Ve Bediüzzaman kimdir?

İki gündür, talebesi olmayı en büyük iftihar sayacağım Bediuzzaman’ın yeterince anlaşılmadığı ve dâvâsının bir derece sahipsiz kaldığı yolundaki endişelerimi aktardım.

Ancak hakkı da teslim etmeliyim ki, ifrat etmemiş olayım. Çünkü ifrat muzırdır, müsamahaya kapı açar. O müsamaha ile belki, o kapıdan girecek hatırbilmezler, Bediuzzaman’ın yetiştirdiği mümtaz ve müstesna talebelerin manevî kişiliğine de zarar verebilir. Böyle bir vebalin altına ahirete inanan hiçbir insan girmek istemez. Tabiî ki ben de.

O yüzden, bu dâvayı bugüne taşıyan ve yaptıkları ihlaslı faaliyetleri karşılığında sadece Allah’ın rızasını dileyen sayısız nur talebesi olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu insanların samimiyeti karşısında eğildiğimi ve onların dostluğunu kazanmayı en büyük sermaye bildiğimi beyan etmek isterim.

Bu samimi insanlardan öğrendiğim şudur ki;

Birincisi; Bediuzzaman her şeyden önce Kur’ân’ı anlatan adamdır. Evet Kur’ân’ı anlatan adam…

Mevlânâ’nın hayatım bana ait oldukça bilesiniz ki ben Kur’ân’ın kölesiyim. Ve Hz. Muhammed’in yolunun toprağıyım. Bütün söyleyeceğim budur. Kim benden, bu sözden başka söz aktaracak olursa, ondan da onu aktarandan da şikâyetçiyim, dâvâcıyım… dediği gibi Bediuzzaman da kendisini Kur’ân’a has kılmıştır…

Ben Kur’ân Eczanesi’nin dellalıyım. Yaptığım sadece bu eczanede bulunan ilâçları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktır diyor. Ve bakışları, düşünceleri daima, bizzat Kur’ân’a yönlendiriyor…

Onun anlattıklarının hiçbiri Kur’ân’ı perdelemez. Asla kendisini ve fikrini Kur’ân’a perde yapmaz. O kadar şeffaftır ki, ne kadar zorlasanız bile onda Kur’ân ve Hz. Muhammed’den başkasını göremezsiniz.

Ne evliyalığı kabul etmiştir, ne seyidliği… Ne kendisine keramet isnad etmiştir ne de bunları çağrıştıracak hareketlerde bulunmuştur. Ona Mehdi’sin diyenlere, karşı deliller sunmuştur.

Onun bu tevazuunu bazı ahmaklar gerçek sanıyorlar. Ama ömürleri vefa etseydi, bir yüz-yüz elli yıl sonra onun bir Gazali’den, bir İmam Rabbani’den hiç de geri olmadığını hatta birçok alanlarda onları geçtiğini göreceklerdi.

Çünkü birçok konuda yeni bir söylem getirmiştir… Ama hiçbir zaman onun kendisini ve eserlerini Kur’ân’ın önüne geçirdiğini göremezsiniz. Ne yazık ki Nur talebelerine en çok yöneltilen suçlama da siz Risale-i Nur’a Kur’ân’dan çok ehemmiyet veriyorsunuz olmuştur. Ve maalesef bu, ancak kıyamet günü çözüme kavuşacak bir mesele gibi görünüyor…

***

İkincisi o, Kur’ân’a, Kur’ân hesabına bakmayı ve ondan maksad-ı ilahiye ulaşmayı gaye edinmiştir. Çünkü o Kur’ân adına konuşanların asla kendilerini ona perde yapmamaları gerektiğini söylemiştir hep. Zira Kur’ân, kendisine samimiyetle yaklaşmayanlara hüsrandan başka bir şey vermez…

Bugün sayısız gulat mezhep ve sapık inanç var. Bütün bunlar da kendilerine Kur’ân’dan dayanak bulabiliyorlar. Eğer Kur’ân’ı tetkik edenler, ondaki maksad-ı ilahiyi değil de fikirlerini güçlendirecek deliller ararlarsa, Kur’ân onları hiç de hidayete erdirmez.

Tıpkı onun gibi, Kur’ân’ın çağımızdaki saf bir yansıması ve tercümesi olan Risale-i Nur da, kendisine ihlasla bakıp sarılmayanları hidayete erdiremez. Nitekim fırka fırka olduğumuza göre, bu hüküm sabit olmuştur. Risale-i Nur’un madeni ve özü şefkat ve rahmettir, maksadı tevhid ve uhuvvettir ama ortalıkta görülen ihtilaftır.

Üçüncüsü Bediuzzaman bizatihi bir tezdir. Daha doğrusu o varlığını, bir şeye karşı olmaya veya bir şeye karşı savunma yapmaya değil, doğrudan Kur’ân’daki maksatları çağımız insanına aktarmaya vakfetmiştir…

O devletten yana veya rejime karşı değildir. Bunlar onu pek ilgilendirmez. O dâvâ adamıdır ve tez sahibidir. Bu tez, Kur’ân’dan süzülme olduğu için takdir veya tenkitle değişecek bir şey değildir…

Risale-i Nur, bir dâvâdır, tezdir, özdür, nizamdır. Birilerine karşı veya taraf olmak gibi basit bir iddiası yoktur. Ayakta kalması, varlığını sürdürmesi için taraftara ve karşıtlara muhtaç değildir. Bizatihi hakikati aktarmıştır. Nitekim Bediuzzaman, “Eğer onda bir müşevveşiyet bulursanız, biliniz ki benim fikrim karışmış” diyor. Bu da, beşeriliğini ve kendi fikirlerinin de tartışılabilirliğini okuyucusuna hatırlatma amacı taşır…

***

Dördüncüsü; “Müştebih ağaçları gösteren, semereleridir.” Bediuzzaman, bütün kökleri dışarda; hayatının her safhası tetkik edilebilen bir insandır. Efsane değil realitedir. Eserleri de ortadadır. Çağımızın bütün sapık fikirlerine, selim itikad adına meydan okuyan elmas bir kılıçtır.

Ne hayatında ne dâvâsında şaibe vardır. Hayatının hiçbir noktasında zigzag, döneklik, korkaklık ve idare-i maslahat bulamazsınız. Kelimenin tam anlamıyla temkin ehlidir.

Hakkın hatırı için deli muamelesi görmeyi, sehpalara çıkmayı, hapislere atılmayı göze almıştır. Şark’a yapılmasını istediği üniversite için Ahdülhamid’e yaptığı müracaat karşısında, kendisine para teklif edilmesi üzerine o, parayı yüzlerine çarpmış, tımarhaneye kapatılmayı yeğlemiştir.

***

Hayatında asla korkuya prim vermemiştir. Ölüme hep meydan okumuştur. Dinin izzeti için ölümü göze almıştır. 31 Mart vakası sonunda idam sehpalarının gölgesinde kurulan mahkemede onlaRIn bütün isnadlarını korkusuzca yüzlerine çarpmış, Rusya’da esarette bulunduğu sırada Rus kumandanına saygı göstermektense severek idam edilmeyi göze almış civanmert bir insandır…

Cesaret ve meydan okuyuş onun mayası olmuştur. Ama o, İkinci Said diye nitelediği dönemde öyle hallere tahammül etmiştir ki onun dâvâsına atfettiği ehemmiyet bilinmese anlaşılır değildir. İnsanı iliklerine kadar kin ve nefretle dolduracak muamelelere maruz kaldığı halde, kendisine zulmedenlere bile hakkını helal etmiştir…

Kıyafetine bile tahammül edemeyen despot, zalim ve insafsız rejimin karşısına dikilmenin kaçınılmaz gibi görüldüğü anda bile o, asayişten söz etmiş, geleceğin kozasını örmüştür…

Etrafındaki talebelerini de birer muhabbet fedaisi gibi yetiştirmiş. Bu nasıl bir iman şahikasıdır ki, zulmün altında merhamet çiçekleri dokumuştur.

Tıpkı Hz. İsa gibi. Tuhaftır ki, onun tebliğ tarzı Hz. İsa’nınkine benzer. Dikenler üstünde gül açmayı bilmişlerdir…

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

“Tenkitte ölçü”nün aşırılıkları (1)

22-23 Ekim tarihlerinde kaleme aldığım “Şanssız bir dâvâ adamı; Bediuzzaman” başlıklı yazımız, ya gerçekten maksadı …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir