Mahalli seçimler bir yönüyle herkesi memnun etti.
İktidar, ağır bir zılgıt yemekle birlikte ‘göreve devam’ için bir kere daha onay aldı.
CHP, ummadığı kadar oylarını arttırdı. Kendi kalelerinin tamamına yakınını koruduğu gibi yenilerini de ekledi. Hele Antalya gibi eski sağın kalesi olan bir yeri ele geçirmesi, onu mest etmeye yetti.
MHP de memnun. Sanırım hiçbir zaman bu kadar yaygın bir hüsnü kabul görmemişti MHP Türk milletinden. O da tabana yayılıyor olmaktan dolayı memnun.
DTP de umduğundan fazlasını aldı. Belediye sayısını 59’a çıkardı. Demokrasinin nimetlerini toplamaya başladı ki böylece legal yollardan da hak ve hukuk mücadelesi yapılabileceğini gördü.
Sadet Partisi de karlı çıktı. Onlar da azimli bir mücadele verildiğinde, yeniden toplumun takdirini kazanabileceklerini anladılar.
Ve Tabii BBP. Bu seçime kim ne derse desin, ağır bir bedel de ödemiş olsa, BBP damga vurdu. Keşke Muhsin gibi bir kayıp yaşanmasaydı da BBP hiçbir kazanç elde etmeseydi diyecekler çıkacaktır ama işte mukadderat böyledir.
Biz hayrı murat ederiz. Ama hayrın ortaya çıkış biçiminden çoğu kere rahatsız oluruz. Neticede, ‘Var’ daima ve yalnız kendini ‘var etmek’ için vardır.
Ve bu seçim bir kere daha gösterdi ki, bu millet gerçekten büyüktür ve oy dediğimiz takdir hakkını fevkalade büyük bir maharetle kullanıyor.
Şimdi kısaca tek tek millet kime ne demek istedi onu kendimce izah edeceğim. Önce iktidara ne dediğini yazalım. Kimse kırılıp darılmasın. Hatırlarsanız, ‘hele bir denizi’i geçip sahil-i selamete ulaşalım’ o zaman iktidardan bireysel servetler edinenlere de sıra gelecek’ demiştim. İşte şimdi o gündür.
O yüzden iktidarla başlayacağım. Sonra tek tek CHP, MHP ve DTP, SP’ye sıra gelecek.
Milletin iktidara şöyle dediğine inanıyorum:
Haddini bil, şımarma!. Tanrının katından in de insanların arasına karıl! Çünkü bu işlerde halkın ‘yanılgısı’ senin isabetinden daha isabetlidir. ‘Bu ümmet şer üzerine ittifak etmeyecektir” müjdesinden haberdar isen, onun hatası senin isabetinden daha önemlidir. Ben bilirim, dersen sana bilmediklerini böyle öğretirim…
Particilik ve partizanlıkla bir taifeyi veya kesimi öncelemek suretiyle zulme koşma. Hem seni iktidar edenleri ila nihayet oyalayamazsın. İdeolojik anlamda tabanının hiçbir talebine karşılık vermedin. Artık icraat zamanı!
Haram faaliyetlerle hakka hizmet edilmez. Tamah insanı kör eder. İnsanoğlu tamah yüzünden cennetten kovulmuştur. Her bela da tamah yüzünden başına gelir. Milletin malını babanın nimeti sanma. Bu mevkileri ve makamları, bana hizmet edesin diye sana tevdi ettim. İktidarı şahsi servetler edinme aracı yapmaktan, siyaseti, içinde zarara bulunmayan ticaret yolu bilmekten sakın.
Ve dedi ki, benim gözümün içine bak! ‘Ben ceketimi asarsam kazanırım, ben hizmet ediyorum o yüzden de bana oy vermeye mecbursunuz’ diyemezsin. Şımarma.” Senden büyük millet var. Evet, hizmet ediyorsun ama bir o kadar da dürüst olmanı istiyorum! Şimdilik işine devam!
Dolayısıyla bu seçim, Ak Parti açısından, oyuncunun, hakem tarafından çağırılıp son defa ihtar edilmesine benziyor. Bunun arkasından kesinlikle kart gelir. Çıkacak kartın kırmızı olmayacağını kimse söyleyemez. Bu millet iktidar partisini yüzde 22’lerden yüzde birlere düşürmüş millettir…
Eğer Ak Parti, bu seçimleri, Timur’un, Yıldırım’ı yendiğindeki gibi gururla çözmeye kalkışırsa, ‘fetret’e girer. Fetret dönemlerinden çıkmak her zaman kolay değildir. Bu fetretin bir çöküşe dönüşmesi istenmiyorsa parti idarecileri ve yerel yöneticiler, liyakati lidere yakınlığa; feraseti ahbaplığa; beceriyi hemşericiliğe; basireti ‘ben bilirim’ciliğe; kanaati tamaha tercih etmek zorundalar.
‘Ben müstağniyim, ben zenginim, ben güçlüyüm, halk beni seviyor’ demek yetmez. Önce dürüst olacaksın, sonra doğru olacaksın ve sonra ne pahasına olursa olsun ‘tok olacaksın tok!” Görüyorsun şakam yok!
Ama şunu demeyi de ihmal etmedi: “Ey Ak Parti, hala senden ümitvarım. Sana anayasa değiştirecek kadar güç verdim iki kere sen ipa un serdin. Hiçbir külli değişiklik yapmadın. Ama sana yakın duranların imkânları artı da arttı. Buna bir dur de ve artık milletin işlerine yönel.
Bendeniz üç senedir satar aralarında sürekli uyarı mahiyetinde bu tür şeyler yazmaya çalıştım. “Kişi yediğine baksın” dedim, “insanın başına gelen akıbetler yediklerindendir” dedim. “İnsan ne çekmişse dilinden çekmiştir” dedim.
‘İstiğna bir tek Allaha’ a yakışır. Size verilen sevgi sıfatlarınızadır; cisimlerinize resimlerinize değil. Siz size verilen koltukları ebedi, sevgiyi de hak sanırsanız bir gün elinizden o nimetler uçup gider ve merhamete de layık olamazsınız.’
Bu söylediklerim keyfi ve indi isnatlar değildir. Bendeniz, sivil siyasetin güçlendiği bu dönemde, iktidarın arkasındaki gücü zayıflatmamak gerektiğini ‘aklın icapları’ndan sapma pahasına, dozu yüksek eleştirileri üzerime çekme pahasına savundum. Çünkü iktidarın arkasındaki destek eksilmemeliydi. İş oldu ve millet söyleyeceğini söyledi. Artık bunun üstüne söz olmaz.
Sayın başbakanımız, “biz de dersimizi çalışacağız” dedi ya, ben isterim ki, birinci ders, ‘dürüstlük’, ‘tokluk’ ve ‘tevazu’ olsun.
Yoksa sadece benim beldemde yaşanan haksızlıkları saysam, adalet-i ilahiye noktasından bir iktidarı devirmeye yeter zulümler ve kayırmalar vardır.
Çünkü Allah bazen bir saman çöpüne sarılmış bir karıncanın feryadı için bir fırtınayı dindirdiği gibi, haksız yere kanadı örselenen bir kelebek için de bir meltemi her şeyi yerle bir eden bir hortuma dönüştürür.
Yarın da bakalım millet CHP’ye ne söylemiş.
*** *** ***
Bu yazı “31.Mart.2009 01:20:17” tarihinde gasteci.com’da “Millet iktidara dedi ki…” başlığında yayınlanmıştır.