Saadettin Tantan, özellikle İstanbulluların çok iyi tandığı bir isim.
Onun İstanbul’da bulunduğu dönemlerde yolsuzluklara ve fuhşa karşı sergilediği tavır, herkesçe bilinen bir gerçek. Hele Şirinevler biraz da onun şahsi gayretleriyle fuhuş yuvası olmaktan kurtuldu.
ANAP, Fatih’te Saadettin Tantan‘ı belediye başkan adayı gösterince sevinç ve endişeyi bir arada yaşadım.
Sevindim çünkü Tantan‘ın, ahlaklı, faziletli, dürüst ve dolaşıksız bir Türk evladı olduğunu biliyordum. Yalanla, dolanla, talanla, rüşvetle sahtekarlıkla uzaktan yakından alakası olmadığına kanaatim tamdı. MHP, Fatih’te Tantan’a destek verme kararı alınca bu fikrim daha da pekişti.
Nitekim Tantan da kendisine bağlanan ümitleri boşa çıkarmayacağını, politikaya girdiği ilk anlardan itibaren gösterdi.
Bir kere tantanaya papuç bırakmadı. Böyle ulu orta çıkıp milletin huzurunda ahkam kesmedi. Başaramayacağı hiç bir vaadde bulunmadı. Kendisini ipotek altına alacak ilişkilerden uzak durdu.
Hatta, Svissotel’de kendi adına düzenlenen ve biletleri hayli pahalı tutulan geceye, sırf zenginlerin ipoteği altına girmemek için, Genel Başkan’a rağmen katılmayı reddetti.
Çünkü o da biliyor ki, zeninler partiler tarafından düzenlenen bu tür gece ve günleri bir yatırım aracı gibi kullanırlar. Bu gecelerde verecekleri üç beş milyon ile, o partileri minnet altına alır, sonra da kirli işlerini yaptırırlar.
Tantan buna da fırsat vermedi.
Endişem ise, böyle kıymetli bir Türk evladının, politikanın kirli çıkarları arasında ezilip gitmesiydi.
* * *
Önceki gece, Fatih’te coşkunun sorhoşluk duvarını aştığı saatlerde, o Siyaset Meydanı’n da sanki kazanan kendisi değilmiş gibi vakur ve gösterişsizdi. Hatta denilebilir ki, başkan seçildiği için sanki biraz da endişeliydi.
Bizce bu, sorumluluk bilincidir. Üstlendiği vazifenin ağırlığının farkında olmaktır.
Proğram sırasında düşüncelerini dile getirirken, “şöyle başardık, böyle başardık” demek yerine siyasi kirlilikten, ahlaki ve ekonomik kirlilikten söz etti. Verdiği tek söz ise, kendisine emanet edilen millet iradesini kötüye kullanmayacağı, satmayacağı, başkalarına devretmeyeceği ve şahsi menfaat temini için vasıta yapmayacağı idi.
Gerçi bu sözleri politikacılardan defalarca duyduk. Ama Tantan‘ın ağzından daha inandırıcı oluyordu. Çünkü Tantan politikacı değildi.
O, bugüne kadar sorumluluklarını, namus ve haysiyet mücadelesi içinde yerine getirmiş bir vatan evladıdır. İnşallah bundan sonra da bir politikacı gibi değil, eski Saadettin Tantan olarak görev yapar.
* * *
Ancak bu kere işi çok zor. Çünkü bahsettiği ahlaki ve insani kirlilik, kendi partisi için de geçerlidir. Teşkilatın talep ve isteklerine ne kadar karşı çıkabilecek, entrika ile bulanmış particiliğe ne kadar dayanacak onu Allah bilir.
Biz burada onu mesuliyet sahibi olmaya çağırmayacağız. Onda zaten bu bilinç var. Biz ona sedece, kardeşçesine bir tavsiyede bulunabiliriz:
“Türkün menfaatini siyaset menfaatinden, halkın menfaatini parti menfaatinden, Fatih’in çıkarlarını şahsi çıkarından üstün tutmalı” deriz.
Öyle bir örnek olmalı ki, ‑çünkü geçmişi ve şahsi kişiliğiyle buna en müsait insandır‑ “İşte siyasetle hizmet böyle olur” dedirtmeli.
Yanıbaşında, örnek alabileceği, Türk tarihinin en büyük liderlerinden biri olan Fatih yatmaktadır. Onun feresetini, milliyetçiliğini ve milletine düşkünlüğünü prensip edinsin yeter.
* * *
Şimdi gelelim onu bekleyen en büyük sorumluluğa…
Sayın Tantan kendileri de biliyorlar ki, bu ülke, içte ve dışta bir sürü tuzaklar ve tezgahlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu tezgahların ana yuvalarından biri olan Patrikhane, onun sorumluluk alanları içinde kalmaktadır.
Eğer Fatih’te Tantan kazanmamış olsaydı, “Fatih’teki seçimleri Yakovas kazandı” diyecektim.
Bilindiği gibi, Fatih’in RP’li Belediye Başkan adayı Mehmet Ali Şahin, 27 Mart mahalli seçimlerinden önce halka “Patrikhane’nin kin kapısından gireceğim” sözü vermişti. Bu söz onun başını yaktı.
Biz kabul edelim etmeyelim, Fatih’te seçimlerin iptal edilmesinde bu sözün büyük payı olmuştur. Nitekim, 27 Mart seçimlerinden sonra Mehmet Ali Şahin başkan seçilince, ona Dışişlerinden sert bir uyarı geldi ve “Patrikhane ile uğraşmaması” söylendi. Şahin de seçimlerden önce verdiği sözü “Eğer müsaade ederlerse kin kapısından girerim” şeklinde tevil etmek zorunda kaldı.
* * *
Patrikhane, bu milletin gerçekten baş belasıdır. Şu sıralarda ise hızlı bir yeniden yapılanma ile, bağımsızlığını kazanma mücadelesi veriyor. Aslında zaten bağımsız hareket ediyor. Bugün Patrikhane etrafındaki bir çok bina, hile ile Patrikhane’nin uhdesine alınmış bulunuyor. Bir Vatikan olmanın yollarını arıyor.
İşte bu konuda Sayın Tantan‘a ciddi vazifeler düşüyor. Geçmişte bir polis olarak nasıl, ülkenin bütünlüğü için kelle koltukta mücadele vermişse, bu uğurda bazan bürokratik kuralları da hiçe sayarak milletin menfaatine uygun icraatlarda bulunmuşsa, bu konuda da aynı hassasiyeti göstermesini bekliyoruz.
Kişinin himmeti milleti ise, o tek başına bir millet kadar büyüktür. Nitekim bizim tarihimiz, böyle büyük evlatların bir altın kolyesidir. Biz Tantan‘ı da bu konuda vereceği hizmetleriyle tarihin altın sayfalarında hatırlamak ve çocuklarımıza anlatmak istiyoruz.
Ve eminiz ki, o da Patrikhane de dönen dolapların farkındadır. Ve sanırım bizim bilmediklerimizi de biliyor. Ancak, ona şunu hatırlatmak isteriz ki, politika ve politikacılık, polislikten çok farklıdır. Bir politikacının kontrol edilmesi, bir polisin kontrol edilmesinden daha kolaydır.
Bizim dimağımıza kadar sinmiş dış güçler, içimizdeki sefihleri kullanarak iş yaptırıyorlar. Eminiz ki, Dışişileri onu da uyaracaktır. Bugüne kadar, hep vererek diplomasi yapmaya alışmış hariciyecilerimiz onu da kendi tezgahlarına çekmeye çalışacaklardır. İnşallah Tantan boyun eğmez.
* * *
Haydi bismillah, Sayın Tantan! Sizden sadece belediye başkanı olmanızı istemiyoruz. Sizden Türk milletine “İşte hizmet böyle olur” dedirtecek manevi ve maddi hizmetler bekliyoruz. Fatih’i yeniden fethetmeni bekliyoruz!
Allah sizinle olsun, sizi muvaffak kılsın.