Mümin Toplum Oluşturmak İçin Ne Yapmalı?

Son birkaç yıldır toplumun fizikî ve siyasî yapılanmasıyla gereğinden fazla meşgul olduğumuzun farkındayım.  Kendimi o fasit daireden çekip, doğrudan insana; onun ruh ve inanç boyutuna bakmak için biri iki deneme yaptıysam da başaramadım.

Esasında okur kitlesi de ciddi meselelerden ziyada ‘fast food’ türü yazılara daha fazla ilgi göstererek, yazarı pragmatik olmaya –günceli yazmaya-  zorluyor. Öyle olunca da siyasette  ‘kim ne dedi’,  ‘ne demek istedi’ , ‘bununla nereye varmak istedi’  gibi konular daha cazip oluyor.

Oysa her şeyin özünde insanın kendisi var.

İnsan kendisini düzeltmedikçe, ruh dünyasını ve hayat algısını İslamileştirmedikçe, refahı ve dünyası için yapılan tüm çalışmalar, sadece onun daha çok dünyevileşmesine; ilahî merkezli bir algıdan nefsi odaklı bir atmosfere sürüklenmesine; Âdemiyetten beşeriyete, beşeriyetten nefsaniyete düşmesine hizmet etmekten öteye gidemiyor.

Batı, bu işi -insanı refah içinde yaşatma işini- bizden çok daha iyi ve çok daha başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Bir refah toplumu var etti. İnsanların refahı, maddi imkânları arttı. Adeta yalancı bir cennet ortamı var edildi. Fakat insanın ıslah edilmesi, inanç değerlerinin beslenmesi hep ihmal edildi. Sonuç ne oldu?

Bir Amerikalı bir Avrupalının en az iki katı, bir Avrupalı bir Ortadoğulunun en az dört, bir Afrikalının en az sekiz katı gıda tüketen bir öğütme kutusu haline geldi… Bugünkü Batılı tip, tüketim imkânları artmış, refah düzeyi yüksek, ama mutsuz, ama yalnız, ama bencil bir mahlûk oluverip çıktı…

***

Son yıllarda dikkatimi çekmeye başladı; muhafazakâr ve İslamcı kesim,  iktidarın ‘kendilerinden olması’nın getirdiği rahatlık hissiyle, inanç ve ibadetler konusunda eskisi kadar ‘müteyakkız’ davranmıyorlar.  Paranın verdiği yeni imkânlar, onları daha seküler bir yaşam tarzına itiyor. Kutsala karşı tuhaf bir ‘lakaytlık’ içindeler.

Dinin,’mekruh’ diye tanımladığı alanlar, artık nerede ise ‘ruhsat alanı’ olarak kullanılıyor. Çokça takıldıkları kafe benzeri yerlerde kahve dışında içecekler de sunuluyor. Gençlerdeki marka tutkusu hatta yeni giyim kuşam ve yaşam tarzı tercihleri bir yere kadar kabul edilebilir. Tabii ki iman ve ubudiyet bilincinin korunması şartıyla! Benim tehlikeye girdiğini sezdiğim alan da tam bu nokta!

Elbette insan için günahsızlık söz konusu değildir. Ari ırk yaratmak gibi günahsız toplum var etme çabam hiç olmadı. Ama iman ve İslam adına kazanılmış alanların ve ruhların kaybedilmesi insanlık için de bir kayıptır.

İslamcı anne-babaların içine düştükleri yanılgı, kendi imanlarının çocuklarına da yetebileceği zannıdır. “Biz mümin ve Müslüman’ız, çocuklarımız da mümin ve Müslüman olur.” diye düşünüyorlar. Oysa iman tevarüs etmiyor. Nasıl ki fıstık ağacı, her seferinde sakız ağacının aşılanmasıyla elde edilebiliyor. Aynen öyle de her bir insan ancak iman aşısı ile insaniyetten Âdemiyete çıkarılabilir. Babası mümin olana iman otomatik intikal etmez. Dolayısıyla her bir çocuk yeniden iman ile buluşturulmadıkça mümin olmaz.

Hem bir insanın Müslüman olması, onun mümin olduğunun delili olmaz. Çünkü iman ve İslam şartları bile birbirinden farklı iki ayrı kategoridir.  Üstelik iman ettikten sonra da büyük bir cehd ve gayret göstermek gerekiyor ki kalpte karar kılan iman orada durabilsin. Bir kere inanınca her şey hallolup bitmiyor anlayacağınız!

 Eski mutasavvıflar “İnsan küçük bir kâinat, kâinat büyük bir insandır.” demişler. Böyle olunca demek ki evrende geçerli kuralların tamamı insan için de geçerlidir.  Kainatta sürekli bir değişim var. Eğer bir akl-ı küll ve muhit bir kudret, onu sürekli bir mihver etrafında tutmasa, kainat ne şeklini ne de varlığını koruyabilir. Yok olup gider.

İnsan için de aynı kanun geçerlidir. Sürekli bir teyakkuz ve cehd lazımdır ki seyyal ve değişken kâinatında imanını muhafaza edebilsin. Çünkü fizikî kâinatın sahip olduğu kabiliyetler insanda da mevcuttur. Veya başka bir deyişle evrende var olan zıtlıklar, çatışmalar, yıkılışlar, oluşum ve enerjilerin hepsi insan tabiatında da vardır.

Böyle olunca da tam ve muhit bir irade lazımdır ki onda istikrar ve bütünlük devam etsin.

Oysa insan çok değişik tesirlere açıktır. Hem şeytan ve nefs gibi muazzam iki hilekârın oyunlarına karşı Rabbine sığınmaktan başka çaresi de yoktur.

Eğer insan, kutsala intisap etmekle –İslam ahlakı çerçevesinde yaşamak- elde ettiği kuvveti kaybetse kısa sürede şeytan ve nefs elinde oyuncak olur. Bu her mümin için geçerli olduğu gibi gençler için çok daha geçerlidir.

Dolayısıyla, ehl-i himmetin şu meseleye mesailerini yeniden teksif etmeleri gerekiyor. İktidarın düzgün ellerde olması, sizin imanınızın da garanti altında olduğu anlamına gelmez.

Acaba şu mesele, asıl görevleri iman ve ihya olan cemaatlerin gözünden kaçıyor mudur ki göremiyorlar.

Toplumun ‘moral’ değerlerinin korunup geliştirilmesi, iktidar açısından, eğer siyaset alanının yeniden düzenlenmesi veya toplumun refah seviyesinin yükseltilmesi kadar önem arz etmiyorsa toplum için tehlike çanları çalıyor demektir.

Hz. Peygamber’in, cahil ve basit bir toplumdan ‘eshab’ dediğimiz ‘yıldız insanlar’ı var etme cehd ve gayretini asla göz ardı edemeyiz.  Mümin bir toplum var etmek ve onun içinde yaşayabileceği bir hayatı sürdürülebilir kılmak, ciddi bir cehd, gayret ve ihtimam gerektiriyor.

Ruhunu tanzim edemediğiniz bir insana verdiğiniz her maddi imkân sadece onu daha çok azdırır ve insanlık sıfatlarından uzaklaştırır.

İktidarın dindar insanların elinde olması, toplumda böyle düşünen insanların dininin ve imanının da otomatik olarak selamette olmasını gerektirmez. İman ve istikamet her birimizin bireysel dünyasındaki her daim en ciddi meselesi olmadıkça şeytan ve nefis her seferinde her birimizi teker teker avlar ve yoldan çıkarır da biz kendimizi hâlâ doğru istikamet üstünde zannederiz…

Aman dikkat!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir