Fecriniz Mübarek Olsun!

Türkiye’nin, yaklaşık yüz yıldır dahil bulunduğu batı ailesi içindeki görevi ‘kaleci’likti. Onu her işte ya kaleye gönderiyorlardı ya da ‘bek’ oynatıyorlardı. Ama artık anlaşılıyor ki Türkiye santrafor oynayacak.

Batılı bir devlet sayılması karşılığında Türkiye, o âlemin jandarmalığını yapmaktan kurtulamadı uzun süre. İtibar da görmedi.

Fakat hiçbir şey ila nihaye devam etmiyor işte. Mevlana’nın “Herkesi ki o, dur mand ez asl-ı hiş/ Baz cuyed ruzigar-ı valsı hiş” (Asıl esastır. Aslını kaybetmeyen, özünü kaybetmeyen önünde sonunda asli mahiyetine yeniden döner) dediği gibi Türk milleti yeniden aslına ve özüne; daha doğrusu, ‘yeryüzünde adalet dağıtıcılığı’ olan asıl vazifesine dönüyor.

O vazifenin eski kültürümüzdeki adı ‘i’lay-ı kelimetullah’tır. Allahın adını yüceltmek; yani barışı ve huzuru yeryüzüne hâkim kılmak!

Türk milletine, kader bu vazifeyi yüklemiştir ama cumhuriyeti kuranlar ona bu vazifesini unutturmak için her şeyi yapmışlardır.

Cumhuriyetin kurucularına, bin yıllık dini geçmişimizi hatırlatan, İslam olmadan, ona sırtını dönerek bu coğrafyada iktidarın sürdürülemeyeceğini haykıran rahmetli Fuat Köprülü’nün, dediği gibi, Türkiye İslam’a, İslam tarihine ve Müslüman halklara sırtını dönerek bir yere varamayacağını anladı. Görevini derk etmeye başladı, neticelerini de yakın bir zamanda toplayacaktır. Hep birlikte göreceğiz.

***

Bir Kürt şairi (belki de Molla cüzeyri) “Mim, matlae şemse ahad ayine sifet gir/ Lam’ı ji arab berqe ji fehhare acem da!” diyerek, tevhid güneşi olan İslam’ın Arablar arasında zuhur ettiğini fakat şavkının Acem (gayrı Arab unsurlar) içinde parıldadığını söyler. İslama hizmet vazifesinin, Araplar’dan gayrı arap unsurlara geçtiğini anlatır.

Evet birlik güneşi olan Hz. Muhammed (asv) Arapların arasından çıktı. Araplar, onun getirdiği imlahi hakikatler sayesinde, kısa zamanda büyük bir inkişaf göstererek, Cebel-i Tarık’tan Çin Seddi’ne kadar İslamı ulaştırdılar ve ‘sabıkun’ övgüsüne mazhar oldular. Sonra gerek Emevilerin gerekse Abbasilerin, dinin kıymetini yeterince bilmemeleri nedeniyle Cenab-ı Hak, bu dinin geliştirilip serpilmesini Farsların omzuna yükledi. Onlar da vazifelerini hakkıyla yaparak Türk kavminin İslamlaşmasına zemin hazırladılar.

Hallacı  Mansur gibi maneviyat önderlerinin Türkler arasında başlattığı fütuhat, Ahmet Yesevileri ve can erlerinin yetişmesini sağladı. Ve sonra Türkler, mizaçlarıyla da bire bir örtüşen şu dine kıtalar halinde dehalet etmeye başladılar.

Hicri 4. yüzyılın sonundan itibaren İslam dünyasına girmeye başlayan ve kısa zamanda iktidarı devralıp ümmetin ağabeyi konumuna geçen Türkler, İslam’a yaptıkları hizmetlerden dolayı büyük itibar ve izzet gördüler. Cenab-ı Hak, onların bu fedakarane çabaları sonucu, İslam medeniyetinin en uzun soluklu, en adil, neticeleri itibarıyla en kalıcı izler bırakan devletini (Osmanlı) kurmayı onlara nasip etti. Şu hizmetlerimizden dolayı dünyanın göbek taşı olan Anadolu’yu bizlere vatan eyledi.

Biz bu nimetin kıymetini bildikçe de onu bize ait kılmayı sürdürdü. Ne zaman ki, Türklerin devleti (Laik cumhuriyet), biraz da Siyonistlerin oyunu ile İslamiyet’e karşı tavır almaya başladı, şu topraklarda huzur ve sükûn uçup gitti. Kardeşler birbirine düşman oldular. Yek diğerini beğenmez hale geldiler. Ben korkuyordum ki, TC’nin İslam’a karşı inatçı tavrı, sonunda gadab-ı ilahiyi üzerimize çekecek de Allah bu toprakları bizden alıp, onu hakkeden birilerine verecek.

Çünkü açık ayet var; Eğer bu dine hizmet eden millet, ona gerekli ihtimamı göstermezse, Allah da nusreti ve iktidarı onlardan alıp, onların yerine, Müslümanlara karşı daha müşfik, zalimlere karşı daha izzetli bir kavmi görevlendirir.

İşte ben bundan hep korkuyordum. Milletin iradesini ele geçiren bir zındıka komite, yıllarca Türklüğü ve ve onun kahraman ordusunu ‘İslamın bazı şeairine karşı’ kullanmaya çalıştı ama muvaffak olamadı işte. Türk halkı o cendereden çıkmaya, o tuzaktan kurtulmaya başladı şükür.

Zaten ben hiç ümidimi yitirmedim. Gerek Bediuzzaman gibi, bu asırda bilginin İslamileşmesini ve dönüştürülmesini sağlamakla görevlendirilmiş hak dostlarının, gerekse tasavvuf erbabının işaretlerinden istifade ederek, inanıyordum ki, İslam yeniden neşvü nema edecek. Fakat bu neşv ü nemanın bu topraklarda mı yoksa diğer yurtlarda mı gerçekleşeceği konusunda tereddütlerim vardı. Şimdi görüyorum ki cenab-ı hak bu topraklarda yaşayan halkların eliyle kendi dinini yeniden ayağa kaldırıyor.

Elhamdülillah. Şimdi bu umudumun tomurcuklandığını hissediyorum. Başbakan’ın ABD’deki görüşmelerini ve ardından yapılan açıklamaları dinlerken, satıraralarına kelimelerden anladım ki mukadderat yüzünü göstermeye başlamış.

Bakın Türkiye yüz sene önce hasta adamdı, öldürmeye çalıştılar. Hasta döşeğinde iken topraklarını ve servetlerini paylaştılar. Çocuklarını, dostlarını, arkadaşlarını (Kafkas ve balkan kavimleri, Ermenileri, Arapları…) kandırıp onun mallarını el koymasını sağladılar. Sonra her şeye rağmen ölmediğini görünce, onu Türkiye gibi küçücük bir arazi üzerinde geçinmeye mecbur ettiler. Adeta, yeniden Ergenekon’a sığınmak zorunda bıraktılar. Yaklaşık yüz yıldır, Türk halkı, ‘batı kulübü’ denilen ve etrafı sanal dağlar ile çevirili şu Ergenekon’dan kurtulmaya çalışıyordu.

Sonunda başardı; başardık elhamdülillah!

Önce bölgesel güçsünüz dediler, sonra startejik ortak, şimdi ise model (hayati) ortak diyorlar. Yani artık, kabul ediyorlar ki bu arazinin ve coğrafyanın gerçek sahibi bizleriz. Bizim irademiz ve katılımımız olmadan bu bölgede hiçbir şey kalıcı olmayacak olmuyor.

Bunu önce Amerika anladı. Çünkü o arazide. İşin hakikatini görmeye daha yakın. Artık “gel berabere iş yapalım” diyor. Diğerleri de ardından gelecek. Bunu anlamaya en çok ihtiyacı olan bir diğer ülke de İsrail’dir.

İsrail, Babil’in intikamını Irak’tan aldı ama diğerlerine vakti kalmadı. Siyonist ve zalim devletin helaki ile neticelenecek ‘galaktik hüküm’ devreye girdi girecek. O zamana kadar aklı varsa o da barıştan yana tavır alır. Aksi takdirde dehrin değirmenine dane olmaktan kurtulamayacaktır.

Evet, bütün arazlarına, ‘işler kötüye gidiyor’ diyenlerin ileri sürdükleri ve yer yer haklı da oldukları delillerine rağmen, Türkiye ayağa kalkıyor. Birileri de bundan cidden telaş ediyor.

Baksanıza tedbiri filan elden bıraktılar. Kör gözüne parmağım işler yapıyorlar. Provokasyon olduğu açık pusular, ancak aymazların tevessül edeceği cinsten darbe girişimleri, kafes operasyonları vs vs. Türkiye’yi durdurmak ve yöneldiği istikametten çevirmek için, yerli yabancı bütün hainler, dessaslar ve hannaslar iş başında. İktidara kızdıkları için onlara destek veren saftiroz Müslümanlar ve iyi niyetli milliyetçi mukaddesatçı vatandaşlar da cabası ama korkmayın merak da etmeyin; Allah nurunu tamamlayacaktır. Kafirler, zalimler ve münafıklar istemese de.

Bunları boş hayal sanmayın. Sizi kandırmıyorum inşallah. Yeter ki bu söylediklerim, size yapmanız gereken hayırlı hizmetlerden alıkoymasın. ‘İstikbal bizimdir’ derken dehrin ve hadiselerin dilini ve işaretlerini de aktarıyorum. Bu bizi daha çok çalışmaya, daha büyük bir gayretle işlerimize sarılmaya sevk etmeli. Bahar geliyor derken, sizi hazırlık yapmaya davet ediyorum, yan gelip yatmaya değil.

Nasıl bir geleceğin bizi beklediğini merak edenleri ise “Yıl 2057… 28 Ağustos…” başlıklı yazımı bir kere daha okumaya davet ediyorum. Orada sözü geçen Birleşik Türk Devletleri’nin neler yaptığına şahid olsunlar.

Hiç telaş etmeyin. Bediuzzaman’ın birinci cihan savaşı sonunda düştüğümüz mağlubiyeti, alem-i manada ‘ricalul gayab’a izah ederken dediği gibi, biz daha o savaşta yenilerek galipler safına geçtik. Onlara yani o günün galiplerine müşevveş/karışık bir mazi, bize parlak bir istikbal düştü. İşte o parlak istikbalin ışıkları başımızı okşamaya başladı.

Fecriniz mübarek olsun!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir