Kahraman Sandıklarımız Hep Böyle miydi Acaba?

Abdullah Öcalan yakalandığında öyle bir çaresizlik hali sergilemişti ki insanın acıyası gelmişti.

Sanki binlerce masum insanın, bebelerin, kadınların hunharca katledilmesi talimatını veren o değildi. Zavallı, çaresiz, can derdine düşmüş, canını kurtarmak için her türlü zilleti kabul edecek kadar küçülmüş bir aciz gibiydi.

Güya bir halk hareketinin öncüsüydü.

Uçakta yalvaran, ‘benim annem de Türk’tür. Türkiye Cumhuriyetine hizmet etmek için her türlü yardıma hazırım’ gibi ifadelerle hem mücadelesini, hem kişiliğini ve hem de güya iddiasında olduğu davasını zelil kılmıştı. Hiç de uğruna can verecek bir davası, ne pahasına olursa olsun yücelteceği bir gayesi var gibi görünmüyordu. O ana kadar Öcalan’ın, gerçekten bir Kürt olduğuna inanıyor ve yüreğindeki intikam veya idealin onu sevk ettiğini sanıyordum.

O gün bu kanaatim de yok oldu. Acıdım desem yalan. Ama o kadar öfkeye değmeyeceğine karar verdim. İşin sahibi değildi. Birilerinin adamıydı ve fena halde satılmıştı. İşte o andaki söylemi, satıldığını oyuna getirildiğini anlamış bir insanın söylemiydi. Birileri ona ‘liderlik’ rolü oynatmıştı. Ama şimdi, hem de güvendiklerinin yardımı ile pis bir kapana tıkılmıştı.

Söyledikleri de, ihanete uğramışlığın öfkesiyle hasım olduğu tarafa mesaj veriyordu. “Bugüne kadar onlar adına çalıştım, müsaade Edin biraz da size hizmet edeyim” der gibiydi. Davasıyla ilgili bir tek sağlam duruş sergilemiş olsaydı gerçek bir kahraman olacaktı oysa. Öcalan o gün bitti.

Ve olayları okumasını bilen çoğu insan gibi ben de o gün, bu PKK’nın, Kürtlerin değil, Kürtleri Türkiye Cumhuriyetine karşı kullanmayı tasarlayan birilerinin kurdukları taşeron bir örgüt olduğunu anladım.

***

28 Şubat Süreci’nin kahramanı Çevik Bir’in, basına yansıyan ifadelerini okuyunca aynı hisse kapıldım. Eğer bu duruş, insanın panik karşısındaki tabii bir hali değilse –bunu Nevzat Tarhan hocamızın irdelemesi lazım- öyle anlaşılıyor ki Çevik Bir de ‘ısmarlama iş yapan’ bir emir eridir. Esasında ‘tetikçi’  diyesim geliyor ama bunu Bir Türk askerine yakıştıramadığım için onu söylemiyorum.

Uçakta Ankara’ya götürülürken, pısmış, gardı düşmüş, içindeki korkuyu kontrol etmekte hayli zorlanan bir zavallı gibi görünüyordu. O görüntü nedense aklıma Öcalan’ın uçaktaki halini hatırlatmıştı. Dilime o anda şu cümle döküldü:

-Demek ki ısmarlama iş yapanlar böyle oluyor.

Bir de İtalyanların yargılayıp idama mahkûm ettiği Ömer Muhtar’ı düşünün. Ne kadar vakur, ne kadar âlicenap ve dingindi. Hasımları bile ona saygı duymuşlardı.

Geçiniz onu, son zamanlarda ifadelerini sıkça okuduğum Risale-i Nur’un sıradan hadimlerinin hâkimler ve savcıların iddiaları karşısındaki duruşlarını pervasızlıklarını düşündükçe, ‘bu işte bir tuhaflık var’ demekten kendimi alamadım.

Çevik Bir’in duruşu, yaklaşımı hiç de bir zamanlar astığı astık, mangalda kül bırakmayan, bin yıl sürecek bir süreci başlatan ve bunun için her şeyi göze almış gibi görünen bir liderin, bir öncünün duruşu değildi.

Aksine tıpkı Öcalan gibi efendisinin ihanetine uğramış ve bu yüzden de akıbeti konusunda endişeye kapılmış, ihalenin ceremesini ödemeye mecbur edilmiş bir ‘taşeron’ un haline benziyordu. İhalenin gerçek sahibi kendisi değildi ama şimdi faturayı ona ödetiyorlardı. O yüzden de ‘efendim ben başbakanın talimatını, hükümetin taleplerini yerine getirdim’ dedi. Oysa “Ben laik ve çağdaş bir askerim. Türk ordusuna verilmiş görevlerden biri de bu hayat tarzını korumaktır. Elbette bu ülkeye şeriat getirecek birilerine karşı duracaktım ve durdum” deseydi efsane olurdu.

Ama bu cümleyi söylemek için gerçekte öyle olmak ve öyle inanmak gerekir. Öyle olmadığı, o işleri birilerinin talimatıyla yaptığı –tıpkı 12 Eylülü yapanlar gibi- ortaya çıkmış oldu. Zaten, yaklaşık 150 yıldır kahraman diye bize dayatılanların ekseriyetle birer ‘kurgu’ olduğunu öğrenmek insanı kahrediyor.

Hakikaten bu topluma acıyorum. Nice halaskar bildiklerimiz, nice kahraman sandıklarımızın birileri adına hareket etmiş androitler olduğunu bilmek ne acı! Kahramanların, kartondan tayyare olduklarını anladıkça in san hem kahroluyor hem de “Bunlar mı yıllarca milletin hayatını zehir edenler, bunlar mı kahraman diye öne sürülenler”  demekten kendini alıkoyamıyor.

Hatırlayın, 27 Eylül’ün o kahraman askerlerini! Onların da birilerinin çocukları olduğunu çok sonra öğrenmiştik. Amerikan büyük elçisi, merkezdeki efendilerine gönderdiği mesajda ‘Bizim çocuklar başardı’ demişti.

Biz de zannetmiştik ki Evren Paşa ve avenesi, gerçek birer vatanperver oldukları için çaresiz,  memleketi harap olmaktan ve ülkeyi yıkılmaktan kurtarmışlardı.

Ama değilmiş. O terör olayları da o ihtilaller de birer kurgu imiş. Olan beş bin gencimize oldu. –tıpki şimdi Kürt meselesi adı altında yine çocuklarımız birbirine kırdırıldığı gibi-

İçim bulanıyor bu günlerde. Ruhum istifrağ ediyor. Sanal kahramanlar ve güya lider müsveddelerle bu toplum nasıl da per perişan edilmiş. Bendeniz şu sıralarda, tüm kahramanları fos çıkmış bir çocuk psikolojisi içindeyim. Dağ zannettiklerimizin tepe bile olmadıklarının farkına varmış olma ezikliği! Tabii ki değer verdiğim ve yücelttiğim için değil. Onlara inanan bu ülke insanları adınadır hissedişlerim.

Osmanlı son dönemindeki kahramanlar gözümün önünden geçiyor. Gerçek kahramanların hiç birisinin esamisi yok. Öyle olunca da insan bilindik kahramanları hakkında da şüpheye düşüyor! Acaba kahraman bildiklerimiz, karşılarında saygıyla eğildiklerimiz hep böyle tayyareden insanlardırlar da bize kahraman diye mi yutturuldular?

Çevik Bir’in o duruşu karşısında beyaz Türkler ve laikçileri nasıl bir halet-i ruhiye yaşadılar. Onlar da acaba, çoğu Kürtçünün Öcalan’ın itirafları karşısında duydukları ezikliği hissettiler mi? Bunlar mı peşinden gittiğimiz dediler mi acaba?

Ne ağır bir travma! Kahraman sandıklarınızın ‘birilerinin çocukları’ olduğunu bilmek!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir