Partiler ve At Yarışı Oynayan Müezzin

Türkiye ‘hudayınabit’ bir ülke!

Sanki ne başarısı kendisinden ne yenilgisi…

Demokrasisi var, sadece üç beş yılda bir sandığa gitmemizi sağlıyor. Diğer bütün sıfatları ‘sanki’ nevinden…

Partileri var partiye benzemez. Çünkü bir anlamları yoktur. Hiçbir seçmen, partisinin umdelerini, prensiplerini, tüzüğünü, maksadını bilmez. (Bir parça, belki o partiyi sevk ve idare edenlerin ideolojisi etkili olabiliyor…)

Zaten önemli de değildir. Çünkü seçmen ona göre oy vermez. Bizde parti, sadece iktidar olmak isteyen liderin –politikacının- kendini halkın oyuna sunabilmek için oluşturduğu bir düzenekten ibarettir.

CHP dışında geleneği olan parti de yoktur. Partilerimiz, liderlerin mizaç ve meşrebinden hayat bulmuş bir tür tarikat ekollerine benziyor. Baş değişir değişmez, mizacı da değişiyor.

Yani batıda rastladığımız türden yapılanmalar değiller. Ne demokratı, ‘demokrat’tır gerçekten, ne sosyalisti ‘sosyalist’ ne de muhafazakârı ‘muhafazakâr’! Her partiye bir sıfat lazım olduğu için, onlar da kendilerine bir isim veriyorlar. Bu isim de onu kuranların kendi sıfatlarından ibarettir.

Hatırlayın Türkiye uzun süre ‘AK Parti’nin kimliğiyle kafayı bozmuştu ‘demokrat mı muhafazakâr mı, dindar mı, merkez mi, liberal mi diye’… Kimse bilemedi. Zaten bilinmesi de zordu. Henüz kendileri de ne olduklarına karar verebilmiş değildi çünkü. Kervan yolda düzüldü ve muhafazakâr demokrat(?) veya liberal demokrat yahut dindar muhafazakâr –sahi hangisi?- olduklarını fark ettiler. Şimdi ise Genelbaşkan Erdoğan nerede duruyorsa siyasi kimlik ve ideoloji olarak AK Parti’nin yeri de orasıdır.

Diyeceğim, partilerin bir kimliği yok. ‘Bir tek CHP’nin bir kimliği var’ dedim diye herkesin uyduğu bir tüzüğü, ilkesi, ideolojisi, felsefesi var sanmayın. Halkın nezdinde bir tanımı var elbet. Kimisi için o, yıkımdır, kırımdır, sıkıntıdır, kıtlıktır, tek parti diktatörlüğüdür. Kimileri için ise yalnızca dini, hayatın uzağında tutma temerrüdüdür. Yani CHP’nin kimliği de iktidarı döneminde yarattığı imajdan ibarettir. Ama her gelen liderin uyması gereken prensipleri, olmazsa olmazları bulunan bir parti değil.

Mesela İnönü ABD’yi sevmezdi. Türkiye’nin geleceğini Avrupa’da görüyordu. O yüzden 30’lu yılların ikinci yarısında cümbür cemaat Hitlerci takıldılar. Onun yerine geçen Ecevit, AB’ye karşıydı ve tavırlıydı. Yani partinin değil, kişilerin bir yaklaşımı vardı ve parti hemen onun kalıbına giriyordu.

Türkeş varken MHP ‘mukaddesatçı milliyetçi’ idi, Devlet bey onu ‘ulusalcı kemalist’ yaptı

Keza Özal ABD ile işbirliği yaparak, bu coğrafyada büyünebileceğine inanıyordu. Yılmaz gelince o ANAP gitti, Avrupacı ANAP geldi. DYP, Demirel zamanında ‘demokrat’(!)tı. Cindoruk gelince ‘Ergenekoncu’ oldu.

Yani bizde partilerin i’rabda mahalli yoktur. Olsa olsa ‘siyasi aşiretçilik’ veya bir tür ‘menfaat ağalığı’dır. Nitekim bir iki yıl geçince liderler ya halife ya şeyh ya ağa kisvesine bürünüyorlar. Çünkü bizde batılı anlamda parti yok!

Parti dediğin bir tüzüğü, bir ideali, bir dünya görüşü olan sistemli bir yapıdır. O partide çalışmak isteyenler önce o ilkeleri benimsemiş olurlar. O partiye girenler, partinin başına geçenler, o idealleri o prensipleri benimsiyorlar demektir. Bizdeki partilerin particiliği, Napolyon’un asaleti gibidir:  Ben dedim oldu! Çünkü partilerin huyu ve suyu, ideolojisi ve dünya görüşü lidere göre değişir, dönüşür, tadil veya tebdil olur.

Dolayısıyla geçen seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de kimse şu veya bu partiyi seçmeyecek. Lideri seçecek. Parti kimsenin umurunda değil. Zaten oy pusulasına bakarsanız, bizdeki particiliğin çingene bohçası –çingenelerden özür dilerim, deyim böyle ne yapayım- olduğu görülür. Bu ülkede bu kadar fikir akımı mı var ki bu kadar parti var? (Bir parti lideri olmanın ne gibi pratik faydaları olduğunu bilmediğim için böyle konuşuyor olabilirim, bağışlayın. Çünkü bu ülke, yeşil karta tenezzül eden milyonerlerle doludur.)

Önümüzdeki günler, o liderlerin şirinlik nutuklarıyla geçecek. Podyuma çıkacaklar. Kim kimin neyini beğenecek bilmiyorum ama bu kere Sayın Kılıçdaroğlu kendisine iyi bir menajer bulmuşa benziyor. Sayın Erdoğan, geçmiş iki podyumda ‘en iyi’ olmayı başardığı için, kendisini yine favori görüyor ama gün, güneşin en dorukta olduğu anda evriliverir. Bilen bilir ki akşam, ‘zeval’ vaktinde girer.

Hem üstelik bizim seçimlerimiz her seferinde Pavlov’a rahmet okutuyor. İnsanlar yalana daha çok rağbet ediyor, çünkü yalanın içinde nefsi iğva eden hazlar vardır.

İstanbul’un ünlü bir camiinin bir müezzini vardı bir zamanlar. Her hafta at yarışı oynardı. Bir gün ona dedim ki ‘hadi haramı helal bir yana, be kardeşim 20 senedir oynadığını söylüyorsun ve diyorsun ki bu beni batırdı. Ama gidip yine oynuyorsun…”

“Evet, ama” demişti “içimde bir ses ‘bu kere tamam’ diyor her seferinde, ben de inanmak istiyorum. Belki bu kere kaybettiklerimin tamamını alırım diye bir kere daha gidip paramı o kâğıtlara gömüyorum.”

İlginç bir şartlanmışlık!

Bakalım bu kere şartlanmışlıklar bozulacak mı?

İşin kötüsü kimsenin bulunduğu noktanın dışında bir yer için tercih yapabilme alternatifi yok.

Ben umuyordum ki, bu kere projeler konuşacak. Akıl ve liyakat esas alınacak. Vatandaş da ona göre karar verecek. Çünkü İslam dünyasının, ‘güvene dayalı aşiretçi siyaset’ten bir an önce ‘liyakate dayalı ümmet siyaseti’ne geçmesi gerektiğine inanıyorum.

Yazık ki siyasilerden sazının perdesini değiştirmeye yanaşan yok. Herkes Nasreddin Hoca gibi kendi bulduğu yerin esas olduğunu sanıyor.

İşin kötüsü başa oynayan sazın akordunda ciddi bozulmalar var.

Farkında değiller!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir