Ergenekon’dan Çıkış

Eminim, hepiniz izlemiş  ve dinlemişsinizdir.

Ve sanırım birçok yazar da konuyu köşesinde irdeleyecektir.

Kimisi, şurasından, kimisi burasından tutarak çekiştirecek ve sonuçta herkes o sözleri ancak kendi niyet ve kabiliyetine göre yorumlayacak. İnsanlığın yazgısıdır bu.

Öyleyse, büyük keyif aldığımız ve alkışladığımız o konuşmadan, birilerinin de öfke duyması ve işi ‘memleket elden gidiyor’ ayaklarına yatırması garipsenmemeli. Çünkü ‘memleket elden gidiyor’ diyenin, büyük ihtimalle, bu rejimin devamında ‘kendince menfaatleri’ vardır. Menfaati zedelenen, elbette ‘memleket elden gidiyor’ diyecektir.

Sonra, her fikrin, her davanın, her hayrın bir muhalifinin, münafığının ve manisinin bulunması da İlahi usuldendir. Nitekim Allah, peygamberlerini bile -ve tabii kendi yolunda mücadele ve mücahede eden kullarını da- düşmansız bırakmamıştır. (Enam, 112)

Esasında bu lazımdır. Çünkü karşısında ciddi muhalefeti bulunmayan bir dava, sağlıklı gelişmez. Ne kadar sevimli ve seviyeli olsanız da birileri sizden mutlaka rahatsız olur, olmalıdır. (Ara not: Bendeniz de o yüzden, yazılarıma gelen bazı insafsız ve izansız -sadece ismimi görmeleri bile bazılarının zıvanadan çıkmasına yetiyor- eleştirileri bu çerçevede değerlendiriyor; farkında olmaksızın yaptığım hatalarıma gelen ‘şefkat tokatları’ gibi algılıyorum. Çünkü nefsimin ayıplarını görmeme hizmet ediyorlar. Onlar ise sadece tabiatlarındaki kini veya nefreti açığa vurmakla, kaderlerine ağır dipnotlar düşüyorlar. ‘İbrahim(as)’in ateşi’ne saman ve su taşıyan karınca ve kırlangıç gibi.

ONE MİNUTE’DEN DAHA BÜYÜK BİR TAVIR

Sevgili Başbakanımızın konuşmasını, bir dostumla birlikte izledim. Bir araya geldiğimizde bazen hükümeti eleştirdiğimi bildiği için -ki şu GDO meselesi onlardan biridir. Onu da yazacağım inşallah. Çünkü o meseleyi, bu toprakların bir tür işgali gibi görüyorum- yine aynısını yapmayayım diye kendince, Başbakanın konuşmalarını anlamlandırmaya çalışıyordu.

Dedim ki, “Sevgili dostum, telaş etme. Zerre miktar tarih ve millet şuuru olan herkes bu konuşmayı büyük heyecanla dinler, gururlanır, yüreğine ferah, pâzusuna güç dolar.”

Evet, Başbakanın o konuşmasını büyük bir heyecanla dinledim. One Minute hareketiyle yaptığı çıkış, bunun yanında çocuk oyuncağı gibi kalır. Hele konuşmanın sonlarında kabinesindeki en başarılı bakanı olan Sağlık Bakanı’nın yürüttüğü kampanyaya rağmen ‘Ben aşı olmayacağım’ demesi, yüreğinin, ne kadar da millet ile aynılaştığını gösteren muhteşem bir örnek oldu.

Başbakan halktan birisi gibi tavır koydu aşı konusunda. Birilerinin çıkıp, “ayıp etti, falan” demesi sizi aldatmasın. Demokratik memleketlerde böyle şeyler olur. Sayın Akdağ, bir sağlıkçı olarak yapması gerekeni yapıyor olabilir. Ama Başbakan milletin gerçek tavrını yansıtmalıydı ve onu yaptı. Bir hükümet başkanı gibi değil, ‘milletin reisi’ gibi davrandı. Ve ekseriyetin düşüncesini dile getirdi. Gerçek bir siyaset bilgesi gibi!

Konuşmasında çizdiği ufuk, bana büyük heyecan verdi. Yedi yıllık iktidarı döneminde yapılan işleri sayıp dökerken, birden, kendimi Bediuzzaman’ın müjdelediği o yüksek asra doğru dörtnala giden bir atın sırtında hissettim. Ayaklarımıza bağ olmuş, geçmişteki gibi söz ve hüküm sahibi olmaktan bizi alıkoyan maniler ortadan kalkıyordu. Batının izni olmadan adım atamayan bir Türkiye’den, menfaati neyi gerektiriyorsa onu yapan bir Türkiye’ye geçişin müjdesini veriyordu Başbakan.

POST MODERN ERGENEKON

Post modern bir Ergenekon’dan çıkışın müjdesi!

Osmanlı’nın yıkılışıyla millet olarak içine yuvarlandığımız ve etrafı basiretsizlik, hırs, nifak, desise, entrika ve Batı uşaklığı gibi aşılması zor, sert ve sarp dağlarla çevrili bu‘sanal Ergenekon’ Türk milletini, efsanede geçen ‘Ergenekon’dan daha ağır ve daha onur kırıcı bir hayata mahkûm etmişti. Düşünün ki ordusunun askerlerine Peygambere hürmeten ‘Mehmetçik’ denmiş bir milletin silahlı kuvvetleri, onun dininin bazı şeairine karşı tavır almış durumda.

Menderes’i, ezanı serbest bıraktı diye iktidardan indirip astılar. Demirel’i, imam hatip okullarını açıyor diye iktidardan indirdiler. Özal’ı, dindarların da ekonomik anlamda güçlenmesine zemin hazırladığı için canından ettiler. Erbakan’ı İslam dünyası ile yakınlaşmak istediği için siyasetten men ettiler. Şimdi de Ak Parti’yi ve bu dinin, âlemin dört bir tarafına yayılmasına vesile olan bir cemaati yok etmek için çırpınıyorlar. Nasıl bir Ergenekon’a hapsedildiğimizi şuradan anlayın ki, bu millet ne zaman diniyle ve tarihiyle buluşmak ve Batı hizmetkârlığından kurtulmak için hamle yapmışsa karşısına hep, eline silah verdiği evlatları dikiliyor. Hangi Ergenekon vadisinin dağları şu halden daha sert ve sarp olabilir? Milletin şu sefaletinin devam etmesi için bin türlü entrika çeviren cuntacı Ergenekoncular da işin cabası!

ÇELEBİ MEHMET GİBİ

İşte Başbakanımızın konuşmasına bir de bu çerçeveden kulak vermek lazım. Adeta, bir yeniden kuruluş ve diriliş manifestosu! Yeniden bir kuruluş olmasa bile, kendisine güvenini kaybetmeye başlamış bir milletin yeniden ayağa kalkmasını, küllerinden dirilmesini haber veren bir soluk!

Eğer bugün ve yarın gerçekleştirilecek yeni açılımlar ve hamlelerle Türkiye, -dolayısıyla bu millet-, bölgesinin ve ardından coğrafyasının amir ve müessir faktörü haline gelirse Başbakan, muhakkak ki -en azından- Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtarıp yeniden nizama sokan ve onu gerçek anlamda ‘devlet’ haline getiren Mehmet Çelebi kadar ehemmiyetli bir mevki alır tarihimizde.

Hele İngiliz siyasetiyle İslam âlemi ile aramıza sokuşturulmuş nifak ve nefretleri giderir ve Müslüman milletler arasında ‘ittihad-ı kulub’u sağlar ve bir de Ayasofya’nın açılmasına öncülük ederse, onun tarih nezdinde ihraz edeceği makamın ne olacağını Allah bilir. Çünkü şu iki vazife, Mehdiyetin siyasete taalluk eden mertebeleri içinde sayılmıştır.

Lütfen o konuşmayı bu çerçeveden bir kere daha dinleyin. Orada bir milletin kendine gelişini, yeniden dirilişini, ayağa kalkışını göreceksiniz.

EFSANEDEKİ  BOZKURT GİBİ

Bendeniz zaten ümitvârdım O yüzden de yayımladığım ilk eserimin adı Asya’nın Ayak Sesleri’dir. Kapağında, çatlayan yumurtadan Ayasofya’nın yeniden doğuşu sembolize eden bir resim var. (Nesil Yayınları, 1994). Gençliğimden beri terennümüm bu idi:

“Bu millet yeniden ayağa kalkacak ve İslam, bir kere daha hükümran olacaktır!”

İşte Başbakanımızın konuşması, o rüyamın tahakkuku gibi geldi bana. Şimdi çok daha gerçekçi bir kanaatle inanıyorum ki bu millet hızla o yüksek istikbale doğru gidiyor. O yüksek istikbalin adı Asya Medeniyeti’dir. Bediuzzaman’ın müjdelediği İnsaniyet-i Kübra medeniyeti!

Şöyle sesleniyor:

“Ey 300 seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sessizce Nur’un sözünü dinleyen ve gaybi bir gizli bakışla bizi temaşa eden Saîdler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar, Ahmedler ve saireler!.. Sizlere hitab ediyorum. Başlarınızı kaldırınız “Sadakte” deyiniz. (Beni doğrulayınız!) Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım (çağdaşlarım) varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım acele ettim, kışta geldim. Sizler cennet-asa (cennet gibi) bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.”

İşte Başbakanı dinlerken böyle bir heyecana kapıldım. İster yağcılığıma verin, ister sezgilerime verin, ister toyluğuma.

Bu benim umudumdur, hayalimdir, aşkımdır. Ona kavuşmanın yalancı umutlarına bile canımı vermeye amade iken, şimdi sahici bir şekilde, onun gelişinin ayak seslerini duyuyorum. Bir fani için ne kadar da heyecan verici!

Ben her efsane gibi Ergenekon’dan Çıkış efsanesini de sadece bir efsane, bir masal sanırdım. Meğerse milletler, tekrar edebildikleri yüksek kabiliyetlerini efsaneye dönüştürebiliyorlarmış.

Şimdi o efsanedeki ‘bozkurt’un ne anlama geldiğini daha iyi anlıyorum. Bahçeli kızacak, bozulacak ve üzülecek ama Başbakan, tıpkı o bozkurt gibi, milletinin önüne geçmiş, şu sert ve haşin dağlardan nasıl aşıp engin vadilere açılabileceğimizin yollarını gösteriyor. Veya bizzat açıyor!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir