Bir ‘Sarhoş Yeltsin’ Yok mu?

Aşağıdaki duyuruyu Genelkurmay kendi resmi sitesinden yaptı:

“1. 03 Eylül 2008 günü, saat 11:30 ‘da Kocaeli ili Garnizon Komutanı Korgeneral Galip ENDİ, Kandıra Cezaevinde tutuklu olarak bulunan (E) Orgeneral Şener ERUYGUR ile (E) Orgeneral Hurşit TOLON’u ziyaret etmiştir.

2. Türk Silahlı Kuvvetlerine uzun süre hizmet veren iki emekli komutana yapılan bu ziyaret, Türk Silahlı Kuvvetleri adına gerçekleştirilmiştir.

3. Bilindiği üzere, dün olduğu gibi bugün de Türk Silahlı Kuvvetlerinin yargıya olan saygısı ve güveni tamdır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”

***

Genelkurmay, kurulu hükümeti değiştirmek, toplumu iğva ile sokaklara dökmek ve orduyu, darbe yapmaya zorlayacak ortam oluşturmak suçlamasıyla aleyhinde bir yığın idda bulunan bir örgüte mensup oldukları iddiasıyla tutuklanan emekli iki generali neden ‘resmen’ ziyaret eder? Hadi yaptı neden bunu duyurur?

Ve biz bunu nasıl anlamalıyız.

***

Gerçi meselenin üzerine atlayan CHP, ziyareti, ‘Asker artık Ergenekon örgütünün arkasında’ şeklinde algılamamız için ne gerekiyorsa yaptı. “Asker artık taraf” dedi CHP. Mamafih CHP’nin böyle bir ‘moral’ desteğe ihtiyacı vardı. Çünkü arkasında askerin “höt!” demesi olacak ki varlığının bir kıymeti olsun.

Biliyorsunuz daha iki gün önce CHP genel başkanı Baykal, Genelkurmay’ın girişinde, hiç de ‘nezaket’ ve ‘tören adabı’na uymayacak biçimde yüz geri edilmişti.

Baykal da Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un demecini “Asker konuşuyor ama.” diyerek küçümsemişti. Hatırlarsanız, ben o konuşmanın satır aralarındaki bazı ifade ve kelimelerden hareketle, ‘ideolojik muhalefetin sonunu’ diye bir yorum yapmıştım.

Bana göre sonraki gelişmeler de bu yorumumu teyit eder yönde idi.

Yine safiyâne bir niyetle, ben bu ziyaretin de, ‘TSK’nı Ergenekon’a sahip çıkması’ şeklinde algılamak yerine, belli kesimlerde oluşan bir dedikodunun; ‘asker, laik kesim ile arasına mesafe koyuyor’ söylentilerinin önünü kesme çabası olarak algılamak istiyorum.

Yoksa, mahkemelere ve savcılara aleni müdahale sayılabilecek şu tutum, Genelkurmay’ın sistem içindeki yerini tartışmalı hale getirir. Çünkü bu tavır, aleni bir ‘cuntacı’ özlemi‘işmam’ ettiriyor. Bu da kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlal olur. Bu, Genelkurmayın teamüllerine uymadığı gibi, askerin tarafsızlığı ilkesine de uymaz.

Tabii olayın perde arkasını tam bilemiyoruz.

Duyurunun sonunda deklare edilen “Dün olduğu gibi bugün de Türk Silahlı Kuvvetlerinin yargıya olan saygısı ve güveni tamdır.” İfadesi bir ‘takiye’ değilse, endişe etmeye ve öküz altında buzağı aramaya gerek yok.

Yok eğer bu ziyaret, gerçekten TSK’nın onlarca masum insanın ve aydınımızın infazına ve bir yığın faili meçhul olay ve cürümlere odaklık ettiği iddiası ile hakkında yargı süreci başlatılmış bir örgüte mensup insanları -eski elemanlarımdır diye- ‘kollama’ amacına yönelikse ortada vahim bir durum var demektir.

Gerçi vaka, böyle anlamak için de ciddi ipuçları veriyor. Çünkü, ziyaretle görevlendirilen Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi’nin özel siciline bakılırsa, “evet bu askeriye içindeki darbecilerin dayanışmasıdır” denilebilir.

‘Ayışığı’ operasyonunda ele geçirilen bir çizelgede darbeciler açısından Hilmi Özkök ile Yaşar Büyükanıt “güvenilmez”, İlker Başbuğ ‘güvenilir’ olarak kodlanmıştı. Onların açısından bakılırsa bu ziyaret, “Başbuğ, darbeci gurubun güvenini boşa çıkarmayacak” şeklinde anlaşılabilir.

Eğer gerçekten durum bu ise, AK parti, ‘siyaset erki’ adına çok ciddi bir hata yapmış oldu Başbuğ’un önünü açmakla. Mamafih siyasi tarihimizde böyle şeyler yok değil. Hatırlayın Demirel de emekliye ayrılmaya hazırlanan Evren’i bin bir müşkülatla Genelkurmay Başkanı yapmıştı.

Hükümet, meseleyi kararlılıkla incelemeli ve durumu vuzuha kavuşturmalıdır:

Bu ziyaret, TSK’nın Ergenekon’a desteği mi, -ki o zaman TSK darbeye hazırlanıyor demektir- yoksa askeriyenin içinde var olduğu söylenen yüksek tansiyonun -neden emekli askerlere sahip çıkmıyorsunuz şeklindeki tepki- düşürülmesi mi?

Eğer, öyleyse ve hükümet, Erbakan’ın 28 Şubat sürecinde sergilediği kararsızlığına düşerse, AK Parti’nin, 6 yıllık demokratikleşme çabalarının tamamını heba olur. Ve büyük ihtimalle Başbakan Erdoğan, kendisini bekleyen akıbetler konusunda, Erbakan kadar bile şanslı olmayabilir.

Dolayısıyla şu veya bu şekilde hükümet bu işe seyirci kalamaz ve kalmamalı. Aksi takdirde ‘ha bu gün ha yarın darbe yapacaklar’ diye sayıklamaktan iş yapamaz.

Bu, meselenin hükümete bakan ciheti.

***

Millettin mukadderatına bakan yönüne gelince. “Enseyi karartmayın’ derim! İttihat ve Terakki’den bu yana, bir yığın mekr u hileyi aşmış Müslüman Türk halkı bu entrikaları da aşar, tabii eğer entrika ise. Değilse askerin ‘vefa’sı deyip geçeriz.

Ben bütün bu olup bitenlere, bütün engellemelere rağmen, Türk milletinin iman ve İslamına sahip çıkarak yürüyüşüne devam edeceğine inanıyorum.

Hiçbir güç, hiçbir darbe, hiçbir engel, bu milletin, imanıyla, İislamıyla, diniyle buluşmasına mani olamaz.

‘Dinsiz bir yaşam tarzı’ şeklinde dayatılagelen laiklik ve onun ‘militan savunucuları’ laikçiler, aya merdiven dayasalar, milletin iradesi karşısında,  ‘Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek’ babından Türk milletinin kendi İslamıyla buluşmasına mani olamayacaklar!

Darbeler ve darbeciler bu millete çok zaman kaybettirdiler. Belki bir dört yıl daha kaybedilir,  hepsi o kadar.

Benim üzüldüğüm nedir biliyor musunuz; Türk siyaseti bir Yeltsin çıkaramadı! Yazık.

Türk siyaseti tankın üzerine çıkacak ‘sarhoş’ Yeltsin’i çıkardığı gün, gerçek demokrasi de gelir. Ve galiba o vakti de çok uzak değil!

*** *** ***

Bu yazı “03.Eylül.2008 20:13:27” tarihinde gasteci.com’da “Bir sarhoş Yeltsin yok mu?” başlığında yayınlanmıştır.

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Ayağı Yere Basmayan Bir Yazı (II) – (İfsat İktidarının Sonu)

Geçen yüzyılın başında onların taleplerine izin vermeyen Osmanlı’yı yıktılar ve İsrail devletinin kurulması önündeki manileri …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir