Asker Asabileşmesi

Farkında mısınız, son dönem askerî açıklamalar ‘yüksek oranda asabiyet’ içeriyor.

Hele artık sık sık ortalığa dökülen ses kayıtlarına bakılırsa, birilerini cezalandırmak için, mahkemelerin vereceği cezalarla bile razı değiller.

Esasında, ancak döverek insan eğitmeye alıştıkları için başka türlü düşünmelerini beklemek de zaten fazla demokratça olur.

Evet, asker soğukkanlılığını kaybediyor. Özellikle de Ergenekon örgütü ile ilintileri ortaya dökülmüş olanlar. Nerede ise bir siyasi parti mensubu gibi hareket ediyorlar… Her bir söze her bir eleştiriye hemen cevap vermeye çalışıyorlar. Ve tuhaftır, şu sıralarda sık sık milletin önüne çıkıp ‘açıklama yapanlar’ da herkesi vatan haini görmekten büyük keyif alıyorlar.

Bu eğilim asker adına resmen açıklama yapanlarda bile görülebiliyor. Ve söze başlama şekilleri de şöyle:

“Aslında bu tip kişilerin…”

Mesela, ‘aslında bu tip kişilerin.’  dediklerinden biri TBMM eski başkanı Bülent Arınç!

Yükselmek için, ekstra bir çaba gerektirmeyen bir kurumda, ‘hiyerarşi efendi’nin tavassutu, ‘mevzuat hazretleri’nin himmeti ile rütbe alan bir asker, sivil hayatın içinde ciddi bir didişme ve cedel ile yükselip, TBMM başkanı olmayı hak etmiş âlihimmet bir insana bile saygılı davranma gereği duymuyor.

Duymuyor, çünkü sanıyor ki bir tek kendisi vatan için bir şeyler yapmış. Diğerleri fasulye sırığı(!) Dikkat edin, “aslında bu tip kişilerin.” derken nefretini açığa vuruyor. Bu durum, bir kıskançlık değilse, ‘abarrate’ olmuş bir zihniyetin yansımasıdır.

Ben ikinci şıkkın daha doğru olduğuna inanıyorum. Yani askerlerin çoğu, kendileri dışındaki herkesin vatan haini olduklarına inanıyorlar. Ve bunda samimiler. Fakat kabul edersiniz ki bu yaklaşım sağlıklı bir yaklaşım değil. Çünkü ancak zihni ‘abarrate’ olmuş bir insan böyle düşünebilir.

Nitekim askerlerimiz şu aberasyondan dolayı uzun bir süredir milletin değerleriyle kavgalı hale gelmiş durumda.

Elbette niyetleri milletle kavga değil. Aksine, bu tutumla memlekete ve millete iyilik yaptıklarını sanıyorlar. İşte tam da bu yüzden ‘aberasyon’ kelimesini kullandım.

Aberasyon, birçok alanda kullanılan bir terim. Daha çok, bilmeyerek ‘amaçtan sapma’yı anlatır. Düşünce açısından, doğru olmayan sabit fikirlere sapmak demektir. Zihnin mantıksal işleyişindeki sapma.

Şaşı bir insanda olduğu gibi kişinin baktığı yön ile işaret ettiği yönün farklı olması durumu. İşte aberasyon da zihnin şaşılaşması durumudur.

Bir zihnin ‘abarrate’ olması illa da kötü niyetle olmaz. İyi niyetlerle de ‘aberrate’ olma durumu meydana çıkar.

Peygamber ocağı diye bilenin, cihan hâkimiyeti mefkûresiyle dünyanın dört bir yanında at koşturmuş ve yeryüzünde adaletin sağlanması uğrunda ‘cundullah’ (Allahın askeri) övgüsünü almış, milletin bekasını ve imanını her şeyin üstünde tutmuş bir anlayıştan İslam’ı irtica diye algılar hale gelmesi ancak bir aberasyon durumuyla izah edilebilir.

Şu asrın başında yaşadığımız travmalar, maalesef aydınlarımız gibi askerlerimizde de ciddi bir aberasyona yol açtı. Batılılaşma sürecinde bazı kavramlar, aydın, asker ve gazeteci taifesinin zihnini ‘aberrate’ ettiği için şimdi bir türlü millet ile aynı çizgiye oturamıyorlar.

***

Bilgisayarlarda, ‘sistem geri yükleme’ diye bir işlem var. Zaman içinde bozulan ve maksada uygun çalışmayan sistemin tamir edilmesiyle ilgili bir işlem…

Bilgisayarda sistemin sağlıklı çalıştığı bir gün, ‘sistem geri yükleme noktası’ olarak belirlenip kaydedilir. Zamanla sistemde ve programlarda bir problem baş gösterince, ‘donatılar’altındaki ‘sistem araçları’na girilir ve oradan ‘sistem geri yükleme’ komutu verilerek, sistemin sağlıklı çalıştığı ‘o’ tarihe gidip kendisini ‘defult’ etmesi sağlanır!

İşte âcizane, askerlerimizin ve aydınlarımızın böyle bir ‘sistem geri yükleme’ komutuna ihtiyacı olduğu kanaatindeyim!

Sistem Geri Yükleme noktası da kesinlikle, ‘tek parti döneminden önceki bir zaman’dır. Ordunun, milletin değerlerini, dinini, imanını ve bekasını her şeyin üstünde tuttuğu dönem!

Çünkü TSK, Tek parti döneminde aberrate edildi. Yönlendirilmiş bir eğitim ile batılı değerler, batılılaşma, laiklik, modernitenin (İslam karşıtlığı olan) sürdürülebilirliği ve Batının doğudaki ön karakolu olma görevi, kadim ve temel kutsallarının önüne geçirdi. Bu da onun zihnini ‘aberrate’ etti.

Zihni aberasyona uğramış bir insanın nasıl psikolojik desteğe ve şefkate ihtiyacı varsa, aydın ve askerlerimizin de içine düştükleri şu psikolojik durumdan kurtulmaları için aynı hassasiyete ihtiyaçları var.

Çünkü aberasyonun nedeni psikosomatik bir nedendir. Yani sübjektif ve kişi zihninde sapmaya neden olan şeyi bilmez. Aksine onun iyi bir şey olduğunu zanneder. Çünkü zaten bilse ki zihni aberrate olmuş, kendisini değiştirir. Mamafih bu olacak, inşallah. Zira haber verilmiş ki, ‘kahraman ordu, hatasını anlayıp, tahribatı tamir edecek’.

Hem de bu olmalı.

Aksi takdirde, bu psikolojik yılgınlık, bu zihinsel aberasyona askere geri dönüşü olmayan zararlar verecek. İşte bakın, cuntacılığı gazeteciliğini kat kat aştığı ayan beyan ortaya çıkan büyük(!) gazeteci Mustafa Balbay’ın günlüklerine!

Eğer doğruysa bu yazılanlar, askerin hali iç acıtıyor. Kim bu adam ki, paşalarımız nerede ise ona yalvar yakar olmuşlar. Neymiş efendim, Balbay’ın gazetesinden başka laiklik hassasiyeti taşıyan kimse kalmamışmış! (Hürriyetçiler ne diyorlar bu işe!)

Sizin derdiniz laiklik mi bu millet mi be paşam?

Vazifeniz laiklik mi bu milletin bekası mı generalim?

Hayır hayır, yanılıyorsunuz. Siz milletin askeri ve milletin ordususunuz. Siz bilmeseniz de biz sizi seviyoruz ve seveceğiz. Çünkü siz bu Müslüman halkın ordususunuz. Bilmeseniz de hala Peygamber Ocağı’sınız. Millet sizi öyle biliyor. O yüzden çocuklarını kınayalıp davul zurna ile sizin ellerinize teslim ediyor. Madem öyle, siz de milletin yanında saf tutacaksınız. Bu millet dinine sahip çıkıyorsa sen de onun yanında yer alacaksın. Askerlik budur!

Değilse, her konuda yasak koyan İranlı ‘mollalar’dan ne farkınız kalır.

Onları ‘halkı zorla dindarlaştırıyorlar’ diye kınıyoruz, siz de zorla dinden soğutmaya çalışıyorsunuz. Milleti zorla ne idüğü belirsiz ‘çağdaş yaşam’ cenderesine sokuyorsunuz. Ne farkınız var? Sizden mi öğrenecek millet nasıl yaşaması gerektiğini?

İşte böyle ikide bir sizi ilgilendirmeyen alanlara burnunuzu sokarsanız pekala, Arınç gibi insanlar da çıkar haklı olarak: “Allaha şükür ki, bunların zamanında savaş olmamış!” der. Bundan alınmaya hakkınız da olmaz.

Şu hale bakın. Büyükanıt Paşa Mustafa Balbay’a yalvarıyor adeta; “aman şöyle yapmayın böyle yapmayın!”  diye.

Asker acilen, zihnindeki ve gözlerindeki aberrate durumuyla yüzleşmeli. Yoksa daha çok, Balbay gibilerin insafına mahkûm oluruz!

1960’ların Balbay’larını hatırlayın bir!

*** *** ***

Bu yazı “19.Mart.2009 15:19:31” tarihinde gasteci.com’da “ASKER ASABİLEŞMESİ” başlığında yayınlanmıştır.

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Ayağı Yere Basmayan Bir Yazı (II) – (İfsat İktidarının Sonu)

Geçen yüzyılın başında onların taleplerine izin vermeyen Osmanlı’yı yıktılar ve İsrail devletinin kurulması önündeki manileri …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir