Barış Kapıda başlıklı yazımın son paragraflarıyla ilgili birkaç e-mail aldım. Anlaşılıyor ki bazı Şii kardeşlerimiz, alınganlık yapmışlar. Onları dinlemek ve görüşlerini sizinle de paylaşmak istedim. Önce ben ne yazmışım onu görelim:
“…Benim bir telaşım var ki söylemeye bile korkuyorum. Acaba bu ümmet hala mı fatura ödemeyi tamamlayamadı diye! Çünkü bu yolda harici ve dâhili çabalar olduğunu, hissediyorum.
O fitne eğer durdurulmazsa -ki inşallah itidal hâkim olur- korkarım ki İslam Birliği açısından PKK’dan bile daha yıkıcı ve acı olur… 1400 yıldır çözemediğimiz Şii -Sünni zıtlaşması zebella bir azmana dönüştürülmek üzere… Giderek, dini köklerinden de kopan Şii gençlik, maalesef yeterli fay enerjisi biriktirmiş durumdadır. Nasıl Ali’siz Alevilik icat ederek, dindar Alevileri de ateizmin kucağına atmak istemişlerse, şimdi de elbirliği ile Şii gençleri öfke ve intikam ateşi ile örgütleyip İslam ittihadının karşısına koyacaklar gibi görünüyor. İnşallah içlerindeki basiretli âlimler bunu görürler de yeni bir Siyonist oyuna düşmeyiz!
Öyle hissediyorum ki İslam yurtlarında birlik ve beraberlik istemeyen yerli ve yabancı güçler bu kere de Caferi Kardeşlerimizi kışkırtarak, onlar üzerinden yeni bir mağdur yaratmak ve bir kere daha İslam Dünyasını kendi içinden vurmayı deneyecekler! İnşallah yanılıyorumdur…” (Barış Kapıda)
Gelen maillerin ilki şöyle:
“haber7.com’ daki “Barış Kapıda” adlı yazınızı okudum. İlk başta sıradan bir yazı gibi gelse de, sonuna gelince asıl yazmak istediğiniz ortaya çıkıyor. Hani şu halk tabiri ile ağzınızdaki baklayı çıkartmış oldunuz.” Giderek, dini köklerinden de kopan Şii gençlik, maalesef yeterli fay enerjisi biriktirmiş durumdadır. Nasıl Ali’siz Alevilik icat ederek, dindar Alevileri de ateizmin kucağına atmak istemişlerse, şimdi de elbirliği ile Şii gençleri öfke ve intikam ateşi ile örgütleyip İslam ittihadının karşısına koyacaklar gibi görünüyor. İnşallah içlerindeki basiretli alimler bunu görürler de yeni bir Siyonist oyuna düşmeyiz!” diye yazmışsınız.
Bizim öfkemiz sadece emperyalizm ve Siyonizm’e dönüktür. Ne olursa olsun emperyalizm ve Siyonizm’den başka bir düşman tanımayız. Bu yazıyı hangi niyetle yazdınız, kalbinizi yarıp bakamayız ama “dini köklerinden de kopan”tabiri ve ” İnşallah içlerindeki basiretli alimler bunu görürler de yeni bir Siyonist oyuna düşmeyiz!” tabiriniz kibrin göstergesi gibi geldi bana. İyisi mi siz Sünni bir düşünür, abimiz, kardeşimiz olarak Sünni basiretli âlimlerimize ve dininden kopmuş Sünni kardeşlerimize tavsiyelerde bulunun. Biz her ne olursa olsun Sünni bir kardeşimizi kafir ilan edip canını, malını, namusunu helal görmeyiz. Ama maalesef böyle gören Sünni âlim ve kardeşlerimiz var ve bunların sayısı günden güne artıyor… (Cenk Süha Tatlıses)
Cenk kardeşimin, itidal ve İslami hassasiyet taşıyan maili için teşekkür ediyorum. Her ne kadar, bir tür niyet okuyup, Şii düşmanlığı yaptığımı ima etmeye çalışmışsa da mahzuru yok.
Öyle sanıyorum ki, Cenk kardeşim, benim en büyük hassasiyetimin İslam ittihadı olduğunu hissetmemiş. Aynı çatı (Kitab ve Sünnet/Ehli beyt) altında olduğumuzu gösteren deliller ve emareler varken, meslek ve meşrep farklılıklarını dilime sakız yapmadığımdan; ayrılıkları dikkate almayan yaklaşım ve yazılarımdan haberdar değil. O yüzden de, ‘birilerinin Şii gençleri igva etmeye çalıştığını’ söylememi, Şii düşmanlığı sanmış!
Tam aksine. Ben sürekli her iki tarafa da çağrıda bulunarak diyorum ki ”Ey Sünni kardeş, Alevi’yi ve Şii’yi hakiki kardeş bilmedikçe, onu da kendin gibi hakiki mümin görmedikçe, İslam’ın bekası için olmazsa olmaz şart haline gelen ümmetin birliğini sağlayamayız”
Ve keza diyorum ki “Ey Şii veya Alevi kardeş, hulefai raşidine adavet üzerine bindirilmiş bir meşreb olamaz. Tarihte yaşanmış elim bir vakaa, daha sonraki tüm hadiseleri ve ilişkileri bozamamız ve bozmamalı. Hadiselerde kader-i ilahinin de payını görün!”
Ve keza anlatmaya çalışıyorum ki, “Nur talebeleri, Uhuvvet ve İhlas risalelerinde geçen kardeş ve dost kavramlarını, tüm Müslüman cemaat ve bütün İslam kavmini içine alacak bir ufuk ve anlayışla okuyup hissetmedikçe, o risalelerin hakkını vermiş olamayız”
Biz eski üslup ve yaklaşımlarla, can acısı ve bir takım kötü hatıraların yürek yangınlarıyla söylenmiş o eski basma kalıp sözleri ve yaklaşımları tekrar ederek, İslam birliğini kuramayız. Acaba Şiilerle Sünniler arasında devam edegelen anlaşmazlık, Alman -Fransız husumetinden daha mı büyüktür ki, onlar ehl-i ilhad iken barışıp birliktelik kurabiliyorlarken, biz ehl-i hak Müslümanlar aramızdaki sayısız benzerlik ve birlikteliklerimize (Rabbimiz bir, peygamberimiz bir, öncülerimiz bir, Kura’an’ınız bir, kıblemiz bir, medeniyetimiz bir, dinimiz, coğrafyamız bir …) rağmen basit meşrep ve meslek farklılıklarını gerekçe edinerek birlik kuramıyoruz. Bu İslam’a ve Müslümana yakışıyor mu?
Birileri sürekli eski yaraları kaşıyıp eski husumetleri tazeliyor. Biz de onlara kanıp her seferinde ‘tilkinin kuyruğu değmişti değmemişti’ tartışmalarıyla eski toplumsal yaralarımıza tuz atıyoruz. Oysa istikbal semasından doğmaya başlayan İslam’ın fecr-i sadıkı, bizi derhal bu çekişmeleri bırakmaya zorluyor. Aksi takdirde bu asrı da ıskalayacağız ve geleceği haber verilmiş o istikbali ıskalayacağız!
Evet, o fecrin, güneş olup üzerimize doğması için, tüm eski ayrılık sebeplerini bir tarafa bırakmamız gerekiyor. Hem şartlar ve karşımızdaki çetin düşmanlar, acil şekilde el ele vermemizi zorunlu kılmıştır. Rahmetli Humeyni‘in bir ifadesiyle “Biz kendi aramızda elimiz şöyle bağlayalım böyle bağlayalım diye tartışıp dururken düşman gelip o elleri kesiyor.”
Oysa Kuran’ın sonsuz tevhid güneşi hepimize yetecek aydınlıkta ve ısıdadır. Rahmeti hepimize yetecek vüsattadır. Yeter ki biz, kalplerimizin kefesini denkleştirme niyetinde olalım. Hiçbir ayrılık darasının, terazinin düzenini bozacak kıymette olmadığını göreceğiz…
Bu konuda tabii ki tek başına Şii gençlere sabırlı olmayı tavsiye etmek doğru olmaz. Zira onlara mihverinden taşırmak için çabalayanlar, Sünni gençleri de rahat bırakmıyorlar. İşte Selefilik! Şii gençleri Sünnilere karşı bileğileyen güç, bir taraftan da İslam’dan behresi iki ayetten ibaret olan ve onu da doğru anlamayan bir takım müzmin muhalifleri Selefilik adı altında tüm kutsallara, manevi değerlere ve önderlere karşı kışkırtıyorlar.
Birileri Caferi -özellikle Caferiler üzerinde çalışıyorlar. Çünkü Şii ekol içinde Sünni düşünceye en yakın odur ve İmam Cafer, Sünni ekolün en büyük kolu Hanefiliğin kurucusu İmam Azamın hocasıdır.
Esasında her iki örgütlenmenin de sahibi aynıdır ama Şii gençlerin örgütlenmesinin geri planında İsrail ve MOSSAD, Selefiliğin arkasında ise Almanya varmış gibi gösteriliyor!
Almanya diyorum ama bu ifade ile Alman halkını kast etmiyorum. Elbette Almanlarda Türklere karşı hınç taşıyan faşist bir damar var ve faal durumda. Ama Selefiliğin arkasında duran Almanya, Derin Almanya! Derin Almanya, bizim Ergenekonumuz gibi Siyonist bir yapılanmadır ve onların kontrolü altındadır! Dolayısıyla bu işlerin arkasındaki finansör Siyonist para babaları! Almanya üzerinden Selefiliği, Amerika ve İsrail üzerinden de hariciliği yeniden ihya etmeye çalışıyorlar. Ve tabii Selefiliğiin kaynağı olarak Vehhabiliği ve Suudi Arabistan‘ı önümüze koyuyorlar. Oysa o işi ciddi şekilde finanse eden ve körükleyen Almanya’dır. Yazık ki, oyun tutmaya başladı, çünkü her gün bir yerlerde Şiiler katlediliyor ve her seferinde güya işi El-Kaide ve benzeri güya Sünni örgütler üstleniyor.
Öte yandan Suriye’deki insafsız katliamlar, Irak Başbakanı Maliki gibi aklı kametinden küçük kuklalar, ve bazı rijit İranlı asker ve politikacıların haddi aşan sözleri üzerinden de Sünni dünyayı Şii kesime karşı tahrik ediyorlar…
İslam dünyası, 1960-70’lerin Türkiye’sini yaşıyor adeta! Nasıl komünizm Türkiye’ye girdiğinde hassaten alevi gençler üzerinde yoğunlaşarak onları kendi amacına kullandı, şimdi de Siyonizm ekseninde Şii gençlere el atılmak isteniyor. Bu çabalardan tabii ki Sünni dünya da nasibini alıyor. Hem de almışlar. Birçok tarikat ve cemaatin içine sızmışlar. Bu sızmalarla istedikleri neticeyi alamadıkları için şimdi karşı cephe oluşturmak istiyorlar.
Şöyle düşün! PKK, dağda, şehirde silah kullanıp güya kürtlük namına adam öldürüyor. Acaba bir takım Irkçı Türk gençleri de örgütlenip güya Türklük adına o işi yapsalardı memleketin hali ne olurdu? Allahtan ki öyle bir şey olmadı ve inşallah olmaz da!
Bu zamanda bir taraf adına konuşup her meselenin kabahatini karşı tarafa atan, ya haindir ya piyondur. Kendi kusurunu görmemektir ve cahiliye asabiyetidir.
Ben diyorum ki, birileri Şii gençleri örgütlüyor, -Daha önce de birileri Sünni gençleri Selefi diye örgütlüyor demiştim (Bknz. Almanya ve Selefilik).
İşte bir Mail daha:
“Temennilerinize katılmakla beraber, biz Şii gençlerine sağduyu tavsiye edeceğinize Sünni gençleri bu vahabi-selefi …lerinin tuzaklarına karşı uyarsanız çok daha hayırlı olur. Bugün Türkiye’de Şia aleyhine akla hayale gelmeyecek hakaretler ile dolu -ve çok büyük bir bölümü de Arabistan’dan gelen- bedava kitaplar dağıtılmaktadır. Lütfen buna da dikkat çekin(iz. Biz İmam Humeyni(ra)’nin şu sözünü kendimize düstur edinmişiz “Bizler namazda ellerimizi bağlasak mı yoksa bağlamasak mı diye tartışırken zalimler o elleri kesmeye çalışıyor!” Selam, hidayete tabi olanlara olsun! (İ. S. Y)
Şimdi siz vicdanınıza sorun. Bu maildeki ifadeler, öfke ve hasım üretmekten başka neye hizmet eder? Siz bu ifadelerle mi karşı tarafı yatıştıracaksınız!
Öte yandan bir başka kardeşimiz de, “Ben artık iran’a güvenemiyorum. Bundan iki üç sene önceye kadar sizin gibi düşünüyordum. Hatta bir zamanlar İrancılık yüzünden tutuklandım. Ama şimdi görüyorum ki İran asla değişmemiş. Hala eski öfkesini koruyor ve bu öfke İslam’a zarar veriyor! Ama sen hep Şiileri hoş görmemizi ve İran’ın yaptıklarını görmezlikten gelmemizi söylüyorsun” (Z. E) diyor.
Hayır kardeşim, ben İran’a güvenelim demiyorum. İran halkı da bizim gibi Müslüman ve muvahhid bir toplumdur. Halk ile iktidarı ayrı görmeliyiz diyorum. Uzun bir zaman Türk hükümetleri, uluslararası arenada, Batının yanında görünmek için Müslüman kardeşlerine karşı tavır aldı. Düşünün ki Türkiye, Cezayir’in bağımsızlık savaşı sırasında Fransa’nın yanında gözüktü hep.
Bir zamanlar Türkiye’de tutunmak isteyen sol anlayış, nasıl Alevileri kullanıp çoğunu ateist yaptı ve İslam dairesinden çıkardı. Şimdi de Ortadoğu’da gözü olanlar, uyanan İslam dünyasının yükselişini durdurmak için bir kere daha Şii-Sünni ayrımcılığını kullanmak istiyorlar. Buna elet olmayın diyorum diye beni kibirli olmak ve tepeden bakmakla suçlayanların biraz insaflı olması gerekir!
Bu zamanda yüreğinde zerre miktar iman ve İslam kaygısı olan hiç kimse dâhildeki farklılıklara bakmaz. Nasıl kışta, fırtınaların hücumu zamanında, değil yeni pencereler, yeni delikler açmak, belki eski delik ve kapıları bile kapatmak icap ederken, şimdi de Batının topyekûn tasallutu altında, Müslümanların, şucu/bucu, selefi, harici, Şii – Sünni diye ayırmak aynı tehlikeleri içermektedir. Eskiden beri var olan ve sayısız yürek yangınlarına neden olan eski acıları deşmek yerine, bu ümmetin birlik ve beraberliğini sağlayacak vesileleri ve hatıraları ortaya çıkarmak bir farz-ı aynıdır… Çünkü ümmet, ta temelinden sarsılmakta ve bir kere daha hariçten gelecek bir kışkırtma ile birbirini kıracak olursa bir daha belini doğrultamaz.
Bir Başka Mail:
“…”haber7.com”un bir türlü anlam veremediğim, yakıştıramadığım bir tarzı var. Aşağı yukarı bir yıldan fazla bir zamandır, içinde PKK ve İran’ın birlikte anıldığı haberlerin üslubuna bir bakın lütfen. Üstelik bu haberlerin ele alınış, başlık konma biçimi diğer yayın organlarında olmadığı halde haber7.com’da çok abartılı veriliyor. Bir başka ülkeyi savunmak derdinde değilim ama İran ile gerilimi arttıracak, İran’ı düşman gösterecek olan her yaklaşım Şii-Sünni kavgasının zeminini pekiştirir. Bu kavgadan da bizim kazançlı çıkmayacağımız kesin. Yazılarınızın yayınladığı bu sitenin bu konudaki politikasını takip ediyor musunuz? Bu tür haberlerin arşivine bir göz atabilirseniz, bana hak verirsiniz sanırım. Belki sizin sorumlu arkadaşları uyarmanız faydalı olabilir. Selam ve saygılarımla,
(Mehmet Burhan GENÇ)
Mehmet Genç kardeşim de üslubundaki itidal ile teşekkürü hak ediyor. Ne var ki ümmet penceresinden bakamıyor tam olarak. İnsan kendisini en doğru yere oturttu mu çevrenin tamamı yanlış çizgi üzerinde kalmış olur. Oysa şu zamanda empati zamanıdır. Pis bir pencereden gül bahçesine bakan kişi gözünü çerçevenin pisliğinden çekemezse bahçenin güzelliğini göremez.
Ben mümkün mertebe hassas davranıyorum. Bugün Şii gençleri ikaz ettiğim gibi daha önce de Selefilik tehlikesinin hatırlatmış özellikle yurt dışındaki insanlarımızı bu fitneye karşı uyarmıştım. Selefiliğin önümüzdeki dönemin baş belası olacağını, batının, özellikle Almanya’nın bu konuda ciddi çabalar sergilediğini söyledim.
Ayrıca Risale-i Nur külliyatı içinde yer alan Uhuvvet (kardeşlik) risalesinin, Şiileri de -ve özellikle- kuşatacak şekilde anlamlandırılması gerektiğini ifade ettim.
Çünkü bu konu çok hassaslaşmaya başladı. Birileri cidden ümmeti birbirine kırdırmak istiyor. Irak, Pakistan vs. gibi bölgelerde Şiilere yönelik çokça intihar saldırıları gerçekleştirilirken, Suriye’de de Sünni siviller, parantez içinde Şii paramiliter bir ordunun araçlarıyla katlediliyor. Görüntü bu! Görüntü bu olunca da taraflar ister istemez birbirine karşı kinleniyor ve diş biliyor. Yapılmak istenen de zaten bu! Böyle bir ortamda tarafları sinirlendirmeyecek uygun ifadeleri bulmanın zor olduğunu siz de takdir edersiniz.
Elbette yaşanan olaylarda kullanılan malzeme Sünni veya Şii’dir. Ama bu zamanda siyaset ve savaş böyle yapılıyor. Hatırlayın, Türkiye’de yaşanan ve Sünnilerin üzerine atılan Maraş, Çorum ve Sivas olaylarını… Ve yine kim tarafından işlendiği hala meçhul olan ama Aleviler üzerine atılmaya çalışılan Başbağlar olayını! Onların Derin çetelerin tezgâhı olduğunu daha yeni yeni anlıyoruz! Şimdi ise dünya ölçeğinde bu şerefsizlik tatbike konulmaya çalışılıyor. Bir taraftan şurada burada Şiilere karşı Sünni görüntülü saldırılar düzenlenirken, bir yandan da Suriye’de İran’ın destekli sivil katliamlar gerçekleştiriliyor. Hem de ordu kullanılarak!
Hakikaten bu olan bitenler içinde basireti ve feraseti muhafaza etmek zordur. Ama buna mecburuz. Ya Humeyni’nin dediği gibi, namazda el şöyle mi bağlanır böyle mi bağlanır tartışmalarını yaparken birileri o elleri kesmeye devam edecek. Ya da biz aramızdaki nizaı bırakarak, elimizi kesen zalimden hesap soracağız.
Ben ümit varım ki, bu ümmet öyle veya böyle bu basiretsizliği aşacak. Hükümetlerini mi değiştirir, ulemasını mı devreye sokar, bilmem. Ama biliyorum ki, istikbalin şanlı günlerinin gölgesi başımızı okşamaya başladı!