Bizim gibi ülkelerde seçim dönemi, nerede ise her şeyin yeniden kurulduğu, her birimin yeniden yapılandığı bir süreç. Her gelen bir öncekinin yaptığını yıkmakla işe başlıyor.
Mevcut idareci ve kadrolar, yeni gelecek siyasi ekibin nasıl bir tavır sergileyeceklerini bilmedikleri için bir çok şey durur. Bu bilinen bir gerçek. Bir okuyucum buna dikkaç kererek sesleniyor ve diyor ki, ‘artık seçim atmosferine girerken devlet durmamalı, hükümet durmamalı!”
Bir önceki yönetimin başlattığı işler keyfi ve siyasi mülafazalarla yok sayılmamalı. Milletin bekası ve menfaati her şeyin üstünde olmalı.
Evet bendeniz de bugün bir ilke imza atarak bir okurumun gönderdiği bir yazıyı (küçük bir iki düzeltme ile) sizlere sunacağım. Umarım ikazları hepimiz için faydalı olur. İşte ‘DOST’ imzası ile yorum yazan ve adeta mimllet adına konuşan kardeşimizin ifadeleri:
“Önümüzdeki günlerde sürprizler olabilir. Çünkü tarafların birbiriyle ilgil çok yanlış algılamaları, inatlaşmaları var. Siyaset, çıkar ilişkileri, popülizm gözümüzü kör etmiş. Muhalifimizin elindeki hakikatleri görmezlikten gelemeyiz. Zafer sarhoşu olmamalıyız. Millet olarak bizi bekleyen hadiselere karşı gerçekci ve akılcı olmalıyız…
Hükümet üzerinde içte ve dışta çok ciddi endişeler, korkular ve baskılar var. Bunları yok sayamayız. Hükümet, Batı dünyasına güven veren daha bütüncül bir yaklaşım sergilemeli. Millet, yıkıcı bir ekonomik kriz ile mücadele gedeken, millete karşı siyasi ve ekonomiek yeni cephelerin açılmasına fırsat verilmemeli…
Bu açıdan:
1-Başbakan, Dışişleri ve İçişleri Bakanlarıyla birlikte Türkiye’deki Musevi ve Yahudi din ve işadamlarımızla, gazeteci-yazar, yayıncı ve akademisyenlerimizle buluşmalı, sorunlarını dinlemeli, sorularını cevaplandırmalılar…
Aynı şey Ermeni ve Rum cemaatleriyle de acilen gerçekleştirilmeli. Bu vatandaşlarımızın dışarısı açısından gönüllü elçilerimiz olmalarını sağlamalı…
2-Başbakanımız ve dışişleri bakanımız, Türk medya mensuplarıyla, yayıncı ve gazeteci-radyo-TV yöneticileriyle, müdürleriyle, sahipleriyle Ankara ve İstanbul’da ayrı ayrı görüşmeli, Türkiye’nin bağlantıları, çıkarları ve maddi manevi menfaatleri konusunda aydınlatılmalı ve her türlü sorularına cevap vermeliler.
3-Hükümet, üniversiteleri harekete geçirmeli; iç-dış her konuda alan çalışmaları, plan-proje çalışmaları yaptırmalı… Çok farklı kaynaklardan, yerinden, sağlam, güvenilir, hızlı bilgi, dosya akışını sağlamalı…
Üniversiteler her alanda araştırma merkezleri açmalı… Her ülkeyle, coğrafyayla, halkla, inanç gruplarıyla ilgili olarak. Üniversiteler; ülkenin iç-dış gündemi ve gelecek planlarıyla ilgili olarak her alanda yoğun paneller, sempozyumlar düzenlenmeli… Medyayı da bu konuda teşvik etmeli, beslemeli.
4- Acilen, AB ülkelerinde lobi koordinatörlüğü yapacak 100 kişilik genç-dinamik seçkin bir kadro AB Koordinatörlüğü bünyesinde verilmeli. Bütün AB ülkelerine AB Lobi Büroları ve Kültür-Tanıtım Salonları açılmalı…
A -Türk medyası,
B -Türk işadamları,
C -Türk aydınları, sanatçıları ve akademisyenler; gruplar halinde periyodik olarak ve sık sık AB ülkelerine götürülüp o ülkelerdeki meslektaşlarıyla lobi çalışması yaptırılmalı.
5-Dışişleri bünyesinde bir Diplomasi Okulu açılarak üniversitelerin en nitelikli mezunlarına buralarda iki yıllık yüksek lisans eğitimi verilip dünyanın dört bir yanına diplomat olarak gönderilmeli.. Artık dünyanın her ülkesinde elçiliğimiz olmalı…
6-Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği avantajı iyi değerlendirilmeli; Genel Merkezde en az 30-40 kişiden oluşan bir merkez oluşturulmalı…
7-Türkiye; Ortadoğu açılımının yanı sıra; Afrika açılımına da devam etmeli.. Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın ertelenen AFRİKA Gezi programları hemen devreye sokulmalı.
Bu arada LATİN AMERİKA açılımına da önem verilmeli… Rusya, Hindistan, Çin, Japonya, Endonezya, Malezya ve G. Kore çok önemli pazarlar… Dünya nüfusunun yarısı…
Türk cumhuriyetleri ve Balkan ülkeleri ihmal edilmemeli… Afganistan-Pakistan-Tacikistan ve Bangladeş bizim dost-kardeş ülkelerimiz!… Ama son zamanlarda ihmal ettik…
8-Küresel kriz bizi vurmaya devam edecek… Daha gerçekçi çözümler üretilmeli; içte ve dışta yeni istihdam alanları oluşturulmalı.
Epey zamandır ABD strateji uzmanları; krizin, Türkiye’yi fena vuracağını öne sürüyorlar!… Türkiye ve hükümet; ekonomik krizi ciddiye almalı. Krizi fırsata dönüştüreceğiz demekle kriz fırsata dönüşmez. Çünkü yaklaşmakta olan ekonomik kiriz hükümetin seçim kaybetmesine ve düşmesine bile neden olabilir… Bu yönde tehlikeli işaretler var…
Gerekirse, İzmir İktisat Kongresi bir kez daha toplanmalı. Seçim atmosferine girerken hükümet daha muktedir durmalı, olmalı… Halkın ekonomik sıkıntısı hiç hafife alınmamalı; yardımlarla geçiştirilmemeli. Ve zaten yardımlarla geçiştirilebilecek boyutları aşmak üzere.
Bir de Musul-Kerkük’te olabilecek elim çatışma ve kışkırtmalara dikkat çekiyorlar. Uluslararası mahfillerde dolaştırılan bu söylentiler önünde sonunda dolaşıp türkiyenin önüne çıkarılıyor.
Yeni Kürt ve Ermeni açılımlarının başladığı şu günlerde, Musul ve Kerkük’te karanlık eller tarafından gerçekleştirilecek elim hadiseler konusunda muteyakkız olunmalı ve muhtemel gelişmelerin kardeşlik atmosferini bozmasına fırsat verilmemeli.
Evet ‘dost’umuza akilane önerileri önemli. Ergenekon konusunda sanki iplerin gevşetildiği veya en azından yargının dışındaki odakların da tasarruf sahibi olmaya gayret gösterdiklerinin hissedildiği bir zamanda hükümetin ikaz edilmesinde yarar olacağını düşünerek bir yazı yazmayı düşünürken, bu dostumuzun yazısı ilaç gibi düştü.
Herkesin karanlıktan yakındığı bir zamanda, birinin kalkıp bir ışık yapması harika bir şey.
*** *** ***
Bu yazı “09.Şubat.2009 15:20:26” tarihinde gasteci.com’da “Seçim atmosferine girerken…” başlığında yayınlanmıştır.