Bazı takıntılarım var.Kurtulamıyorum bir türlü… Kendimi bu milletin adam olacağına inanmaktan kurtaramıyorum…
Bakmayın siz Aziz Nesin’e, Çetin Altan’a, Bekir Coşkun’a… Onlar da kahırlarından “bu millet adam olmaz” diyorlar.
Bu milletin adam olması neden bu kadar gecikti diye kızıyorlar. Tahammülleri yetmediği için “ bu millet adam olmaz” diyorlar.
Ben de diyorum ki bu millet adam gibi adam olacak!
Şimdi siz beni de onlar gibi hayal kırıklığına mı uğratacaksınız?
* * *
İnanıyorum baharın geleceğine.
Bak işte paltosuz çıkabiliyorum artık.
Hava yine üşütüyor elbet. Ama hissediyorum işte.
Kemiklerimden hissediyorum, dokularımdan hissediyorum ki bahar geliyor.
Belki de geldi.
Mart martlığını yapsın. Kazmayı küreği yaktırsın.
Olsun!
Bahar geldi işte.
Ne zaman başımı çıkarıp etrafa bakınsam dört bir yanımda hayatın tomurcuklandığını görüyorum.
Bazen, “sana öyle geliyor” diyor birileri.
Yetmez mi bana öyle geliyor olması!
Takmışım ya! Bahar mutlaka gelecek diye…
Ben hiçbir geceden sonra güneşin doğmadığına tanık olmadım?
Siz ardından bahar gelmeyen kış gördünüz mü?
-?
İşte o gün Rumeli bostanları, Asya tarlaları, Kafkas dağları, Babil ve Ninova bahçeleri, Nebat bağları bizim sularımızla sümbüllenecekler! Toprak suya kanacak.
Rahmet cemresi ile yoğrulmuş Anadolu toprağından huzur ve saadet saraylarına layık ‘şarap’ testileri üreteceğiz;
‘Huzur mesti’ olacağız!
* * *
‘Dünün Ahmed’ine selam olsun.
Onun suyundan gelen ve onun yolundan giden bütün ‘ahmed’lere!
Son Ahmed’e de selam olsun ki ‘ben’ ona hizmetkârım. Zamanın efendisine!…
Cebrail, ‘son emanetleri’ almaya gelmeden önce gelir o!
Yeryüzünde kandil yakacak ve onun parıltısı benim aynalarıma yansıyacak.
‘Ben’ Kaf Dağı’nın hakanı olacağım ve onunla bilgelik ve adalet üzerine yaran sohbetleri edeceğim.
Takmışım, inanıyorum ve olacak!
* * *
Takmışım, kendimi inanmaktan alamıyorum ki,
Bir gün gelecek Ankara, geçmişte ‘İstanbul’un misyonu’nu üstlenecek!
Bakın şu ‘üstad çerâğı’nı alıp dünyanın dört bir burcuna dikip ‘ilahi fetih’ler yapan ‘kuddusi’ye ve onun yaranına! Gayret ve fedakârlık kuşağını takındılar.
Her birisi ‘Elçinin risalesini kapıp dünyanın dört bir yanına koşuşturan sahabiler’ gibi ‘yıldız’ oldular…
Şimdi her biri bir başka iklimin feleğine ‘çerağ’ olmuş, âlemi aydınlatıyorlar.
Bu parıltılar, bu yeniden doğuşlar bir gün mutlaka bir ‘hablü’l-metin’ olup asumana yükselmemizi sağlayacak.
‘Mearic’imiz olacaklar…
Çin’den Maçin’den tutun da Kutb-u Şimaliden ta muhit-i bayzaya kadar dağılmış o yıldızlar, yakın bir gelecekte bizim asumanımızı aydınlattığında ben de gük kubbe altında yeniden “telal bedru aleyne” neşidelerini terennüm edeceğim…
* * *
Takmışım işte bir kere…
Kurtulamıyorum bu takıntılardan…
Dünyada ilk modern anlamdaki üniversiteyi kuran (Nizamiye Medreseleri) bu milletin üniversiteleri, bir gün gelecek yeniden ilim irfan yuvası olacak…
Dünya üzerinde ileri sürülen tezlerin isabetli mi isabetsiz mi olduğuna benim hocalarım karar verecek…
El-Kndiler, Mansurlar, İbni Sinalar, Farabiler, Geylaniler, İbni Cevziler, Cabirler, Uluğ Beyler, Ali Kuşçular, Gazaliler… okuyacak üniversitelerimde.
Bugün nasıl ki medeniyetin mehâsini Hristiyanlığın hanesine yazılıyor, yer yüzünde gerçekleşen her bir teknolojik gelişme ve hizmet, onun defterine kaydoluyor…
Yakın bir gelecekte bu tam tersine dönecek.
Ve her güzellik bizim hanemize yazılacak…
O gün, diğer milletlere ve özellikle İslam halklarına karşı nurdan risaleler övünç kaynağı olacak.
‘Zamının güzeli’ ‘ilahi fetih’lerle zamanı tanzime başladığında, bugün kadri bilinmeyenler “değerler çarşısı’nda en makbul meta(eserler) olacaktır.
İnsanlığın yitiği olan ve huzuru dokuyan bu eserler üzerine tezler yapılacak…
Siz bana inanmayın, ‘hayal’ deyin! Hakkınız var.
Zira beni yalanlayacak deliller hak verecek delillerden ziyade.
Ama takmışım, kurtulamıyorum.
Ve mazurum!
* * *
İnanıyorum çünkü.
İnanmak insanoğlunun en soylu zaafıdır!
Başlarındaki örtüden dolayı inim inim inleyen ve ‘tahsil mi baş örtüsü mü’ gibi son derece absürt bir tercihle karşı karşıya kaldıkları ve “inancım!” dedikleri için, zamanın nemrutları tarafından ateşe atılan ‘ibrahime’ler ve “ibrahimeler” için “ey ateş esenlik ol!” emrini verecek nidanın işitilme zamanı yaklaştı.
Gerçekten örtünen ile siyaseten örtünenlerin farkı anlaşılsın diye yaşanmakta olan çileler, tecritler ve dışlamalar bitecek.
Bir genç kızımızın, “Rüyamda Özal’ı gördüm başımı okşadı. Ve meraklanma biz sizin için uğraşıyoruz, yakında çileniz bitecek” diye gördüğü rüyasını anlatırken yüzünde beliren sevinci ve coşkuya da güvenerek diyorum ki, Evet geçecek ve insanların örtüsü değil, kafasının içindeki gerçek bilgi esas alınacak…
İnanıyorum…
* * *
Evet, takmışım ben takıntılıyım!
Hıristiyan ümmetini, Siyonistlerden,
Amerikan halkını Yahudilerden,
Dindar Avrupa’yı dinsiz avrupa’dan,
İnsanları deccaldan,
Müslümanları süfyandan,
Nefisleri isyandan kurtaracağımıza inanıyorum…
Dindarı dinciden,
Masumu kinciden,
Sadefi inciden kurtaracağımıza inanıyorum.
* * *
Takmışım.
Beni bu takıntıdan kurtaracak ağzı dualı,
nefesi şifalı,
gönlü sevdalı,
yüreği davalı,
kendine karşı iddialı bir er arıyorum.
Gönül inşa eden hak dostlarının kulakları çınlasın!
————————–
Not: Yarın (18 Kasım 2007 saat 9:45’te), İstanbul Gösteri Merkezi’nde açılışı yapılacak ‘Adalet Sempozyumu’nun açılışını sakın ıskalamayın derim!
Gidin baharın gelmekte olduğunu gözlerinizle görün. (MAB)