Farkında mısınız Ak Parti, giderek inisiyatif ve mevki kaybediyor!
Eğer şu bir iki hafta içinde yeni bir hamle yapmazsa, ciddi darbe alacak. Çünkü Ak Parti’nin, Sayın Başbuğ’un ‘cemaatler’ vurgusundan etkilendiği ve cemaatleri gözden çıkardığı ‘söylentisi’ yayılıyor.
Bu bir karşı fısıltı da olabilir ama bir tutarsa Ak Parti için hiç de iyi olmaz.
Bu arada karşı cephede hamle üstüne hamle yapılıyor. Alternatif çıkışlar ve arayışlar artıyor. Ve bu arada Ergenekoncular da bir bir hapishaneden tüyüyor.
‘Tüyme’ kelimesini özellikle kullandım. Elbette Türkiye gibi “demokratik bir ülke’(!)de, hapisteki adamın, dışarıya çıkarılması için ciddi bir gerekçe lazımdır.
‘Sağlık’ konusu iyi keşfedildi. İlk tutuklulardan birinin içerde kanser olup ölümüne yakın tahliye edilmesinin toplumda yarattığı acıma duygusu, Ergenekoncular’ı uyandırdı.
Ve sanırım İlker Paşa’nın -kendileri ‘bana paşa demeyin’ demiş ama bağışlasın dil alışkanlığı- genelkurmaylığa gelmesi de umut oldu. İçerden çıkmak için bir yol var artık.
***
Bir askerin, Genelkurmay’ın emir ve talimatlarıyla Ergenekon zanlılarını gidip hapishanede ziyaret etmesinden sonra, AK Parti’nin nasıl tepki vereceğini bekledim.
Baktım, son derece serin davranıyorlar. Kendi kendime “Demek ki iktidar, askerle, Aydın Doğan’a karşılık Ergenekon kartını oynuyor” dedim. Çevremdekilere dedim ki:
– Yakında Ergenekoncular bir bir hastalanır ve tahliye edilirler.
Sadece üç dört gün sonra duydum ki Eruygur Paşa beyin kanaması geçirmiş. Allah şifa versin, Sayın Eruygur’un ambulansla götürülüşünü özellikle izlemiştim. Ben hiç göremedim. Siz görebildiniz mi?
Hep perdelediler. Oysa onun kendinden geçmiş haldeki bir görüntüsü çok daha acındırıcı ve ikna edici olabilirdi.
Ben inanmak istiyorum elbet. Ama nedense kuşku ağır basıyor. Neden ‘hasta hal’ görüntüleri milletten esirgendi bilemiyorum. Bu zat, kritik bir mevkide olmadığına göre. Hani Saddam Irak’ı olsa böyle gizlemeleri anlarım.
Ne ise derken, Hurşit Tolon paşamızın da hasta olduğu duyurulunca kuşkum daha da arttı. Birileri daha benim gibi düşünmüş olacak ki, ‘kör gözüme parmağın da olmasın’dendi herhalde ve hemen yeniden cezaevine götürüldü.
Ama bunlar işaret fişekleri. Yakında, paşalarımızdan başlayarak Ergenekoncularımız hastalanabilir ve biz de onları tahliye ederiz. İçerde birkaç gariban, sahipsiz sanık kalır onlar da uzuuuuun sürecek bir yargılama sonunda ya berat ederler ya zaman aşımına uğrarlar.
***
Sonra ne olur? Sonra, eğer o zamana kadar, Ak Parti’nin çadırı, -yakında patlaması muhtemel yerel yönetim dosyaları nedeniyle- kendi tepesine çökmemişse, karşı hareket başlar.
Bu kere sadece parti kapatmakla kalmazlar, partililerle birlikte cemaatlere, cemaat liderlerine, onlara maddi destek verenlere ve medyadaki taraftarlarına bedel ödetirler. Çünkü Ergenekon çetesinin ortaya çıkarılması işi öteden beri bir cemaate fatura edilip duruyor. Ve deniyor ki, “hükümet bu işi kucağında buldu da o yüzden mecburen ve ‘kerhen’bu süreci yürütüyor. Halktan korkmasalardı, Ergenekon savcısının başına da Şemdinli savcısının başına gelenler gelecekti.”
Elbette bunların hepsi dedi kodu da olabilir ama söylenenler doğru çıkar da sonunda Ergenekoncuların masum(!) olduğu kabul görürse -daha önce de söylediğim gibi- Başbakan ve etrafındakiler Erbakan kadar bile insaf göremezler!
Bana göre işleri bu noktalara getiren saik, ‘idare-i maslahatçılık’tır. Ötekilere, yani kendisini sistemin sahibi ve efendisi sayanlara yaranma yahut şirin görünme arzusu var ya işte o!
Bu hal, bizimkilerde maalesef sıkça görülen bir ‘kalbi maraz’dır.
Binlerce hukuk-i ibadı mahvetmiş, sayısız cinayetler işlemiş bir mülhitte, minnacık bir hasene görse ona taraftarlık göstermesi sebebiyle Müslümanların başı beladan kurtulmuyor.
Gazetecisi de öyle, yöneticisi de öyle, aydını da öyle, siyasetçisi de bürokratı da… Gelirler gariban müminden oy isterler, onu, inancıyla avlarlar, onun desteği ile bir yere gelirler. Sonra bir bakarsınız, ötekilerin gözüne girmek için birbirlerini tepeliyorlar. Bizi de sanki hiç tanımıyorlar. Onlara şirin görünecekler ya!
Maalesef en yakınlarımda bile bunu görmüşümdür. Haza müslüman, temiz, güya ‘Allah rızasını’ esas bilen bir mümin. Sonra bir mevkie gelir. Bakarsınız size tepeden bakmaya başlamış. Sizin küçücük işinizi ‘iltimas yapmıyoruz’ diye çevirir ama karşı tarafın en adi teklifine bile bir ‘olur’ çaresi arar ve bu arada heybesini doldurur.
İşte Ak Parti’nin bu dönemdeki adamları çoğunluk öyle tiplerdi. Başbakan, aday listelerini yaparken bu saikın tesiriyle hareket ederek, dindarları budadı. Sandı ki yaranırım. O yüzden de Allah onlardaki heybeti aldı. Dokunulabilir hale geldiler. Nerede ise parti kapatılıyordu.
Doğrusu biz de artık eskisi kadar üzerlerine titreyemiyoruz. Çünkü hiçbir beklentimiz olmadı.
Bakın bizim kızlarımız hala okuyamıyor. İmam hatip okulları hala kapalı. (Üniversite kapıları kapalı oldukça kimse rağbet etmez) Halbu ki şu iktidar da Türkiye’nin yaptığı şu açılımlar da o okullardan mezun olmuş, iman ve tarih bilinciyle yetişmiş insanlarımız sayesindedir.
Evet, bu toplumun istikbali imanlı, tarihi geçmişine saygılı, zamanın bilgileri ile mücehhez iyi yetişmiş insanların gayreti üzerinde yükselecek. İslam düşmanları bunun bildikleri için o okulların önünü kestiler. Elbette bir siyasi ekolün o okulları çok kötü istismar etmesinin de vebali büyüktür.
Yani Ak Partinin kendi asıl taraftarına verebildiği tek şey ‘biraz daha sabır’dan başka bir şey olmamıştır. Var olduğu söylenen refah da Anadolu’ya henüz sirayet etmemiştir.
Ama Aydın Doğan ve öteki medya patronları bu dönemde servetlerini iki katına çıkarmışlar. Ülkenin hazinelerinin büyük bir kısma yabancıların eline geçmiş. Birçok şey satılmış ama borç azalmamıştır.
Ak Parti’nin tabanı bile yerel yönetimlerdeki insafsızlıktan ve kayırmacılıktan bizardır. Sayın Başbakanımız, haklı olarak ‘bana dosya ve delil getirin’ diyor ama en iyi o bilir ki bu işin delili olmaz. Hem bilir ki şaibe, vakuattan daha etkilidir, daha yıkıcıdır.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de sık sık, ‘şundan bundan korkmayın, korkacaksanız benden korkun’ diyerek müminleri dik durmaya çağırıyor. Ama nedense biz Rabbin sesi olan halktan korkacağımıza askerden, medyadan, yargıdan korkuyoruz.
Askerin tavrı belli… Medya sana tam göbekten cephe açmış. ‘Yargı’nın hangi gizli zihniyetin elinde olduğu malum. (Aslında kimse bizim hukuk sistemimiz içindeki gizli yarayı deşmiyor. Bana göre, orada laiklik perdesi altına gizlenmiş dehşetli bir ‘tarihî intikamcılık’ hüküm sürüyor ama kimse işin adını telaffuz etmek istemiyor.)
Onlar halkın önüne gelmiyor. Ama sen yine dönüp dolaşıp halkın ve seni oralara getiren cemaatlerin önüne geleceksin. Onlardan oy isteyeceksin.
Peki, sevgili Ak Partililer, siz şimdi halka ne diyeceksiniz ki halk yeniden size oy versin!
Başörtüsü meselesini halletmediniz. İmam hatipliler meselesini halletmediniz. Ekonomik refahı halka mı yaydınız?
İktidarınız boyunca millet ve devlet adına yakaladığınız en büyük fırsatı da şimdi heder ediyorsunuz.
Şu Ergenekon şebekesi gerçekten söylendiği gibi bir şey ise şunu ortadan kaldırmak, milli mücadele kadar ehemmiyetli bir iş haline gelir ve o da sizin önünüzde dağ gibi bir fırsat olarak duruyor.
Ortaya dökülen iddianame dosyaları gösteriyor ki, sağda ve solda işlenmiş tüm cinayetler, entrikalar, cuntalar, darbeler, nifaklar, örgütler. şu melanet şebekesinin başının altından çıkmış.
Peki bu, gerçekten böyle ise, neden zanlıları bir bir salıyorsunuz?
Öyle değilse neden şu mazlumları(!) böyle adi caniler derekesine düşürüyorsunuz. Yok eğer askerin yeni bir ‘ince ayarı’ ile karşı karşıyayız da siz de buna göz yumuyorsanız, haberiniz olsun bu sizin sonunuz olur.
Çünkü Aydın Doğan’ı yemek, Ergenekoncuları affetmenin bedeli olamaz!
Eğer gerçekten Ergenekoncular şu iddia edilenleri yapmışsa ve siz onları affediyorsanız, bedel, milletten yiyeceğiniz okkalı bir tokattır.
İşte Ak Parti’nin ‘to be or not to be’si
*** *** ***
Bu yazı “26.Eylül.2008 11:09:04” tarihinde gasteci.com’da “AK Parti’nin geleceği” başlığında yayınlanmıştır.