Mesih(!)ten Allah’a Sığınmak

Bugün Suriye etrafında yaşanmakta olan siyasi, sosyal ve tarihi olayları doğru tahlil edebilmek, her ülkenin her halkın en önemli problemi haline gelmiş bulunuyor.

Olaylar henüz tam irtifasını kazanmamış olsa da kimlerin işe müdahil olduğu netleşiyor. Her ülke ve her toplum tabii ki dünya hadiselerini okuma mahareti kazanmış evlatları sayesinde- kendi eskatolojileri (kıyamet senaryoları) üzerinden meseleyi okumaya, anlamaya çalışıyorlar. Üç aşağı beş yukarı her ülke, Suriye etrafında yaşanmakta olan hadiselerin, dünyaya yeni bir düzen vermeyi amaçladığını artık görüyor. Olaylar sona erdiğinde, hangi devletlerin (hatta halkların)  “exs”, hangileri “out”, hangileri “in” olacak veya hangileri birinci ligde kalacak hangileri küme düşecek veya birinci lige çıkacak belirlenmiş olur… Ve sonunda “dağın kalbi” (gerçek küresel güç) kimin elinde kalacak göreceğiz!

Hobitler ve Yüzüklerin Efendisi filmlerinin senaryosunu yazan, senaristin, ezoteriği iyi bildiği ve Tevrat eksenli bir kıyamet senaryosunu (Yahudi Eskatolojisini)  esas aldığı görülüyor. O senaryoyu yazanlarla şu savaşı planlayanlar aynı eller. Dolayısıyla denilebilir ki o senaryonun bir tatbikatı olacak şu büyük savaşın, “vatanını arayan cüceler ”in amacına (yani arz-ı mevudu isteyen Siyonistlerin dünya krallığını kurma amacına) hizmet edeceğini umuyorlar. Bugün Arkeoloji diye bilinen bilim, nasıl ki Tevrat’ta adları geçen şehir ve coğrafyaların gerçekliğini ispat etmek için yola koyulmuşsa, şu Yüzüklerin Efendisi serisi de insanları, Tevrat’ın ön gördüğü eskatolojiye inandırmak için kurgulanmış…

Filmin ana konusunu hatırlayın. Bir yerde büyük zenginlik ve servet içinde yaşayan Cüceler (senaryo sahiplerine göre Beni İsrail), krallarının altın ve iktidar hırsı (dünya hırsı) yüzünden tüm halkların öfkesini üstlerine çekmeleri sonucu, yurtlarını terk etmek zorunda kalırlar. Dağın Kalbi denilen mücevher ve mağaralar dolusu altın Ejderhanın (Yani Yüzüklerin Efendisi olan İblis’in) kontrolüne geçer.

Bu arada elden ele dolaşan yüzük sembolü de şeytani iktidar hırsını temsil eder. Ona sahip olan, iktidar hırsına kapılan nerede ise insanlıktan çıkar. Uzun bir zaman geçer. (Nitekim Yahudilerin yurtlarından sürülmelerinin üzerinden iki bin sene geçtikten sonra gelip eski yurtlarında bir devlet kurdular. Şimdi tüm Ortadoğu’yu istiyorlar)

Bu, anlattıklarım Yahudi eskatolojisidir. Onlara göre kıyamete doğru yeniden Yeryüzü Krallığını kurup tüm dünyaya hâkim olacaklar. (Cüleler= Yahudiler, yani en az olan ümmet) Gerçi bugün hakikaten yeryüzünün krallarıdırlar ama bununla yetinmiyorlar. Yani dünyanın en büyük beş ülkesi bütün güçleriyle onlara hizmet ediyor. Esasında öngörüleri bir parça tahakkuk da etmiş. Ama onlar illa da toprak istiyorlar.

Tüm Ortadoğu’yu… (Senaryoyu yazanlar “az olanlar” olarak Yahudileri almışlar ama yanılıyorlar. O son savaşta ez olanlar galip gelecek ya, bunu Yahidiler olarak yorumluyorlar. Hâlbuki “az”den murat müminlerdir. Nitekim bir rivayette var, “İsa Deccalin ancak dizine gelir, ama onu öldürür” diye. Deccallin taraftarlarının çokluğu ve azametli heykelleri yanında inanların bir avuç olacağı ama gelip geleceğini böyle sembolize etmiş geçmiş nebiler)

***

Müslümanların da bir eskatolojisi var. Bize asla yalan çıkmamış nebinin verdiği ihbarâta göre biliyoruz ki, kıyamete doğru Deccal çıkacak. Bu deccal yeryüzünde inkârı ulûhiyeti yayarak, beşeri tanrısından koparacak ve fitne yeryüzüne dağılacak. Zulüm ve adaletsizlik dünyayı saracak. İnsanoğlu Rabbine karşı nankörlükte had safhaya varacak. Haram olan her şey trend olacak. Bütün imkânlar ve medeniyet nefislerin doyurulmasına hizmet edecek.

Bu hal insandaki hırsı azdırdıkça azdıracak ve dünya zir u zeber olacak.  (Nitekim bu inkârcı medeniyet, iki dünya savaşıyla, gayzını öyle bir kustu öyle bir kustu ki, bütün insanlık tarihi boyunca yaşanmış tüm savaşlarda kaybedilen canlar kadar insanı (100 milyon insanı) iki savaşta telef etti.)  İblisin ve onun hizmetkârları (siyaset, medya, sanat ve benzeri aracılar) tarafından sınırlarından taşırılmış insanlık, tam gemi azıya almışken, Müslümanlar içinde Mehdi çıkacak ve Deccal in İslamlar içinde yapmış olduğu tahribata dur diyecek. Mehdi en birinci vazifesi olan imanları takviye Müslümanları yeniden tevhit sancağı altında birleştirmeye kalkışınca

Deccal tüm imkânlarını devreye sokarak onu durdurmak isteyecek.

Ancak bu kolay olmayacak. Çok zor ve çetin savaşlar yaşanacak. Bu savaşların arkasında Yahudiler olacak. O kadar büyük fitne çıkaracaklar ki sonunda taşlar bile onları ele verecek. Yahudi mağlup edilip kazınmadıkça fitne dinmeyecek. Bu savaşların en büyüğü ve en güçlüsü, insanların ekseriyetinin telef olacağı en büyük savaş (melahime savaşı) Amik ve Dabık ovalarında yaşanacak. Bu savaşlarda Müslümanlar büyük zayiat verecek.

Önceleri büyük kitleler halinde yurtlarını terk edep kaçacaklar. Kalıp direnenlerin hepsi şehit edilecek (ki o şehitler, ‘Afdaluşşüheda’ olacaklar).  Sonra dürt bir yandan müminler o bölgeye gelerek deccal ordularına karşı direnmeye başlayacaklar. Büyük acılar, mağlubiyetler ve kayıplar yaşandıktan sonra ehl-i beytten bir zat çıkacak, liderliği ele alıp dağınık haldeki Müslümanları toparlayarak yeniden saldırıya geçecek. Ve Deccal ordularını dağıtacak. Tam o anda Mesih çıkacak ve Mehdi’nin imdadına yetişecek. Mesih Deccalı öldürecek ve kırk yıl boyunca insanlık, tamamen kaybedilmiş adaleti yeniden tesis edecek ve kurtla kuzu birlikte yayılacak.

Sonra tekrar hızlı bir mağlubiyet dönemi gelecek ve yeryüzünde inanan kalmayacak. Kıyamet de kâfirlerin başına kopacak…

Evet, bu da bizim eskatolojimiz; yani Müslümanlara göre kıyamet öncesinde yaşanacaklar…

Bu tür meselelere üç şekilde bakılabilir.

Birincisi; hiçbir eskatolojisi olmayan, yani bir ahiret senaryosu olmayanların bakışıdır. Onlar meydana gelen hadiselere dair bir ön bilgileri olmadığı için, gelişmeleri akıl ve teknik imkânları nispetinde değerlendirip ona göre bir karar verirler. O tür milletler, ayakaltında kalmaya mahkûmdurlar.

İkinci grup; meseleye iman noktasından bakar. Hiçbir tedbir almayı akıl etmez. İman etmiştir nasıl olsa o hadiseler olacak. Öylece gelişmeleri takip eder. Ama inanır. Geçmişten geleceğe bakar. Ve der ki madem haber verilmiştir öyleyse olacaktır. Kendisinin bir şey yapması gerektiğini düşünmez. Çoğu Müslüman bu kategoriye giriyor. Mehdinin geleceğini biliyor, Mesih’in geleceğine inanıyor. Ama onların ortaya çıkmalarını sağlayacak hadiseleri tahmin edemiyor. Dolayısıyla metinleri de tam okuyamıyor. Ancak hadise olup bittikten sonra “haa bu buymuş” diyor, diyebiliyor.

Bu gurubun da bek olaylara müdahil olması düşünülemez. Yani birileri çıkıp o hadiselerin yapma olanlarını önlerine koysa, bunun gerçek olup olmadığını bilmez. Çünkü bu insanlar, sembol ve temsil dilinin kullanıldığı gaybi haberleri kendi zamanlarına aktarırken, bir arayüz dil kullanmak gerektiğini bilemezler.

Bu zamanda o hadiseleri nasıl anlamamız gerektiği konusunda en sağlıklı “arayüz dili” oluşturan Bediuzzamandır. Beşinci Şua, Mucizat-ı Ahmadiye Risalesi(19. Söz), Emirdağ Lahikası ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi gibi eserlerinde Hz. Peygamberin geleceğe dair sözlerini bugün nasılanlamamız gerektiği hususunda ciddi açılımlar yapmıştır. Geleneksel islam düşüncesinden gelenlerin ona itirazlarının altında onun kullandığı bu arayüz dil var. İşta bakın etrafınıza onun dilini çözemeyenler hala şurada burada bir mehdinin çıkmasını bekliyorlar ve bu yüzden de Mehdilerden geçilmiyor. Oysa o, mehdileri dörde kadar çıkarıyor. Onun vazifelerini bir tek şahsın yapmasının mümkün olmadığını, bunun bir program olduğunu ve beli safhaları bulunduğunu tam günümüz diliyle aktarıyor.  Eskiden cemiyet ve cemaat fikri gelişmediği için, insanların kıyamet öncesinde çıkacak şahısları anlaşılmayacak şekilde tarif ettiklerini, dönemin teknik imkân ve vasıtalarını onların şahsî meziyeti saydıkları için hadiselerin gizlendiğini söylemiştir.  Mehdiyetin asıl görevinin, imanları kurtarmak ve takviye etmek olduğunu da hatırlatan Bediuzzaman, milletin asıl Mehdi ile beklediği (askeri alanda çıkacak) eli kılıçlı mehdiyi birbirine karıştırdığını izah ediyor…

Ama Müslümanlar olarak biz kendi eskatolojimizi tam anlayamadığımız için bugün islam dünyası mehdilerden yıkılıyor. Oysa hem mehdi (as) hem İsa (as) kendileri bile başlangıçta o şahıs olduklarını bilmeyecekler.

Hadiseler olup bittikten sonra müminler iman ferasetiyle bilecekler ki o Mehdi imiş veya İsa imiş.

O yüzden diyebilirim ki Müslümanlar, kendilerine bildirilmiş hadiseleri önceden okumayı bilemedikleri için bugün, bunu bilen ve ona göre tedbir alanlara karşı zebun olmuş durumdalar.

Üçüncü grup ise, bugünde durmuş, geçmişin hadiselerine bakarak geleceği okuyan bir guruptur. Batının yaptığı ve hakkını da hakkıyla verdiği budur. Bizde metin bozumu geleneği yoktur. Yani elimizdeki metinleri yıkıp yeniden inşa etmek gibi bir gelenek olmadığı için, hadis metinlerini ve rivayetleri, ciddi manada çözüp yeniden inşa edemiyoruz. Ve dolayısıyla güne getiremiyoruz.

Amma batı ve özellikle Tevrat etrafında gelişmiş gizemcilik, diyebilirim ki 40- 50 yıl dünyanın önünde gidiyorlar. Hadiseleri iyi okudukları için, ihbarları da iyi değerlendiriyorlar.

Bugün DEAŞ, İŞİD, Taliban ve diğer tüm terör örgütleri, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP= Yahudilerin istediği arazileri, onların rahatlıkla alabilecekleri hale getirme projesi. Irak halledildi, , Suriye tamamlanmak üzere, Mısır zaten kayığa bindirilmiş durumda, Arabistanın da yavaş yavaş başı ağrıtılmaya başlandı. Diğer küçük devletleri de zaten çantada keklik) sonra Türkiye ve Ürdün  ) çerçevesinde oluşturulmuş yapay örgütlerdir. Çoğunun da hadislerde yeri vardır. Adamlar, vakti geldiğinde ortaya çıkacağını sandığımız olayları önceden kurgulayıp bizim aleyhimize kullanmayı biliyorlar.

Peygamber efendimiz tarafından bize tavsiye edilmiş ve Şafiiler tarafından sabah namazından sonra tekrar edilen bir sığınma duası var. “Allahumme ecirna min fitneti ahirrazaman, allahumme ecirnâ min fitneti Mesihiddeccali ves-süfyan” der. (Allah’ım! Ahir zaman fitnesinden sana sığınırız. Allah’ım! Mesih gibi görünecek deccaldan ve Müslümanlar içinde çıkıp sureti haktan görünüp aldatacak Süfyandan sana sığınırız!)

Duanın bizi istianeye çağırdığı, Deccalın kendisi değil, Mesih gibi görünecek olanlarıdır! Buraya dikkkat edin. Duanın bizi kendisinden Allaha sığınmaya çağırdığı Mesih maskesi giymiş Deccaldır, Müslümanları kurtarmaya gelmiş gibi görünen “Halaskar” zannedilen deccallardır! Yoksa mümin zaten Deccalı tanır bilir ve bulaşmaz.  Çünkü tanrı tanımaz bir münkirdir o!

İşte bakın önümüze konulan örgüt ve cemiyetlere. N ekadar da suret-i haktan görünüyorlar. Ne kadar da rivayetlerdekine benziyorlar. Ama değiller. Rivayetlerde Kahkah diye birinden söz edilir. O sembol bize diyor ki aman dikkat, sizi Mesih diye kandırabilirler, sizi Mehdi diye kandırabilirler. Çünkü onların hakikisi gelmeden önce bir yığın sahtesi ortaya çıkacak ve müminleri kandıracak!

Bugün yaşanmakta olanlar böyledir. Allah hepimize iman feraseti versin.

İmdi ben fakir derim ki,” ben Mehdiyim” diyenler birer kurgudan ibarettir, ben Mesih’im diyen cinlenmiştir. Bu insanları ortaya çıkaracak hadiseler henüz başlamadı. Elbette deccal bugün de insanlığı kavuruyor, dört bir yanda fitnesini yayıyor. Mehdinin asıl vazifesi olan iman ve ihya işini yapanlar da çıktı. Zaten o iman ve küfür mücadelesi yaşanıyor. Fakat halkın beklediği ikinci belki üçüncü derecede vazifeli olan mehdidir ki savaşlarda ortaya çıkacak. Mesih dahi ona imdada gelecek Hristiyanî bir kuvvetin şahs-ı manevisidir. Başlarındakinin Hz. İsa olduğu çok sonra bilinir veya bilinmez

Çünkü “günlerin sonu”nda yaşanacak büyük savaş, dinlerin değil, iyelerle kötülerin, iman ile küfrün savaşı olacaktır. Bu savaşta, mümin Hristiyanlar ile mümin Museviler de mümin Müslümanların yanında yer alacak! Yani o savaş Küfür Milleti ile İman Ehli arasında yaşanacak. Ahuramazda ile Ehrimen Savaşı, Rahman ile Şeytan savaşı…

Dolayısıyla ey millet hadiselere öyle bakmak ve doğru okumak lazım. Akis takdirde bugün ve dün olduğu gibi yarın da BOP çerçevesinde önümüze konulan projeleri hakikat sanıp aldanmaya ve telef olmaya devam ederiz… Allah korusun.

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir