Kainat sürekli bir değişim içindedir. Eşyadaki olgunluk noktasını bulma iştiyakı, değişimin temel sebebidir. Her şey yaradılışının en güzel (ahsen‑i takvim) şeklini yakalamak için fıtri bir mücadele içindedir.
Aynı prensip fert ve cemiyet planında insanlık için de geçerlidir. O da sürekli bir değişim ve gelişim içindedir. Bu gelişim ve değişime karşı durmak, mutlak anlamda kaybetmeye sebeptir.
Beşerin tarihi seyrine baktığımız zaman bunu net görürüz. Her dönemde başka başka anlayışlar, yaklaşımlar ve inanışlar insanlığın rağbetini çekmiş.
Orta çağda hayatı tanzim eden dindir. Doğru olsun yanlış olsun din, o dönemde temel ilgi alanıdır.
İslam devirlerinin büyük bir kısmında rağbet Allah’ın rızasınadır. Allah’ın rızasına kavuşmak, bütün ideallerden önde gelir. Tabii Allah’ın rızasının ne olduğunun tam olarak bilinip bilinmemesi tartışılır.
Zaman içinde, insanlık felsefi ve psikolojik bir takım değişimler yaşamış. Özellikle Batı’da gelişen ve bugün yaşadığımız çağdaş medeniyet, insanlığın ilgi alanlarını ve rağbetlerini tepeden tırnağa değiştirmiş.
Bu yüzden de kimlik bunalımı dediğimiz sosyolojik rahatsızlıklar toplumları sarmış. İnsanlar hızla sosyallikten kişiselliğe kaymışlar ve yalnızlığa gömülmüşler.
Bugün toplumlar bu yaralarını yeniden sarmak için derin bir ihtiyaç içinde bulunuyorlar. Temeller ta temelinden sarsıldığı için, insanlık bütün tarihinde yaşamamış bunalımlar yaşıyor. İnsanlar kullandıklmarı imkanlar bakımından hiç bir dönemde bu kadar güçlü olmadılar ama, hiç bir dönemde de fert günümüzdeki kadar çaresiz ve yalnız olmamıştır.
Bugün cadde ortasında insanlar can verirken bile, insanların ilgisini çekemeyibiliyorlar. Izdıraplar, sadece birer drama tiyatrosu kadar bizi ilgilendiriyor. Komşumuz açken, yumuşak döşeklerimizde rahatlıkla uyuyabiliyoruz.
İnsanlar vahşice katledilirken, onların ızdıraplarını şiddete dayalı bir film izler gibi izliyoruz…
* * *
Bütün düşünürler, bütün dinler, bütün filozoflar, insanlığın yeni bir restorasyondan geçmesi gerektiğine inanıyor ve bunu ifade ediyorlar. Ancak yaşanan tahribatın azameti karşısında çaresiz kalıyorlar.
Aile hızla yok oluyor. Kadın hızla seksüel bir meta olmaya doğru gidiyor. Düşünceler daralıyor, idealler yok oluyor. İnsanlık için nefsini feda etme anlayışı, yerini, nefsinde fena bulma anlayışına bırakıyor.
Dolayısıyla toplum bilimcilere, vaizlere, rürşidlere büyük görev düşüyor. Her insan, teke tek ilgi bekliyor. Toplu imajinasyonlar ve telkinler yeteri kadar etkili olamıyor. İnsanlığın bugün, islamın ve hrısityanlığın ilk dönemlerinde olduğu gibi teker teker ihtida edilmeyi bekliyorlar. Bunu başaramadığımız zaman insanlık hızla kendi kıyametine yönelecek.
Bu konuda biz müslümanlara büyük görev düşüyor. Bizler öncelikle mevcut anlayış ve yaklaşımlarımızı gözden geçirerek ihtiyaca cevap verecek hale getirmeliyiz. İnsanlar bizi güzel ahlak ve fazilet timsali gördükçe, hayertteki insanlarımız da hayra ve iyiliğe yönelecekler.
* * *
O yüzden bizim prensiplerimiz toparlayıcı, birleştirici ve doğru olmalıdır.
*Her şeyden önce ümit dolu olmalıyız. Çünkü yeis, man‑i her kemaldir.
*Her süzümüz doğru olmalı, ama her doğruyu her yerde söylemenin doğru olmadığını da bilmeliyiz.
*Sıdk ve ihlas asıl sermayemiz olmalı. Eskiden bazı hallerde yalana cevaz vardı. Şimdi ne pahasına olursa olsun yalandan uzak durmalıyız. Küçük günahlar pahasına da olsa hayatın içinde sıdk mümessileri olarak yaşamalıyız.
*Allah rızası maksad‑ı bizzat olmalı. Dinin hakikati hiç bir şey için rüşvet verilmemeli…
*İhlas ve samimiyyet müminin heybesindeki ana cevherdir. İhlasla yapılan her hareket feyizlidir.
*Olaylara hüsnü niyetle bakmalıyız. Çünkü güzel bakan güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.
*İman yaşama sevincinin kaynağıdır. Mümin hayata tapmaz ama onu sever.
*Mesleğimiz ve meşrebimiz haktır. Ama hak sadece bizim inhisarımızda değildir. Başkalarının elinde de hak bulunabilir.
*Mümin hüsnü niyet adem‑i itimada memurdur. Herkes iyidir ama hiç kimse her haraketinde tam anlamıyla itimada şayan değildi.
*Bilmeliyiz ki, her müslümanın her hareketi müslümanca, her kafirin de her hareketi kafirce değildir. Müminden kafir sıfatlar, kafirde mümin sıfatlar bulunur…
*Ve genel prensip olarak bugün insanlar neye tamah gösteriyorlarsa, biz onlardan uzak durmalıyız.