Bediuzzaman, Osmanlı’nın son demlerindeki ızdırapları derinliğine yaşamış bir insandır.
Dönemin bütün samimi aydınları gibi o da bu me’yusiyyetli, bu utançlı, bu ümitsiz zamanda gelecek için umut ışıkları aramıştır.
Özellikle, 1918’de gittiği Şam’da Ümeyye Camii’nde verdiği hutbede gelecekle ilgili muhteşem bir ufuk çizer. Biz müslümanları güzel günlerin beklediğini söyler. Ve tabii ki bize düşen görevleri de sıralar…
Kaderin bize vaad ettiği o meyvaya ulaşmak için bizim de kendi imkanlarımızı kullanmamız gerektiğini kaydeder. Reçeteyi bir cümlede özetler:
“Azametli bahtsız bir kıtanın (Asya’nın), şanlı talihsiz bir devletin (Osmanlının), değerli sahipsiz bir kavmin (Türklerin) reçetesi, İttihad‑ı İslam’dır…”
İttihad‑ı İslam!
Ne demek ittihad‑ı islam?
Sınırların kaldırılması mı?
İslam devletlerinin müşterek parlamento altında birleştirilmesi mi?
Ekonomik beraberlik mi?
Tek paranın tedavüle sokulması mı?…
Hayır hayır. Bunların hiç biri değil. Belki bunlar işin teferruatı.
İslam birliği kalplerin birleşmesidir. Müslümanların tasada ve kıvançta bir ve beraber olmasıdır…Aynı acıları duyması, aynı sevinçleri paylaşmasıdır.
Ne diyor Kur’an: “Müminler, bir binanın tuğlaları gibidir. Biri diğerini güçlendirir. (İslam binası böyelece yükselir ve sağlam kalır)”
Bir müslüman acı çekiyorsa diğer müslümanın rahat etmesi mümkün değildir. Eğer kalbinde bari olsun bir ızdırap duymuyorsa onun imanından şüphe edilir.
* * *
Zaman zaman çevremizdeki insanlarla konuşuyorum. “Türkiye’de insanlar açlık çekerken, Güneydoğu’da zaten bir savaş yaşanırken, Bosna ve Çeçenistan beni niye ilgilendirsin”, diyorlar.
Bu dehşet verici ürpertici bir yanılgıdır.
Üstelik bunu, dünyada olup bitenlere nisbeten daha duyarlı bir millet olan Türkler söylüyor… Diğer müslüman milletleri artık siz düşünün.
İşte Çeçenistan.
İşgal edildi ve bağımsızlığı bir başka bahara kaldı. Belki de böyle bir imkanı 50 yıl sonra ya yakalayabilir ya yakalayamaz…
İşte Bosna Hersek.
Bütün şehirleri düştü. Şimdi sıra Saraybosna’da. Üç beş ay sonra da Saraybosna düşecek ve Büyük Sırbistan’ın başkenti olacak…
Bu size acı vermiyor mu? Kanınızda bir rahatsızlık duymuyor musunuz? İzzetinize dokonmuyor mu?
Eğer öyleyse çak yazık, çok yazık…
* * *
Endülüs, İslam medeniyetinin açtığı en nadide çiçeklerden biriydi… İhmal onu soldurdu.
Daha doğrusu hayatı eğlence, dini kültürel çeşni, iktidarı da zevk ve safa vasıtası bilen idarecilerin basritsizliğine kurban edildi…
Ve ebeddiyen İslam yurdu olmaktan çıktı…
Şimdi sıra Bosna Hersek’te.
Müslümanların bu ihmalkarlığı sürerse, Bosna’nın gülleri de bundan böyle sadece kanlı bir hatıraya gözlerini açacaklar…
Bosna ile iş bitmeyecek. Sıra Sancak’a, Kosov’aya, Makedonya’ya, Batı Trakya’ya gelecek…
Bunlar İstanbul’un önündeki bentlerdir. Bu bentler birer birer yıkılyor.
Buralardan boşalan dehşet ve zulüm sularının İstanbul’un kapısına dayanacağını aklımızdan bile geçirmiyoruz…
Ama gerçek bu. Sıra önünde sonunda İstanbul’a gelecek.
O gün burada geviş getiren müslümanlar semiz bedenlerinin kurtuluşu için fare delikleri arayacaklardır…
Bakalım size ağlayacak, sizin için çabalayacak birilireni bulabilecek misiniz?
Emin olabilirsiniz ki o gün yine bütün Arap dünyası, kirli dolarlarını Avrupa’nın fuhuş yuvalarına akıtmaya devam edecekler…
Yine birileri Batıyı ve NATO’yu kınamaya devam edecek. Ama acı kemiklerimize kadar dayanmış olacak…
Müslümanlar bu kadar mı çaresiz.
Şu petrol vanalarının bir iki günlüğüne kapatılması çok mu zor?
Bu kadar mı izzetsizsiniz?
Bunun bir din savaşı olduğu artık ayan beyan ortada iken, size ne oldu da böyle “Allah için ayağa kalkın denince yere çakılıp kalıyorsunuz”
Ey müslüman halklar uyanın ve ayağa kalkın. Başınızdaki hainlere dersini verin. Bu kadar acılara duyarsız kalan insanlara itaat etmek zulumdür. Siz de bu tavrınızla zulme müstahak olursunuz…
Dünya hayatı ve can dediğin, kendisine tapılacak kadar aziz değildir.
Eğer inanıyorsanız üstünsünüz. Eğer inanmıyorusanız, bunu deklare edin ki bilelim…
Evet İslam garip geldi garip dönecektir.
Bunun anlamı, “garip bir şekilde yok olacak” demek değildir. “İslam tıhpkı evvelinde olduğu gibi çok az samimi bir grubun gayretleriyle garip bir şekilde ayağa kalkacaktır” demektir.
Başınızdaki idareciler, islama itibar etmiyorlarsa siz de onlara itibar ve iteat etmeyin. Batı sizleri, bizleri bu liderler vasıtasıyla kontrol ediyor çünkü…
Eğer korkunuz bir can ise, biliniz ki o canı behemehal kaybedeceksiniz. Bari şerefli bir şekilde harcayın ki karşılığında Allah’ın rahmetini alasınız…
Siz ey İstanbullular, siz ey Tahranlılar, siz ey İslamabadlılar, siz ey Ankaralılar, Ey Kahireliler, Mekkeliler, Medineniler, Şamlılar, Bağdatlılar, Faslılar, Tunuslular ve Siz ey zevk döşeğinde göbeğini sıvazlayan petrol milyarderi araplar, emirlikler!
Ömrünüzde bir kere de olsa vicdanınıza yönelin. Kalbinizi yoklayın. Orada Allah’a inandığınıza dair bir belirti var mı arayın. Hayatınızda bir kere bile olsun, Allah için acı çekip çekmediğinizi veya ağlayıp ağlamadığınızı hatırlayın…
Eğer “ben müslümanım” dediğin halde böyle bir acı yaşamamış, yüreğinde böyle bir ızdırap duymamışsan, Allah seni bildiği gibi yapsın…
Eğer bu acıyı yüreğinde duymuşsan ve duyuyorsan ayağa kalk ve bir şey yap. Herhangi bir şey. Ama sadece Allah için bir şey.
Ağlar mısını, dua mı edersini, gücün yetiyorsa idarecilerini mi uyarırsın…
Yap bir şey…
Yoksa emin ol ki, Allahın ve meleklerinin laneti yakamızı bırakmayacaktır…
Mete Buluthan