2010’dan Sonra Doğanlara Gıpta Ediyorum

Farkında mısınız, Türkiye’nin merkezde kaldığı coğrafyada muazzam hadiseler cereyan ediyor.  Aklı gözünde olan ve meseleleri sadece gündelik gelişmeler çerçevesinde değerlendirenler açısından hakikaten tehlikeli ve bir o kadar da riskli bir dönemden geçiyor Türkiye.

Yani geleceğe dair endişelere kapılmak için çok sebep var.

Bir taraftan batının sinsi politikaları, bir taraftan Amerika ve İsrail’in açık dayatmaları ve oldubittileri, bir taraftan hemen hemen tüm ülkeler tarafından desteklenin bir PKK belası.

Kendi içinde bile birlik ve düzen konusunda zaaflara düşmüş, hatta devlet içinde paralel yapılanmaların bile gündemde olduğu bir devlet ve diğer yandan tüm iyi niyetlerine rağmen büyük bir kesim tarafından ihanetle suçlanan bir hükümet.

Ve tabii ‘düşman başına’ denilebilecek cinsten sadece eleştiren ve hiçbir zaman hiçbir iyiliğe taraf olmayan ve asla çare de öneremeyen bir ana muhalefet…

Cari açık almış başını gidiyor. Bütün müdahalelere rağmen yükselmekte ısrar eden bir dolar!

Türkiye, tüm bu sıkıntılarla birlikte bir yandan Amerika’nın oldu bittilerini baypas etmeye bir yandan İsrail’in başımıza ördüğü çorapları çözmeye, bir yandan da aslı Yahudi olan Merkel ve Sarkozy  gibi batılı liderlerin sinsi atraksiyonları ile baş etmeye çalışırken, bir yandan da kendi coğrafyasında oluşan ve çoğu servislerin işi olan siyasi ve sosyal olaylarla baş etmeye çalışıyor.

Evet, zahiri manzara hiç de Türkiye için iyi görünmüyor. Bu kaosun içinden Türkiye’nin sağ salim çıkıp, önümüzdeki on onbeş yıl için, bölgesinin ve ikliminin hâkimi ve rol dağıtıcısı olacağını düşünmek oldukça zor görülüyor.

Ülkenin geleceğine inanmayanlara kızmamak gerekir. Çünkü çoğu insanlar ancak gözleri ile düşünürler. Bir kısım insanlar ise akıllarıyla. Bu her ikisi de hikmeti görmekte noksandır.

Böyle düşünenler, Avrupa’nın ve Amerika’nın içine girdiği süreci görmüyorlar. Bizim yıldızımızın parlamaya onların güneşinin sönmeye başladığını fark etmiyorlar.  Zannediyorlar ki daima onların dediği olacak. Olayların içinde hikmetin ve Allah’ın dahlini göremiyorlar.

Ben bir kaç kere yazmıştım;  çocuğu olmayan Zekeriyya (as)’nın, gizli gizli Allah’a yalvarıp bir çocuk istediği, duası Cenab-ı Hakk tarafından kabul görünce de şaşırıp, ‘Ya Rabbi çocuğumun olacağına dair bana bir işaret ver’ dediği,  bunun üzerine kendisine “senin işaretin”, bir yerde ‘üç gece’ bir yerde de ‘üç gün’ ibaresiyle ifade edilen miktarda konuşmamaktır’ denildiğini hatırlatmış, bu çelişki gibi görünen hadisenin hikmetini aktarmaya çalışmıştım.

Esasında Zekeriyya kelime etimolojisi bakımından ‘Hak din’ anlamına geliyor. Maide suresindeki ‘Zekeriyya’   ifadesi Hıristiyanlığı, Al-i İmran suresindeki de Müslümanlığı ifade ediyor. Dolayısıyla Hıristiyanlığın üç yüz yılının aydınlık, İslamiyet’in o dönemdeki üç yüz yılının da karanlık geçeceğini remzen işaret ediyor.  Yani, nasıl ki çocuğunun olma ihtimali kalmamış ihtiyar Zekeriyya’dan Allah, Yahya –ki hayat/diriltme demektir- ‘yı var etti aynı şekilde ortaçağın karanlık cehaleti içinde batmış giden Hıristiyan dünyasından da bir akıl medeniyetini yarattı.

Ve şimdi sıra İslam dünyasında… Aklı gözüne inmiş bir takım kasirül fehm insanlar Arap baharını bir tür serap ve aldanış gibi görseler de çok kısa bir zaman içinde aldandıklarını görecekler.

İslam’ı muazzam bir gelecek bekliyor. Arap Baharı Türkün son baharı olsun diye tüm dünya elbirliğiyle çalışıyor olsa da, hatta bizim içimizdeki işbirlikçileri de yardımcı olsa da Arap baharı büyük ve verimli bir yaza dönüşecek ve İslam, en olgun medeniyet meyvelerini verecektir.

Her kışın bir baharı olduğu gibi her gecenin de bir neharı vardır. Hem sevgili üstadımızın da haber verdiği gibi, birinci cihan savaşındaki mağlubiyetle bize parlak bir gelecek, mütegallibe batı medeniyetine de karışık kanlı bir mazi düştü.

Esasında şer güçleri el birliği ile yaklaşmakta olan şu elim akıbetlerini değiştirmeye çalışıyorlar. Türkiye’yi irabdan düşürmeye çalışıyorlar. Çünkü, dünyanın tüm dimağlarını ele geçirmiş, Hıristiyan  ümmetini, tam bir Siyonist düzenbazlığı olan Evanjelik tarikatı vasıtasıyla kendine hizmetkar yapmış Siyonist zındıka komitesi, biliyor ki, onların desiselerinin tamamını başlarına yıkacak, Şeytani imparatorluklarını başlarına geçirecek, yegane güç, uyanmış İslamiyettir.

Bediuzzaman’ın dediği gibi, İslam’ın uyanması Arabın uyanmasıyla mümkündü. İşte Arap uyandı ve Türk kardeşini yeniden keşfetti.  Cenab-ı Hak, Faliku’l-Habbi ve’n-neva’dır. İslam çekirdeğini yeniden filiz açmaya zorluyor. Şu anda yaşanılanlar onun sancılarıdır.

Filize zorlanan her çekirdek çürür, dökülür parçalanır, ta ki içinden filiz çıksın. Şu anda yaşananlar da odur.

Göreceksiniz, Suriye de hallolunacak inşallah ve hem de Türkiye’nin başı ağrımadan. Beşşar, sadece, kendi akıbetini ağırlaştırıyor.

Merak etmeyin, endişe etmeyin. Meseleleri sadece hükümetin inisiyatifine verirseniz, işin içinden çıkamazsınız. Olayların içindeki Rabbin payını da görün.

Bu ülke, ezanların yasaklandığı, Kur’anların saklandığı, Allah diyenlerin hapse atıldığı, hak ve hakikat namına hareket edenlerin zindanlara atıldığı bir dönemden çıkıp geldi. Şu gelişmeleri fark edemeyenler, gelmekte olan baharı da görmezler. Gözlerinin olması, kulaklarının bulunması, kalplerinin çarpması, diri olduklarına, gördüklerine, anladıklarına alamet değil.

Bu ülkede, ezanı serbest bıraktı diye başbakan ipe çekilmişti unutmayın. Geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakanımız, Annesinin kırkı için okunan mevlitte müthiş bir ‘aşir’ okudu.  Siz bunun ne anlama geldiğini bilmiyorsanız, bu milleti hiç anlamamışsınız.

Sizi temin ederim 40-50 yıl önce “bir gün gelecek Türkiye Cmuhriyeti Başbakanı Eyüp Camiinde Kur’an okuyacak ve sesi minareden duyulacak” denseydi, yarı insanımız, ömrünü verirdi bu müjdeye.

Merak etmeyin, kederlenmeyin, aklınızı bulandırmayın, ümidinizi asla kesmeyin. Yakın bir gelecekte Şam bir eyaletimiz olacak, Kafkas ve Balkanlar ve Asya tarlaları İslamiyet’in ziyasıyla yeniden neşvü nema bulacak. Bu hükümet gitse, yerine daha iyisi gelecek. Hem de vaktidir ki gelsin.

Samuel (İsmail = Allah’ı dinleyen, O’nun yolunda giden) – (yani Müslüman Türk halkı) sonunda  ‘Talut’u (Erdoğan’ı) kabul etti ve onu Calut (yani despot düzen) ile savaşması için görevlendirdi. Talut, ordusunu Irmak’tan (iktidardan) geçirdi. Çoğu, mala mülke meyletse de Irmağı geçenlerle Calut’u yenmeyi başardı, çünkü içlerinde Davut (as) vardı. Davut, ‘uzaktan attığı’ taş ile Calut’u –despot rejimi- öldürdü.

Dolayısıyla Talut vazifesini yaptı. Şimdi sıra Davut’un devleti, adaletle, merhametle ve maharetle inşasında… Onun vakti de hayli yaklaştı.  Davut’un kim olduğunu elbette yakında göreceğiz.

Unutmayın ki, dünyanın başına bela olmuş ‘gizli dünya devleti’nin yani Deccal rejiminin ordularına karşı savaşacak olan Hz. İsa’nın ordusu çok çok az olacak ama galip gelecektir. Hiç kimse çıkmasa bile, seyyidler cemaati bunu başarır diye haber verilmiş. Madem ki muhbir-i sadık haber vermiş, olacak!

Ben 2010 ve sonrasında doğan çocuklara gıpta ediyorum ki, onlar bu ümmetin ahir nesli olarak manen, tespihin ilk tanesiyle aynı mahiyette olacaklar. Ne mutlu onlara ki, İslam onların eliyle hiç umulmadık şekilde yeniden dünyanın gündemine oturacak ve adaletin timsali olacak.

Peygamberimiz müjde vermiş:  “Kad bedee’l-islamu gariben se-yuîdu gariben” (İslam garip; kimsenin ummadığı bir şekilde doğup yayıldığı gibi, bir kere daha kimsenin beklemediği şekilde bâis olacak, hakim konuma geçecek!)

Bu kadar müjde varken, ümitsizliğe düşenler Ancak Rabbin kudretinden ve ravhından ümidini kesmiş olanlar olabilir! Biz müminler gabya inanırız. Allah’ın katında yok, yoktur. Garibiz ve garipliklere açığız!

“Tûbâ li’l- Guraba!” (Gariplere ve garipliklere selam olsun!)

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir