Uluslararası diplomaside küslüğün olamayacağını Başbakan Çiller isbatladı…
Çiller bir batılı gibi davranarak, aleyhimize çeşitli dolapların döndürüldüğü Batı Avrupa Birliği Asamblesi’ne gidip, düşüncelerini cesurca aktardı…
Bize göre fevkalade isabetli davrandı…
Bizim tuhaf bir zaafımız var. Bir konuda haklı isek, o haklı davamızı savunmada ihmalkar davranıyoruz. O yüzden de tarih boyunca, meydanlarda kazandığımız zaferleri hep masa başında kaybetmişizdir…
Anlaşılıyor ki masa başında hazır olmanının ehemmiyetini kavramış bulunuyoruz.
Çiller değil de bir başka geleneksel başbakan olsaydı, herhalda küslük yapar, Paris’e gitmezdi…
Çünkü Çiller Paris’te ne ile karşılaşacağını biliyordu…
Bildiğiniz gibi İspanyol Milletvekili Alfonso Cuco, Asambleye “Türkiye’deki Kürtlere özerk idari yapı ve özel haklar” verilmesini öngören bir rapor sunmuştu.
Rapora, başını Yunanistan milletvekillerinin çektiği büyük bir milletvekili grubu da destek veriyordu…
Keza, Türk askerinin acilen ve şartsız olarak Kıbrıs’tan çekilmesi için bir başka öneri vardı…
Paris’te düzenlenen asambleye katılacak Türk sözcü için, oldukça ağır şartlar sözkonusuydu. Nitekim, Türkiye’de “Çiller Paris’e gitsin mi gitmesin mi” meselesi bile göündeme geldi…
Ama Çiller, medeni bir insanın göstereceği cesareti gösterdi ve toplantıya katıldı…
Fena mı oldu
Elbette ki hayır…
Çünkü politikada genel bir kural vardır “Bir yerde temsil edilmiyorsanız, onrada varlığınız da yok demektir”
Avrupa, uzun zamanlardır, Türkiye’nin küskünlük yapıp gitmediği toplantılarda bizim aleyhimize olacak sayısız kararlar almış ve bize dayatmaya çalışmıştır.
Çiller ilk defa böyle bir oyunu bozdu…
Cesaretle mayınlı tarlaya girdi ve bizim için kurdukları tuzaklarla onları bağladı.
Ne diyordu Çiller “Bu salonda oturan herkese soruyorum, kim kendi ülkesinin topraklarını kabul eder? Kim bir terör grubunun ülkesinde, kadın, çoluk-çocuk, genç ihtiyar demeden insanları öldürmesine izin verir. Buna izin veririz diyebileniniz var mı?”
Bu soralara salonun verdiği cevap alkış, alkış oldu…
Çiller şunu da sordu:”Her azınlığa ayrı devlet, ayrı özerk bölge statüsü verilir mi?”
Elbette ki buna da evet diyecek kimse çıkmadı…
Biz Çiller’in yerinde olsaydık, o meclise Yunanistan’daki Batı Trakya türklerinin durumu, Korsikayı, Irlandayı, baskı hatırlatırdık…
Demek ki bizim diplomasimiz için gereken iki özellik var…
Birincisi bizimle ilgili her uluslararası mecliste behemehal temsil edilmek,
İkincisi, tarihi iyi bilmektir…
Mesela Lozan Barış Anlaşması sırasındaki bütün kayıplarımız, bizim heyettekilerin tarih bilgisinden kaynaklanmıştır. Bir Meis adasını bile İtalyanlar hatırlatmıştır.
Keza 12 ada, alt komisyonlardaki görüşmeler sırasında Rıza Nur’un, bu adalara ihtiyacımızın olmadığını belirtmesi yüzünden Yunanlılara bırakılmıştır…
Tarihi bilmek ve yeni oluşumlara bu perspektiften bakmak daha etkili olur…
Sizin karşınızdakiler ne kadar hain olursa olsun, neticede insandır. Konusuna hakim bir diplomat, karşısındakileri daima ikna eder. Edemezse bile, en azından onlardan gelecek zararı asgariye indirir…
Çiller’in Paris’teki asambleye katılması da böyle değerlendirilmeli.
Eğer Türkiye, batının bu yaklaşımını küskünlük mevzuu yapıp toplantıya katılmayı red etseydi, bugün gazetelerimiz,
“Hain Batılılar”, “İkiyüzlü batılılar” gibi manşetler atmak zorunda kalacaklardı…
Çünkü bu önergeleri veren milletvekilleri istedikleri gibi at oynatacak ve istedikleri kararı kabul ettireceklerdi. Biz de burada kendi kendimize döğünüp duracaktık…
Görülüyor ki Hasta adam yataktan çıkmış. Artık başkalarının yazdığı reçeteleri uygulamak zorunda değil.
Bilindiği gibi Batı, son 150 yıldır hep kendi eczanesinde yazdığı reçeteleri bize sunmuş biz de verilen kürleri uygulamak zorunda kalıyorduk.
Cumhuriyetimiz evet bağımsız bir devlettir ama, bunun sureten olduğunu hepemiz biliyoruz… Ama bu tavırlar artık, Türkiye’nin insiyatif kullanma kudretini elde ettiğini gösteriyor…
Çilleri cesareti ve güzel konuşması için tebrik ediyoruz ve diliyoruz ki, Türkiye bundan böyle hep aktif olsun…
Bunun tek yolu da her yerde muktedir temsilcilerle temsil edilmekten geçer…
Mete Buluthan