Bizde gazeteciliğin temeli üç esasa dayanır…
Fesad, İhanet ve Tahrif. Kısaca FİT diyebilirsiniz… “fit” atma tabirinin de fitne ile özdeş olduğu malum…
Efendim bizde basının başlangıç tarihiyle Osmanlı’nın çöküşü aynı devrelere rastlar. ıı. Mahmud’un Batıdan gelen eleştirileri bertaraf etmek için kurdurduğu Takvim-i Vekayi (1831) hariç tutulursa, bizde yayın hayatına giren bütün özel gazeteler devleti tahrip etmek, batının çıkarları doğrultusunda Sultanı yıpratmak ve toplumu kendi köklerinden uzaklaştırmak maksadını gütmüşlerdir…
6 Haçlı Seferi düzenleyen Hırıstiyan Avrupa, bir halt yapamayınca, saldırının biçimini değiştirmiş. Özelikle toplum üzerindeki etkisi kısa sürede anlaşılan gazeteciliği çok iyi kullanmıştır…
Fransız İhtilali’nden sonra kısa sürede bütün dünyaya yayılan fikir hareketlerine kapılan genç osmanlıları, kendi başkentlerinde ağırlayan Batılılar, onlara gazete kurdurmuşlar ve bu gazeteler vasıtasıyla, güya çağdaşlaşma adı altında devlete ve millete saldırtmışlardır…
Bu gazetelerin temel işlevi, askeri güçle yıkılamayan Osmanlıyı içten çökertmek, devleti, kendi aydınlarıyla boğdurtmaktır…
Bunu da başarırlar. O tarihten bu yana bizim malum basının işi, hep muhalefettir, fitnedir, tahriptir, bozgunculuktur.
Hiç bir dönemde devletten ve milletten yana olmamışlardır. O yüzden de bizde “olumlu” bir medya yoktur… Çünkü temel ilke, kendi değerlerini red, batılı değerleri zorla ikamedir…
Bu kadar kelamdan sonra söze şu Musa Ağacık’a getireceğim. Gittiğim her toplantıda görmüşümdür. Hinoğlu hin bir gazetecidir. İşin “puştluğunu” bilir… Ve sorularıyla da muhataplarını sersemletir…
Bu tarafı hoşuma gitmiştir… Evet gazetecilik mesleğini iyi icra eder ama bir şeyi daha iyi yapar… Her sorusunda, her yaklaşımında islama, Türke ve devlete pislik sürmenin, bunları tezyif etmenin bir yolunu bulur…
Kendileri Alevi kökenli katıksız bir ateisttirler… O yüzden dine karşı, mukaddesata karşı, sadrında, gayız bulunmasını anlıyorum…
Yarasaların güneşten rahatsızlık duymaları tabiidir…
Ancak devlet ve millete karşı da aynı tavrı taşıması bize göre, basınımızın şuuraltına yerleşmiş o üç esasından kaynaklanıyor. Yani “fit”!
* * *
Efendim, şu sıralarda İstanbul’da gürültü tartışması varya…
Sayın Kozakçıoğlu sabahlara kadar süren diskoteklerin gürültülerini kısmak istemiş ya… Bizim Musa mal bulmuş mağribiye dönmüş…
Kapmış mini teybini, Valinin ağzının içine sokmuş…
-Efendim getirilen kısıtlama ramazan davulu ve yüksek sesle okunan ezan için de geçerli mi?
Bayağı babayiğit görünen vali süklüm püklüm:
-“O konulara ilişkin de şikayetler geliyor, üzerinde duracağız” demiş…
Ben çok basit dürtüyle Valinin “Ezanla inşaat gürültüsünün, ezanla diskotek gürültüsünü ne ilgisi var be adam!” şeklinde tepki vermiş olabileceğini düşünürken, yukarıdaki cevabı alınca doğrusu üzüldüm.
Sayın Valimiz inançlı bir insan. Elbette laik bir devlet memuru. Ama herhalde imanlı ve geleneklerine bağlı, ezandan rahatsız olmayacak kadar da bizden…
Onun da susarak, ezanla inşaat görültüsünü bir tutması beni çileden çıkardı…
Böyle garip ve aceze tavırlarla, sadece Ağacık gibi ateistlerin zurnasına yeni delikler açıyorsunuz, sayın Vali!
Biraz cesur olun da şu infaz memurlarına hadlerini bildirin…
………
Sayın Musa Ağacık, sana da iki laf edeceğim: Sen kahrından ölsen de, dinsizliğinle kahrolsan da bu memlekette ezanlar okunacak, sesler yükselecek.
Ebucehil de milleti Kur’an dinlemekten menederdi. “Dinlemeyin onu derdi” Çünkü dinledikleri zaman, vicdanı temiz olanların teslim olması ihtimali vardı…
Anlaşılan Musacığın da böyle bir telaşı var.
Korktuğunla haşrolunasın emi!
Yunanistan ve PKK
Efendim Yunanistan, PKK’ya ev sahipliği yapıyormuş…
Yetmedi.
PKK’lı teröristleri eğitiyormuş…
O da yetmedi…
PKK üst düzey yetkililerini ağırlıyormuş…
Bu da yetmedi…
Kim Türkiye’ye düşman ise ona dost oluyormuş…
Aferin Yunanlıya!.
Adam samimi, dürüst ve cesurca ne olduğunu ortaya koyuyor… “Sana düşmanlığımı her zeminde göstereceğim ve gösteriyorum” diyor…
Vallahi Yunanistanın düşmanlığını sevdim! Bari kartlarını açık oynuyor…
Suriye ile üs anlaşması imzalıyor. “Ben birgün ansızın Kuzey Kıbrıs’a saldıracak ve alacağım. Onun için de yakın bir hava üssüne ihtiyacım var. Ey Suriye sen bu imkanı bana sağla… Birlikte şunları kepaze edelim… Sen Hatayı’na ve sularına kavuşursun. Ben de Helen rüyamı gerçekleştiririm” diyor…
Ya bir de Amarika gibi bize dost olsaydı… Ya Almanya gibi bize tarihi dostluk nutukları çekseydi… Ya ingilizler gibi kuzu postunda tilki rolü üstlenseydi…
Vallahi o zaman bizi apansız alaşağı ederlerdi…
Yunanlı erkekmiş yahu… Babayiğitmiş de. Hırsız mırsız diyorlar ama demek hırsızın da yüreklisi oluyormuş…
Baksanıza 10 milyonluk nüfusuyla 70 milyonluk T
Helal sana Hristo! Erkekliğin tam zamanıdır.
Başımızda bir hatuncağız, Meclisimizde fısk u fücur, ekonomimizde 3 sıfır tartışması, medyamızda batı uşaklığı, kıyılarımızda senin aşkına hasret çeken bir yığın kılıksız sanatçı ve şair ve meydanlarımızda senin kultürünü diline pelesenk etmiş bir yığın mozaik cibiliyetsizleri, vesaire vesaire…
Dedim ya tam zamanıdır bu işlerin…
Yalnız eğil de kulağına bir şey söyleyeyim (Bunu da şu açıktan açığa, dürüstçe düşmanlığın için yapıyorum, bilesin):
-Türk milletine güven olmaz. Hele ordusuna hiç! Neden dersen, ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Bir bakarsın oyunun ters tepmiş, Atina meydanlarında bizim postallı Mehmetler volta atıyor…
Bir avuç nüfusun var, bir iki santim arazin var, üç beş adan var -hani ya o adalarda keyif çıkarmayı da hayli özlemişiz-. Hepsini yekten kaybetmeyesin…
Pirinç derdine düşmüşsün ama evdeki bulgurundan da olabilirsin…
Benden söylemesi aziz Hristo!
Mete Buluthan