Ama sizi ve hizmetin ta göbeğinde yer alma şerefini paylaşmakta cimri davranan müteahhirini pek ala Şerif Mardin ile karşılaştırabiliriz.
Şerif Mardin kadar Risale-i Nur’a hizmet etmiş kaç talebe var derken, Bediüzzaman’ın hizmetinde bilfiil bulunmuş insanları hakikaten kast etmedim –ama sizin yazınızda kendi cümlemi okuyunca ben de öyle anladım-. Doğrudan benim de içinde bulunduğum tabiin ve tebe-i tabiin sayılacakları kastettim.
Şerif Mardin, Nurcu değil. Ama Bediüzzaman’ın eserlerini ve içinden çıktığı atmosferi o kadar iyi tahlil etmiş ki, üstadın o civanmert halinin gerekçelerini net görebiliyorsunuz.
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi adlı eseriyle Hz. Peygamber’i doğuran fizik ve sosyal şartları inceler. Şerif Mardin de üstadın bu tür bir tahlilini yapmış.
Birinci Said’in haleti nahiyesini ancak Şerif Mardin’in eserini okuyunca mantıkan de izah edebilme imkanı yakalıyorsunuz. Aksi takdirde, Şark’ın vahiy kolaycılığı ile Allah vergisi deyip geçiyor ve künhünü yakalayamıyorsunuz…
İngiliz Müslümanları’ndan Ebu Bekir Siraceddin (Martin Lings), siyer ödülü kazanmış olan eserinde, Hz. Peygamber’in, Medine’de nazil olan münafıklık ayetleri karşısında şaşırdığını ve hayrete düştüğünü yazar… Yani Hz. Muhammed (ASV)’in kimliği ve içinden çıktığı ortam, böyle bir şeye tanık değil. İnanıyor göründüğü halde inanmamak!.. Bunu anlayamıyor Hz. Peygamber…
Şu anekdotu yakalamak, bir inceliktir ama aynı zamanda nübüvvetin içinde doğduğu toplumun karakteristiğini de ortaya koyar…
Şerif Mardin’in eserini okurken, Risale-i Nur’da sümbüllenmiş, neşvü nema bulmuş tohumların nerede ve nasıl ekildiğini görüyorsunuz… Ta çocukluğundan, ömrünün ahirindeki bir tavrına gönderme yapabiliyorsunuz…
Böyle bir atmosferde yetişmiş bir insanın, ahir ömrünün son 28 yılına nasıl tahammül edebildiğine akıl erdiremiyor ve oradan hemen onun bu davaya verdiği ehemmiyetin azametini keşfediyorsunuz…
Üstadın -ki zaman zaman eski Said’i imdada çağırmaya mecbur olur- bunların siyasetine onların siyasetiyle mukabele edilmezliği keşfetmesinden sonra izlediği yol, küçük Said’in içinden doğduğu ortamla pek bağdaşmaz. Bu sizi, bir anda şu gerçekle yüz yüze getirir:
1-Üstad, üstlendiği misyonun ümmet için ne kadar önemli olduğunun farkında. 2-Yaşanmakta olan tahribatın mukadder olduğuna, ona, bilinen yöntemlerle karşı durmanın yenilgiden başka bir sonuç vermeyeceğine vakıftır. Şeyh Said’e yazdığı mektubu düşünün. 3-En büyük celadetin ve salabetin sabır olduğunu kendi kişiliğiyle göstermek istemiştir. 4-İslam adına izlenecek yolun isyan, öfke ve başkaldırı değil, sabır, tevekkül ve itidal olduğunu hem de şedidül mizac bir tabiatle bize göstermiştir…
Risale-i Nur’daki hakikatlere ulaşmanın tek yolu bizim için istinbattır. Eğer tarihçe-i hayat olmasaydı, pekala Risale-i Nur’da da düz mantıkla birbiriyle çelişen, çok şeyler bulmak mümkündü. Fakat onun hayatının kökleri o kadar dışarıdadır ki, fikirlerini başka yöne çekmek mümkün değildir…
Bizim kastettiğimiz bu tür eserlerin hâlâ verilememiş olmasıdır. (Öğrendiğim kadarıyla Risale-i Nur’un indeksi çıkıyormuş. Ve bunu, sizin de başında bulunduğunuz Nesil Yayıncılık hazırlıyormuş. Ben bu güzel haberi duyunca ister inanın, ister inanmayın şad oldum. Aradan geçen 35 yıl demek ki boşa gitmemiş)
Hadis ve Kur’an’ın fihristini Batılılar yaptı. Risale-i Nur’un da fihristini Batılılar yapacak diye korkuyordum. Nitekim 1975-76’lardan bu yana bu fihrist ve indeks benim sevdamdı. Çünkü bilimsel çalışma yapacak olanların Risale-i Nur’a uzun zaman ayırmaları mümkün değildir. Onların eline bir kaynak vermek gerekiyor. İşte Şerif Mardin’in yaptığı hizmet budur…
Biz bunu anlatalım derken herhalde biraz abartmış olduk ve sözün nereye varacağını bilemedik.
Keşke birkaç Şerif Mardin daha çıksaydı… Bu bahis kitaplık bahistir. Ama halka ait olan bu sütunları daha fazla meşgul etmeye hakkımız yoktur.
Ben hakkımı size helâl ettim. Siz dahi helal ederseniz sevinirim. Ve ahiri davana eni’l-hamdulillahi rabbi’l-âlemin.