İslam Ümmeti Şer Üzere İttifak Eder mi?

İki cihan serveri Peygamber Efendimiz (asv), ‘Benim ümmetim şer üzerine ittifak etmez” buyurmuş.

Bu, Müslümanların, aklı selim çerçevesinde hareket edeceklerinin, yani bir anlamda insan fıtratına uygun olmayan bir hal üzerinde ittifak etmeyeceklerinin açık delilidir.

Peki, ümmet şer üzere ittifak ediyorsa bunu nasıl anlayacağız?

***

Mesela Türk halkı İslam ümmetidir. Şer üzerine ittifak eder mi, etmez mi?

Eğer “etmez!” diyorsanız, demek ki 12 Eylül sonrasında asker dipçiği altında düzenlenen anayasa “şer” değilmiş. Çünkü o gün, toplumun yüzde 92’si o anayasaya “evet!” demişti.

Ama şimdi ‘ümmet’ o anayasadan yakınıyor.

Çünkü o anayasa, darbelere imkân tanıyor.

Çünkü o anayasa, darbecilere hesap sorulamayacağını garanti ediyor.

Çünkü o anayasadır ki yargıyı başımıza musallat etmiş. Kurumların, keyfi dayatmalarına ve sistemi elinde tutanların kanunu öyle de böyle de yorumlamalarına fırsat veriyor.

Şimdi ilk defa siviller eliyle, ucu ‘zulüme’ açık bu anayasanın bazı maddeleri biraz daha insanileştirilmek isteniyor. Peki, sonuç ne?

Halkın yarısı diyor ki, değiştirelim, yarısı diyor ki hayır değiştirmeyelim.

Biliyorsunuz, bu günlerde GENAR’ın bir araştırması yayınlandı. (GENAR gerçekten de mümkün mertebe olayları olduğu gibi okumada maharet kazanmış bir araştırma kurumu)

Bu araştırmaya göre ‘evet!’ diyenlerin oranı yüzde 56.2 -(bendeniz yüzde 63 civarında tahmin ediyordum)- ‘hayır!’ diyenlerin oranı yüzde 43.9.

Peki buradan şu yargıya varabilir miyiz? 12 Eylül Anayasası, şimdi yapılmak istenen sivil değişikliklere göre daha ‘hayır’ dır. Çünkü Peygamber Efendimiz, ümmetim, “şer üzere ittifak etmez!” buyuruyor. Orada, nerede ise yüzde yüze yakın bir ittifak var. Burada ise yarı yarıya!

***

Şu mesele birkaç zamandır zihnimi kurcalıyor. Bir toplum kendi hayrına olan bir meselede nasıl bu kadar farklı düşünebilir?

Çünkü insan fıtratı selimedir; iyiyi, güzeli, temizi, huzuru, barışı, lehinde ve aleyhinde olanı sezer, bilir. Peki, niye bilmiyor?

Bana göre bunun da iki sebebi var. Birincisi, gerçekten şu değişikliklerin ‘şer’ olduğunu zannediyor. İkincisi, değişikliğin ‘kötü niyet’taşıdığını sanıyor.

Benim gönlüm ikinci şıkta karar kılıyor. Şu bir iki aylık gezilerim sırasında çok değişik kesimlerle referandum meselesini görüştüm. Bunların içinde, geçmişte sağ partilere oy vermiş pek çok insan da vardı. Dikkat ettim, ‘hayır’ demeye meyilli olanların büyük bir kısmı, anayasa değişikliği paketi altında farklı niyetler seziyor. En azından öyle sanıyor.

Bu ‘sanma’ kelimesi o kadar karşıma çıktı ki, sonunda ‘bu insanlar sadece zannediyorlar’ yargısına vardım diyebilirim. Kimse zannını değiştirmek niyetinde de değil. Çünkü ‘zan’,  iman halini almış. Oysa herkes de biliyor ki zan, ‘kesin bilgi’ içermez.

“Yanılıyor olamaz mısın?” diye sorduğunuzda, “yanılabilirim tabii ama…” diyor. O ‘ama’‘sen ne delil getirirsen getir beni bağlamaz. Benim zannım, senin hakikatinden daha doğrudur’ demek anlamınadır.

Şartlanmışlık, pek çoğunu neredeyse kör etmiş. Yırtınırcasına ışığı göstermenizin bir manası da yok. Yazık ki bu insanlar, şu hallerinde masumdurlar. Çünkü gerçekte kör gibidirler. O yüzden de ‘benim zannım senin doğru bilginden daha doğrudur’ demeye hakları var.

Bu hali, Kur’an-ı Kerim müthiş bir icaz ile bize şöyle aktarıyor:  “Sen ‘körleri’ sapıklıklarından -(‘dalalet’ kelimesini mealciler hep ‘sapıklık’ olarak aktarıyorlar ama o, sadece sapıklık manasına gelmez. Bazen doğruyu kabule mani olan haller ve şartlanmışlıklara da dalalet denir. Buradaki anlam da budur)- vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp (konvansiyonel düşünmeyi başarıp) da Müslüman olmuş olanlara (hakikati hakikat olduğu için benimseyebilenlere) duyurabilirsin.” (Neml, 81)

Şu ayet çerçevesinde GENAR’ın araştırmasına bir kere daha baktığımda, şu hakikati gördüm ki, milliyetçilerdeki körlük yüksek düzeyde ama CHP ile kıyaslanmayacak kadar az. CHP mentalitesindekiler o kadar kör bir şartlanmışlık içindeler ki, hakikat onları hiç ilgilendirmiyor.

Biliyorsunuz, o araştırmaya göre, BDP’ye oy verenlerin yüzde 55’i partinin yasaklamasına rağmen, referandumda ‘EVET!” diyeceğini söylüyor. MHP’ye oy verenlerin ise sadece yüzde 25’i evet demeyi düşünüyor. CHP’lilerin ise yalnızda yüzde 10’u! Onlar da ihraç edilmeyi göze alarak bunu yapıyorlar!

Bendeniz ‘duygusallığı’ şeytanın oyunlarından bir oyun biliyorum. En büyük duygusallık ise ırkçı milliyetçiliktir. (Kendi milletinin bekası ve yükselişi için fedakârlık yapmayı öngören müspet milliyetçiliği kaydetmiyorum.) Her ırkta güzel huy ve sıfatlar olabildiği gibi en kötü huy ve sıfatları taşıyan fertler de olabilir.  Bir ırk ne topyekûn iyidir, ne de kötü… Kimse temelde iyi veya kötü olmadığına göre, ancak derin bir duygusallıkla bir insan, ırkına yücelik atfedebilir…

Buna rağmen, görülüyor ki, Kürtçü milliyetçilerin, akılcı hareket etme eğilimleri Türkçülerden daha yüksek. Bu tercihleri belki de onların demokrasiye daha çok ihtiyaçları olduğu içindir.

Ne ise, insandaki bu hal, (hayra karşı inatçı direnişi) şuna benzer. Farz edin, sizin bilgisayarınıza Q klavye tanıtılmış. Ama birileri F klavyetakıp o bilgisayar ile iletişim kurmaya çalışıyor.

F tuşuna basıyor, bakıyorsunuz ekrana Q geliyor. A tuşuna basıyor F geliyor, Z tuşuna basıyor bakıyorsunuz eliyor. Ne kadar uğraşırsa nafile! Sisteme girip, bilgisayarda F klavyeyi algılayacak düzenlemeleri yapmazsa, asla ondan istediği neticeyi alamaz, alamıyor. Her ‘evet’yazdığında ‘dcdh’ gibi anlamsız bir tepki ile karşılaşıp, çıldırıyor. Çoğumuzun hali bu!

Düşünemiyor ki, yanlış bir ‘aracı’ kullanıyor iletişim kurmak için. Çünkü o cihazın algısıyla oynanmış, ayarları bozulmuş.

Aynı onun gibi milletin de ayarlarıyla oynanmış. Bir ve beraber olmamızı sağlayacak birliktelikler yerine ayrışmayı sağlayacak ‘engramlar’ var edilmiş zihnimizde.

Bediuzzaman, yıllar önce bu günleri görerek uyarıda bulunmuştu. İslam’ı, laikçi/ulusalcı ırkçılıkla aşılamaya kalkışanları ‘Milletin algı sistemi ile oynuyorsunuz. Bunu yapmayın. Bu size fayda getirmez, bela getirir’ diye ikaz etmişti. 29. mektubun bir yerinde şöyle diyor:

Eğer siz inatla bu yanlışınızı sürdürürseniz “Türk unsurunda ebedî kabil-i iltiyam olmamak suretinde bir inşikak çıkacak. (Bir daha asla anlaşamayacakları şekilde aralarında ayrılık doğacak. Birbirilerini anlayamayacaklar) O vakit milletin kuvveti; bir şık, bir şıkkın kuvvetini kırdığı için, hiçe inecek. İki dağ birbirine karşı bir mizanın iki gözünde bulunsa; bir batman kuvvet, o iki kuvvet ile oynayabilir; yukarı kaldırır, aşağı indirir.” (29. Mektup, 471)

İşte bugün yaşanmakta olan hal bu…

Bugün daha iyi anlaşılıyor ki, o deccal komiteleri, sadece “Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyet’in bir kısım şeâirine karşı istimal etmek (kullanmak)”le (5. Şua) kalmamışlar, aynı zamanda ümmetin algı sistemlerini de tahrip etmişler. Bugün en hak meselelerde bile bir ittifak, bir birliktelik oluşturmakta zorlanıyoruz.

İşte bu milleti yeniden imar etmeyi düşünenleri bekleyen en büyük mesele bu:

Milletin algı sistemini onarmak (insanileştirmek)!

Toplumun algısı yeniden Kur’an eli tamir edilmedikçe, zihinlerde deccal komiteleri tarafından oluşturulmuş ve hakikati farklı algılamamıza neden olan spamlar‘bed sector’lar temizlenmeden bizim en basit meselelerde bile ittifak etmemiz mümkün olamayacak!

Dolayısıyla ‘ümmetim şer üzere ittifak etmez’ hadisi, zihinsel kodları düzgün bir İslam topluluğu için geçerlidir. Bizimki gibi, lime lime dökülen, zihinsel kod alanı tahrip olmuş, bilinçaltı adeta iltihap toplamış bir toplumda her yeni vaka hemen tarvmatik bölünmelere ve düşmanlıklara neden olmaktadır. Reklam, propaganda ve aldatmanın en az tebliğ kadar kıymet gördüğü bir toplumda hayır üzerine ittifak, ancak ilahi bir mucize ile olabilir. Yahut da dipçikle. Çünkü dipçik altında yapılan tüm seçimler, azami katılım ve onayla sonuçlanmıştır.

Baykal boşuna demiyordu Erdoğan’a “Yap darbeni, yap anayasanı!”

Şu referandum meselesi, toplumsal bünyamizdeki gerçek arızanın ne olduğunu çok net gösterdi. Bakın işte, bir çok mümin ve sistemden canı hayli yanmış bir yığın insan tanıyorum ki, referandumda ‘hayır’ demeye hazırlanıyor. Hem de ‘hayra’ hizmet ettiğini sanarak!

Şu insanların yaklaşımı esas alınarak bakılınca, Kur’an’ın, eski medeniyet havzalarından uzak olan Mekke’de nazil olmasının hikmeti ne güzel anlaşılıyor!

Kur’an, zihinleri kirlenmemiş bir kavme (Kureyşliler/Mekkeliler) değil de, zihinleri, zamanla ataların kültürel birikimi haline gelmiş bir dinin kodları ile tasarlanmış bir topluma (Kudüs/Yahudiler) gelseydi, tıpkı İncil gibi daha en başında anlaşılması imkânsız olurdu yahut hakikatleri örtülürdü.

Çünkü insan zihni, hakikati, -ne kadar hakikat olursa olsun- ancak kendisinde bulunan ölçütler ve miktarlarla tartabiliyor. Daha önceden tanımlanmış kriterler ve değerlerle bilebiliyor. Yoksa bilemez, zanna tabi olur. Zan da hakikatten bir şey içermez.

Türk toplumunun şu anki zihinsel yapısı  bir yönüyle Kureyşî ‘saflık’ bir yönüyle Yahudi karışıklığı içinde. Yeni bir medeniyet kurmanın eşiğindeki bir toplum için bu zihinsel karışıklık bela ve musibetleri çeker. Rabbim bu millete merhamet etsin!

***

BİR NOT: Bu arada, önceki yazıma bir iki saçma sapan yorum yapıldığını gördüm. Ben yazı üzerinden şahsıma hakaretten bile gocunmam. Bilirim ki okurun da tepkisini koyma hakkı vardır.

 Ama bir insan, kendi ahmaklığını, karşısındakinin kusuru zannediyorsa buna karşı susulmaz! İşte böyle bir iki aymaz, güya Yaratıcıya ‘proje’ kelimesini yakıştıramadığı için –tabii bunlar şeytanı var etmeyi de Allaha yakıştıramazlar- beni eleştirmeye kalkmışlar. Eleştirseler başım üstüne. Hiç alakası olmayan bir takım isnat ve iftiralarla beni karalamaya çalışmışlar. Fikri eleştirmek erlik ister çünkü.

Okuduğunu anlamaktan aciz olanlara verilecek en güzel cevap sükûttur! Hakaret etmek bile itibar etmek olur. Değmez! Kur’an, ‘zihni dumura uğramış köre sen mi doğru yol göstereceksin’ diye Peygamberini bile uyarırken ben mi bu aymazların gözünü açacağım!

Marazları içinde debelenip gitsinler!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir