İnsanlar Niye Siyaset İçin Can Atıyor

Yine herkesi bir seçim telaşı sarmış gidiyor…

Elbette yüreği halka hizmetle dopdolu siyasetçilerimizin telaşını anlıyoruz. Bizim içine büyük sıkıntılara göğüs geriyorlar görüyorsunuz, Allah razı olsun.

Ne kadar büyük bir fedakârlıktır düşünsenize. Asilken vekil oluyorlar gariplerim!

Hayat işte ne yaparsınız. Kimisi ‘asil’ olmak için can atıyor, kimisi ‘vekil’ olmak için!

Bu ne muazzam bir seçim öyle değil mi? İyi ki seçimler var. Hayatın içinde sürekli seçim sürprizleri olmasaydı, hayat ne kadar heyecansız olurdu bir düşünün.

İyi olmak bir seçimdir, kötü olmak bir seçimdir. Taraf olmak bir seçimdir, karşı olmak bir seçimdir…

Hz. Peygamber (asv), etrafındaki herkesi seçim yapmaya mecbur eden bir hakikatle geldiğinde acaba Ebucehil’‘cehlin babası olma’ rolüne seçtiren gerekçe neydi? Veya Ebubekir’i ‘sıddik’ yapan seçim!

Acaba Ebucehil, yaptığının gerçekten kötü bir seçim olduğunun farkında mıydı? Yoksa tıpkı bugünkü statükocular, laikliği hayat tarzı edinmiş Kemalistler veya dinin terakkiye mani olduğunu sanan aklı evveller gibi doğru olanın o olduğunu mu sanmıştı?

Tabii ki o, bu seçimi yaparken cehaletin babası olmak aklının ucundan bile geçmemişti! Aksine çağdaş bir duruş sergilediğini sanıyordu. Ama sonunda ‘ebucehil’ olmuştu. Çünkü seçim yapma hakkı size aittir ama, o seçimden sonra hayatın sizi nasıl tanımlayacağı sizin elinizde değil!

***

Aday adaylığı sürecinde onlarca arkadaş, ‘hayırlısının olması için’ dua istediler. Tabii ki onlara göre hayır olan aday olmalarıydı. Yani sanıyorlardı ki, dua edilirse aday olurlar.

Ama yazık ki dua isteyenlerin hiç birisi aday yapılmadı. Herkes ‘hayırlı olan buymuş’ diyordu ama hepsinde de derin inkisarlar yaşandığına şahit oldum.

Tuhaftı, toplum bir yandan siyaseti ve siyasetçiyi kötülerken bir yandan da fırsat bulan herkes hemen siyasete atılmak istiyor. Meğer ne kadar ‘hizmet sevdalısı’ (!) varmış.

***

Bendeniz cidden siyaseti, hep ‘mübarek bir iş/uğraş’ diye tanımladım. Ta ki gerçekten bu işe ehil ve layık olanlar girsin de siyaset hakikaten mübarek bir iş olsun. Çünkü eğer siyasete girenler gerçekten halka hizmet için giriyorlarsa mübarek bir iş yapıyorlar.

Ama her konuşan da ‘siyaset yalan dolan işidir, siyaset kötüdür” diyor. Niye o zaman bir yığın insan siyaset yapmak için can atıyor?

Çünkü gerçekten Türkiye’de siyaset ‘uyanıkların’, kısa yoldan köşe dönmek isteyenlerin tercih ettiği bir meslek diye algılanıyor. Hakikaten hizmet etmek ve milletin siyasete taalluk eden işlerini görmek için o yola girenleri tenzih ederim ama halk nezdinde siyaset ‘içinde zarar ihtimali bulunmayan bir ticaret şekli’ olarak algılanıyor… Maalesef, siyasetin toplumdaki algısı köşe dönmecilik, rant ve menfaat elde etme, kısa zamanda zengin olma vs ile birlikte anılıyor. Bugüne kadar ‘şu siyaset ne mübarek iştir’ diyen olmadığına göre demek ki halka hizmet kuru bir iddiadan ibarettir.

Hatta Bediuzzaman gibi yüzünü Hakka ve ahrete çevirmiş Allah dostları, “el ıyazu billah’ demişler siyasetten.

***

‘E peki, böyle diyorsun da efendi birileri de halkın siyasi hizmetlerini görmesin mi yani. Niye herkesi aynı kefeye koyuyorsun?’diyorsunuz içinizden.

Sizi temin ederim bu benim düşüncem değil. Rastgele on kişiye sorun yedisi üç aşağı beş yukarı böyle diyecek… Elbette siyasi hizmetleri de birileri görecek ve çok şükür ki, hakikaten siyaseti hizmet olarak algılayanlar da var. Tabi onların varlığı maalesef toplumun siyasete ve siyasetçiye bakışını fazla değiştirmiyor.

Ben çoğu aday adayına sordum: ‘Meclis’e gitmekteki maksadın nedir. Ne projen var. Sivil ve asil iken, ne yapamadın ki, gidip Meclis’te vekâletle yapacaksın?’, diye sorduğumda tatmin edici bir cevap alabildiğimi söyleyemem. Herkesin dilinde millete hizmettir gidiyor.

Hâlbuki ‘arkadaş, ben tantanayı seviyorum, makam araçlarına binmeyi, topluma tepeden bakmayı, güçlü olmayı, önümde kapıların açılmasını, gittiğim toplantılarda protokolde oturmayı seviyorum” dese, vallahi kınamayacağım. Çünkü insanların böyle şeyler isteme hakkı da vardır.

Bu bir seçimdir. Her seçimimizin isabetli olması gerekmiyor ki!

***

Esasında, vekil olmak isteyenlere ben de hak veriyorum. Çünkü bu ülkede vatandaş olmak, milletin sıradan bir ferdi olmak hakikaten zor. O yüzden de herkes bir an önce bu ‘zor’ hayattan kurtulmak istiyor. Neticede o da bir seçim.

Başaranlar asaletten vekâlete geçtikleri için birçok sorumluluktan da kurtulmuş oluyorlar. Çünkü bütün sorumluluklar ‘asıl’ olan millete ait. Hapse o girer, yükü o çeker, vergiyi o öder, onun oğlu askere gider, gerekirse vatan için ölür.

Hayat böyle bir şey işte! İnsan galiba seçtiklerinin bir musahassalasıdır!

***

‘Said’ veya ‘şaki’ olmak da bir seçim değil mi? Cenab-ı Hak buyurmuyor mu, “Kim dünya sevabını isterse ona ondan veriniz, kim de Ahret sevabını isterse ona da ondan veririz…” (Aliimran, 145)

Cennet ve cehennem dahi seçimlerimizin eseridir!

Hayatımızı ya Allah yolunda harcanacak ya da nefis yolunda. Bedenimizin yedi kapısı var. Göz, kulak, burun, ağız, dil, tenasül uzvu, ayak… Bu kapılardan içeriye alacağımız veya dışarıya çıkaracağımız her bir şey sürekli seçim yapmamızı gerektiriyor çünkü.

Bir söz kulaktan içeri girmeden önce sizden onay alır. Bir lokma, bir nazar, bir dokunuş, bir haz…

Dikkat etmezsen, bir lokma, bir öpme, bir bakmada batarsın. Bütün kâinatı ihata edecek kadar geniş olan kalbini, bir haram lokma ile mahvedersin. Kalbini uygun olmayan bir nazar yakabilir, bir onay almamış dokunuş yıkabilir.

O açıdan insan her daim, bu beden sarayına girecek malzemeler ve çıkacak hal ve tavırlar hakkında sürekli bir seçim gerçeği ile karşı karşıyadır. Bir saniye bile ihmal etme şansı yoktur. Ve tabii seçim yapmamak gibi bir şansı da yoktur.

Öyleyse neyi niçin seçtiğimizi sürekli aklımızda ve gönlümüzde tutmalıyız ki yanlış yapmayalım. Akıbetimiz cehennem olmasın!

İşte asıl hakkında telaş etmemiz ve endişe duymamız gereken seçim o seçimdir.  Siyasi seçimler, en fazla üç beş yıllık ömrümüzü etkiliyor. Ama ebucehil gibi yaptığımız tercih/seçim, sonunda sizi cehenneme müstahak hale getirmişse yandınız. O seçimin telafisi de yoktur.

Seçim telaşı mı yaşamak istiyorsunuz! Alın size telaş. Bir ucunda ebedi hapsi münferit veya cehennem diğer ucunda cennet hayatı! Seçim sizin!

İşte karşınızda, ucunda cennet ve cehennem meyvelerinin salınıp durduğu iki dal!

Hangi dalın meyvesi size çekici geliyor!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir