeyecek.
Öyleyse yapılacak iki şey var:
Ya Yunasitan’ın nüfusunun artırılması gerçekleştirilecek ‑ ki bu mümkün görülmüyor‑ veya Türkiye’nin başı derde sokularak gelişmesi durdurulacak.
Zira, bugün yarı nüfusu, fakirlik sınırında yaşayan ve ciddi iç sorunlarla karşı karşıya bulunan Türkiye’nin gelişmesi durdurulmaz veya engellenmezse, önümüzdeki 10 yıl içinde, Yunanistan’ın, Türkiye’nin çekim alanına kapılmaması mümkün değil.
* * *
Türkiye’nin oluşturacağı bu güçlü Anafor elbetteki, sadece Yunanistan‘ı kaygılandırmıyor. Rafızi Suriye yönetimini, Ermenistan’ı, büyük İsrail planları yapan İsrail’i, suların kontrolünde söz sahibi olmak isteyen Irak yönetimini, petrol yollarını elinde tutmak isteyen Rusya‘yı ve nihayet Ortadoğu üzerindeki etkisini kaybetmek istemeyen Batıyı ve özellikle geleceğin süperi olma yolundaki Almanya‘yı ciddi rahatsız eder.
Amerika’yı özellikle anmadım. Çünkü onun stratejisi bunların hepsinden farklı. Onun Türkiye’nin gelişmesindeki rahatsızlığı gelişecek şartlara bağlı. Eğer Türkiye, ABD atmosferinde kalarak gelişecekse bir beis yok. Hayır, kendi geleneklerine dönüp öz kökleri üzerinde yükselecekse onu durdurmak gerekir.
Nitekim bunun için de plan mevcut.
Amerika, ‑onun da kendine göre özel hesapları olmasına rağmen‑ İsrail, bir derece Suriye, Kuzey Irak’ta kurulacak kürt devleti ve ermenistan yarı hilaliyle Türkiye’yi, güneyinden kıskaca alacak. Batı ve kuzey batıdan Ortodoks kalkanıyla çepe çevre kuşatılmış olan Türkiye, güneyde de Yahudi, kürt ve ermeni işbirliğinden oluşan bir duvarla Anadolu’ya hapsedilerek, kendi içinde parçalanmaya sürüklenecek…
* * *
Dolayısıyla bu ülkelerin her birisinin Türkiye ile ilgili ciddi planları mevcut. Biz bunların herbiri üzerinde zaman zaman duracağız ama, bu yazımızda Yunanistan’ın çabalarına dikkat çekmeye çalışacağız.
Yunanistan At üyesi.
Artı, güçlü Rum lobisiyle Amerikan yönetimini istediği zaman etkileyebiliyor.
Artı, askeri açıdan hala dünyanın ikinci süper gücü olan Rusya ile ciddi askeri ve savunma anlaşmaları kurmuş bulunuyor.
Burnumuzun dibindeki adaların tamamı silahlandırılmış ve ağzına kadar cephane ile doldurulmuş durumda.
Kıbrıs ve Rodos, yıllardır Anadolu’nun işgal edilmesi hayallerine uygun şekilde tahkim edilmiş…
Türkiye’ye gelince… Türkiye, 30 yıldır, değişik senaryolarla iç parçalanmaya zorlanmış ve iç terörü bir türlü dizginleyememiş durumda. Dün sağ sol, alevi‑ sünni ayırıştırılmasıyla parçalanmak istenen Türkiye, bugün Kürt‑Türk ikiliği ile zorlanıyor. Bunun da aşılabileceği anlaşılır anlaşılmaz laik ‑anti laik tartışmaları gündeme getirildi.
Bize göre, bugüne kadar gündeme getirilen ihtilaf mevzularının en tehlikelisi sonuncusu. “Galiba bu sefer başardılar” diye bir endişe duyuyorum.
Türkiye’nin ekonomisi iflasta, yatırımlar durmuş, zati varlıkları KİT adı altında yabancılara peşkeş çekiliyor. İdareciler kısır çekişmelere boğulmuş durumda…
Kısacası, bir ülkenin istila edilmesi için bütün şartlar mevcut.
İşte Yunanistan’ın, pervasız bir takım hesapların içine girmesi bu yüzden. Şu andaki bütün hesapları, kendisini uluslararası platformda temize çıkaracak bir plan için.
O yüzden sürekli Türkiye’yi tahrik ediyor. Kendisine saldırsın istiyor. Korkak bir boksör gibi sırtını iplere dayamış rakibini üstüne çekmeye çalışıyor… Çünkü, Türkiye’yi hiç bir zaman bu kadar kolay yutabileceğini sandığı bir durumda yakalayamayacağını biliyor.
* * *
Zaten Yunanistan’ın genel yaklaşımı bu. Önce kendisine bir takım babalar bulur. Sonra onların eteğinin altına girerek muzip çocuklar gibi sataşır.
Galiba Akdeniz iklimi onları da bizim gibi hafıza kaybına uğratıyor. Tarihten ders almayı bilmiyorlar, başlarına gelenleri çabucak unutuyorlar.
Şurada, bir ok atımı mesafede, halkın en çaresiz bulunduğu bir dönemde, Türk’ten yedikleri silleyi unutmuş olmalılar ki, Rus ayısını yanlarına alarak bizi korkutabileceklerini sanıyorlar.
Bilmezler ki, bizim Mehmedimizin her biri gerektiğinde Arslan olur.
Umalım ki, Yunanistan aklını başına alsın. Türkiye, 10 milyon insan kaybeder, Ankara’ya kadar olan bölüm yıkılır. Ama Yunanistan da kültürüyle birlikte haritadan silinir…
Mamafih, Selanik, Rodos, Girit, Sakız ve 12 adaya ciddi ihtiyacımız var. Selanik, İstanbul’un payandasıdır çünkü. Rodos ve Girit ise bize hasret çekiyor.
Bazı şeyler var ki, onlara karşı durmak mümkün değil. Eceli gelen köpeği, cami duvarına pislemekten ne alıkoyabilir ki!