Omurga ve Omurgasızlık

Ben şu fitne ateşi tutuştuğundan bu yana –hata daha tutuşmadan önce- su ateşe dökmeye çalıştım.

Ümmetin iki yakasını yeniden bir araya getirmek için teenni ile hareket ettim. Yalakalığa yakın yalvarmalar yaptım. Her iki tarafı da yanlışlarını görmeye çağırdım. Hem de iki tarafın nezdinde itibarımı zedelemek pahasına!

Ama birileri bunu ısrarla “kendini gizlemek” diye anlamak istiyor. Özellikle cemaate mensup olduklarını sanan bir kısım aklı evvel ahmaklar, beni omurgasızlıkla, korkaklıkla, bu kadar zulüm varken sessiz kalmaklıkla suçluyorlar. “Neden bizim yanımızda durmuyorsun” diyorlar. Sanki mübarekler hak ve hakikat kürsüsünde oturuyorlar da biz de zulam köşkündeyiz! Dinime dahl eyleyen bari müselman olsa!

Ben 25 yıl sizin yanınızda durmaya çalıştım. Hatta şyu vakte kadar… Ama siz bir kere bile beni kendi yanınızda görmek istemediniz. Liboşlara, hötürü hötlere, dinsizlere, masonlara, din düşmanlarına mavi boncuklar dağıttığınız zamanlarda bile beni bir etkinliğinize katmadınız. Sizden olup olmadığım şimdi mi aklınıza geliyor?

Siz şu rezil hale düşmeden önce hangi Müslümana elinizi uzattınız? Her türlü İslam düşmanına karşı şirinlikler dağıtırken, ne zaman bir Müslümanın başını okşadınız. Sizden başka Müslüman mı vardı ki bu memlekette ilgilenesiniz? Siz ne zaman adil oldunuz kardeşim?

Biz sizi bir dini cemaat olduğunuzu sandığımız için seviyorduk. Sizin bizi yok saydığınız zamanlarda bile biz sizleri İslam’a ve dine hizmet ediyor sanarak sevdik. Canımızdan veremesek de malımızdan verdik, vaktimizden verdik, kaygımızdan verdik, sizi hep destekledik. Çoluğumuzu çocuğumuzu size emanet ettik. Evlerinizde o masum zihinlere uyguladığınız akıl almaz kayırmalar ve dışlamalara rağmen, biz yine de onları sizlere emanet etmekte beis görmedik.

Çünkü biz sizi cemaat biliyorduk. Hakka, hukuka, imana, dine hizmet eden bir cemaat! Meğer siz bir kulüp imişsiniz! Meğerse gizli, saklı bir parti imişsiniz. Bizi yanılttığınızı bile uzun sür size yakıştıramadık!

Kusura bakmayın. Bu millet bu cemaatten hiçbir şeyini esirgemedi. Bunu da Allah için yaptı din için yaptı, rıza-yı bari için yaptı. Vatan, millet, sakarya için yaptı.

Ben ise cemaatin ürettiği insan tipinde, “vatan sevgisi” yok diye yaklaşık, 7-8 yıldır tepiniyordum. Bunu en üst katta oturanlara söyledim! “Vatan sevgisi imandandır. Sizinkilerin imanı, vatan sevgisini içermiyor” dediğimde daha bu meselelerin esamisi okunmuyordu…

Ben Ak Parti’ye, kurucu ekibin geldiği köken itibarıyla –yeterince demokrat olamazlar- diye en baştan itibaren karşı çıktım. O yüzden muhalif oldum. O yıllarda, siz kucak kucağa memleketin imkânını paylaşıyordunuz. O zaman bir beis görmüyordunuz. Beni ve rahmetli Ömer Lütfü Mete’yi Ak Partiye en azından sempati ile bakamaya ikna eden Musa Yetimoğlu olmasaydı belki hala da muhalefet etmeye devam edecektim. Şimdi o da muhalif…

Sonra, ikinizin can ciğer kuzu sarması olduğunuz, memleketin imkânlarını birlikte höpürdettiğiniz dönemlerde, size uyarıda bulunmuştum. (13 Eylül 2008 tarihli yazım) Güya Rejime karşı yürüttüğünüz mücadeleyi, Referandumdan sonra birbirinize yönelteceğinizi yazdığımda, siz iktidar nimetlerini yemekle bürokrasi kürsülerini paylaşmakla meşguldünüz! Buna rağmen ben hep iktidara yüklendim, “Sakın Cemaatle kavga etmeyin. Sizi kavga ettirecekler. Bu sizin sonunuz olur!” diyerek uyardım. Ben sanmıştım ki cemaat mazarratlık yapıyor. Meğer siz muzırmışsınız!  Hep diyordum ki “Cemaat ne kadar haksız da olsa ona iyi davranmalısınız. İçinizdeki cemaat düşmanlarının söylediklerine kulak asmayın! Çünkü bu ittifaktır iktidarı size getiren. Ve bizim de bu iktidara ihtiyacımız var!” diye.

Tabii ben bu ikazları yaparken, iktidarı siyasi parti, sizleri de bizden bir cemaat sanıyordum. Meğerse siz de bir parti imişsiniz!

Gerçi, siz bizden olmadığınızı her zaman gösterdiniz de biz anlamadık! Birçok mesele var ki yazamıyorum! Yazmıyorum!

Ben Cemaatin şahsı manevisine “davut” –D, küçük-  demiştim. İktidara ise –bir numaranın halinin Talut’a benzerliğinden dolayı-  “talut!” demiştim.

Talut ile Calut kavgası Kur’anda geçer. Talut ile Hz. Davut kavgasını ise Tevrat aktarır. Ben dedim ki “Madem ki Kuran-ı Hakimimiz, Talut ile Davut kavgasından söz etmiyor, öyleyse inşallah bizim “davut”umuz ile “talut”umuz kavga etmezler!”

Ama ettiler. Demek ki, ey “davut” yanlıları sizde geçerli olan Kur’an ahkamı değilmiş. Tevrat ahkâmı imiş ki “davut”unuz , “talut’a savaş açtı. O Talut ki Davut’a kızını vermişti. Yan iktidarını sizinle paylaşmıştı. Ama bir de gördü ki “davut” kraldan çok krallık yapıyor. Araları bozuldu. “davut”, gittiği Amalika”da, Amalik hükümdarının hatırı ve talebi üzerine kendi kavmine savaş açtı! En az dört kere. Ve hala da o savaşlar devam ediyor.

İmdi, başkası adına kendi halkıyla savaşanlar dürüst, yiğit, demokrat ve mazlum oluyor… Biz ‘davut’a ve taraftarlarına  “Bu yanlıştır, bu hatadır, kendi kavminize karşı savaşmayın. Bu ülkeye bir şey olursa İslam mesnetsiz kalır! Hem bir gün gelir size lazım olur” deyince “zalim bir iktidarcı!” oluyoruz öyle mi?

Size bir şey söyleyeyim, en kötü siyasi iktidar bile, iktidarı bütünüyle ele geçirmiş cemaatten insaflıdır! Çünkü her siyasi ekip bilir ki iktidara gelmek için insana muhtaçtır. Ama sizin kibriniz, gururunuz, insana olan ihtiyacınızı görmeye bile mani oldu!

Hani siz bir iman hareketi idiniz?

Hani siz bir hizmet hareketi idiniz?

Han isiz Allah için hicret ediyordunuz?

Biz de büyülenmişçesine o söylemlerin pişinde koşar, gözyaşlarıyla sizi alkışlardık! Bunlar Allah dostlarıdır. Bunlar öncülerdir, önden giden atlılardır, diye hiç kusur görmezdik. “Bunlar, bu vakte ermiş sahabelerdir”, derdik. Kusur görsek de kendi niyetimizin batılılığına veriyorduk!

Ama şimdi görüyorum ki basbayağı niyetini gizlemiş bir parti bir kulüp imişsiniz. Saklı ajandaları olan bir kulüp! Kulüp kalp birlikteliğini de içerdiği için tercih ettim.

Ve şimdi diyorsunuz ki biz masumuz. Kendi masumiyetinize karine olarak da iktidarın zulmünü gösteriyorsunuz. İktidarın zulmüne dikkat çekerek, kendi mazlumluğunuzu ve masumluğunuzu ispat etmeye çalışıyorsunuz!

Hayır, hayır beyler! Artık maske düştü. Elbette ben cemaatin kahir ekseriyetinin hak ve hakikat üzere, ehli iman ve ehli salah olduğuna inanıyorum. Zerre kadar şüphem yok. Ve ekseriyetiyle de mümin olmak hasebiyle kardeşiz. Çoğu da mübarektir! Ama o mübareklerin, artık cemaat üzerinde kullanılmaktan başka bir etkileri kalmadı. Ben öyle tahmin ediyorum ki hocanın da bir etkisi yok artık. Cemaatin koca gövdesi, menhus bir kudret tarafından sevk ve idare ediliyor. Hem de Müslümana karşı…

İktidar umurumda bile değil. Bir gıram nimetni de görmedim faydasını da. Ben bu kavga başladığında “Eğer cemaat ile siyasi ekip arasında tercih etmeye zorlanırsam cemaati tercih ederim” diye aleni yazdım. O sözümde duruyorum. Ama tabii siz cemaat oldukça! Şimdi diyorsunuz iktidar zalim! Peki siz cemaat misiniz kulüp mü?

***

AK Parti ile macerama gelince. Ak Parti iktidar olur olmaz, birileri benim varlığıma bile tahammül edemedi. Üç yıl herhangi bir gazetede çalışmama bile fırsat verilmedi. (Akit hariç. Allah onlardan ebeden razı olsun! Oraya gitmeyi ben ertelemiştim!). Oraya buraya yöneldim.  Sonra Ak Partinin tepe noktasına yakın bir dostum beni uyardı ve “Kimsenin başını derde sokma, git evinde otur. Çünkü kim seni alıp çalıştırsa, onun işini bitirirler!” dedi.

Gittim evimde oturdum. Emekli maaşıyla geçinmeye çalıştım. Olmadı, tekrar Ali Müfit Gürtuna’dan iş istedim. Onda da bir müddet çalıştım. Ta nihayet 2007’de Bugün gazetesinde bir iş bulabildim. Sonra “cemaatten biri”  genel yayın yönetmeni oldu. İlk iş olarak, benim işime son verdi. Gazeteyi de ne kadar… varsa onlarla doldurdu!

O zaman da uyanmamıştım. Sizin müminleri değil onun karşıtlarını sevdiğinizi… gayret ve gözyaşlarınızın bizim için değil onlar için olduğunu… anlayamadım!

Babam ölüm döşeğindeydi. İzin alıp memlekete gitmiştim. İnternetten öğrendim çıkarıldığımı. Vatandaşa dedim ki, “duydum ki beni de çıkarıyormuşsunuz. Kabul ediyorum. Öyle bir şey varsa çıkışımı verin. Ben sonra gelip çıkışımı alırım! Burada babamla kalmak istiyorum. Çünkü son demlerinde!”

“Hayır” dedi, “gel!”. O gün Cuma idi. Uçakla dönüp geldim. Ertesi sabah çıkışımı elime tutuşturdu. Meğerse bu keyfi yaşamak istiyormuş! Bu adam hala da başrollerde oynuyor. (Esasında kulübün tüm yayın organları böyle tiplerin elinde. O yüzden de cemaatin başı dertten kurtulmuyor ya!)  Bu kadar büyük bir adiliği dahi onun şahsi kusuruna verdim, sizin anlayışınızın zaten böyle demedim!, şimdi neden bu insanların yanında yer almıyorsun, diye hak hukuk dersi veriyorlar! Ha bire bana “Hidayet Karaca, Mehmet Baransu içerde! Dumanlı içeriye alınıp salındı. Bir tek şey yazmadın!” diye sitem ediyorlar.

Ben onların neler yapıp yapmadığını bilemiyorum ki. Çünkü ne yapıp yapmayacağınıza emin değilim!

Haaa eğer kulüp, şimdi kendi mağdurları üzerinden bir duygusallık yaratmak istiyorsa karnım tok. Çünkü ben 27 yıl bilfiil gazetecilik yaptım. Hem Zamanın hem CİHAN’ın ilk yapılanmalarında emeğim ve hakkım var. Bir kere evet bir kere Cihan’ın veya Zamanın, mağdur edilmiş bir gazeteci için iktidarla arasını bozduğuna şahit olmadım. Şimdi ne hakla benden bunu isterler! Üstelik de zaten aramın pek de hoş olmadığı bir iktidarla.

Bir baksınlar bakalım iktidar, hangi iyi gününde beni yanına çağırmış. Mamafih bundan hoşnudum! Çünkü iktidara uzak durmak istediğimi yazabilmek açısından bana daha esem geliyor. Ama kusura bakmasınlar bir zalim için bir diğer zalime(!) Anteplilerin tabiri ile harrik çekemem!

Efendiler, sizinkiler içeri düşünce mi insanlık alıklınıza geldi? Geçin bunları. Cemaatin birilerine insanlık dersi, vefa dersi, sahiplenme dersi vermeye hakkı yoktur. Sizin cemaziyel evvelinizi bilmesek yutturabilirsiniz.

***

Ben hiçbir zaman meseleyi bu kadar seviyesiz derekeye düşürmedim. Böyle seviyesiz bir yazı yazmadım. İnşallah da son olur! Bendeniz, sürekli üst perdeden, ümmetin bu iki kesimini barıştırmak ve yatıştırmak için çabaladım. Benim bu çabalarımı omurgasızlık, korkaklık, arpadanlık, hükümetten yararlanmaktan dolayı sesiz kalmaklık olarak lanse ettiniz. Beni tahkir ve tazip ettiniz. Bu vakte kadar da yutkundum, sustum, sessiz kaldım. Eğer ben ‘Haber7’ adına ayıp olmayacağını bilseydim, ne kadar para aldığımı söylerdim. Ama bu rakamı şu müessesenin itibarına yakıştırmadığım için susuyorum!

Fakat şuna emin olan, kınadığınız bu insanlar, sizinkilerle kıyaslanmayacak kadar şerefli! Bakın yazılarıma, sayısız kere ve hem de zaman zaman insaf ölçülerini aşacak şekilde iktidarı kınamışım, eleştirmişim ve sizleri de –şimdi anlıyorum ki haksızlık etmişim- savunmuşum.

İktidara, ”bunlar paralel diye sen zulüm yapamazsın!”, “Sen de her zaafını paralel masalıyla örtemezsin”, “Sen iktidarsın, kin ve nefretle hareket edemezsin!” “Adaletten ayrılamazsın, böyle bir hakkın yok!”, “Bunların paralelliği senin malı götürmediğini göstermez!” (ve daha nice…) ağır ifadelerle iktidarı eleştirmişim ve bu site o yazıları yayınlamış. Sizin şimdi müstemleke basınından daha beter hale gelmiş mevkuteleriniz, efendilerinizin ayıplarını yüzlerine vurmaya tahammül eder, sayfalarını açarlar mıydı?

Ben itibarımı dahi yerlere sererek, sizleri savundum, sizin bana yakıştırdığınız aşağılık nitelemelerin tamamını sizlere iade ediyorum. Fakat terbiyesizliğiniz yüzünden terbiyemi bozmayacağım! Ben yine ümmetin selameti adına, sizlere yapılan haksızlıklara karşı duracağım. Ama sizin yanınızda yer almam, almayacağım.

Çünkü “davut” şu anda Amelik hükümdarına şirin görünmek için halkı ile savaşıyor! Ben o halkın içindeyim ve ülkeme savaş acımış olanla da savaşırım! Önce ‘davut’, halkına karşı başlattığı savaşı bıraksın. Sonra sığındığı o kaleden çıkıp bağımsız düşünebileceği bir alana çekilsin. Yakında, zaten Amelik komutanları onu istemeyecekler –hep sizinkiler kehanette bulanacak değiller ya!-  O zaman belki aklı başına gelir! Önce ‘Davut’ olsun, halkının menfaatinin yanında yer alsın, biz yine onu sırtımızda taşırız. Evet, önce halkı ile savaşmayı bıraksın! (Bu sözümün ne anlama geldiğini bilmesi gerekenler biliyor!)

Kulübün şu andaki tüm çabaları Zion’a hizmettir, Arz-ı Mevud’a hizmettir, Neoconcu İblislere hizmettir. Amerika’ya bile değil. Siz zannetmeyin ki Amerikan menfaatleri içindir çabaları. Esasında Amerika da ikidir. Biri Washington merkezli Hıristiyan Amerika, diğere Newyork merkezli İblis Amerika. Bunlar iblis olan Amerika’ya hizmet ediyorlar! Çoğu kullanıldığının bile farkında değil!

Bir de kalkmışlar bize vatan millet sakarya, vefa, omurga dersi vermeye kalkışıyorlar.

Yıllarca dinin belini kırmış, milletin ve evliyanın lanetini almış CHP ile işbirliği yapacaksın bu omurgasızlık değil, “yapmayın, bir şahsa duyduğunuz öfkeden dolayı memleketi ateşe vermeyiniz!”  deyince omurgasızlık oluyor!

Daha düne kadar iktidarı PKK ile işbirliği yapıyor diye eleştirirken, gidip PKK ile iş birliği yapmak omurgasızlık değil, “bu eşkıya güruhu ile ne işiniz var kardeşim!”  demek omurgasızlık oluyor!

Ne kadar din devlet ve vatan düşmanı varsa güya dindar bir cemaat olarak gidip onunla işbirliği yapmak omurgasızlık değil, “bu size yakışmıyor dostlarım!” demek omurgasızlık oluyor!

Evet, hakikaten omurgasızım bir yönüyle!  Gerçek mahiyetinizi gözümüzün içine soktuğunuz halde, sizi hep sureti rahmanda görmekle omurgasızlık yaptım diyebilirim!

Ne kadar kendinizi zavallı hale düşürdünüz! Bir iktidarın zulmünü, kendi masumiyetinize gerekçe yapacak kadar!

Maskeniz düştü zira! İktidarın zalimliği sizi masum kılmıyor.

Hem siz bilirsiniz, duymuşluğunuz vardır: “Beşer zulmeder amma geri palanda kader adalet eder!”

Başınıza gelenler bir hak edişten başka bir şey değil!

Nasıl yıllarca milletin parasını toplayıp batıranlar helak olmuşsa, siz de helak olacaksınız! Zira siz sadece mal mülk toplamakla kalmadınız. Milletin himmetini, hülyasını, umudunu toplayıp çar çur ettiniz. Daha neler gelecek başınıza kim bilir!

Omurgasızlık budur işte asıl!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir