Murad-ı Ergenekon ve Murad-ı İlahi

AK Parti, 12 Eylül’de yapılacak referandumda Evet diyeceklerin sayısını arttırmak için haklı olarak iyi asılıyor.

Hatta denilebilir ki siyasi anlamda ondan başkası da meseleyi kendisine dert etmiyor. Oysa bu mesele hiç de AK Parti ile ilgili değil.

Ama Ergenekoncu taifesi, meseleyi ısrarla ‘AK Parti’yi cezalandırma’ konseptine oturtmaya çalışıyorlar. Onlara da hak vermek gerekir zira şu mesele onları bitirecek. Çünkü referandumda ‘evet!’ çıkması halinde Karun ve serveti gibi yerin dibine gömülecekleri süreç başlayacak. Saklı tiranlıklarını korumak için elbette ki ellerinden gelenin fazlasını yapacaklar ve yapıyorlar.

Milleti ve demokrasiyi sırtındaki kamburlardan kurtarmaya azmetmiş sivil siyaset taraftarları ve AK Parti de haklı olarak ‘evet’ çıkması için yükleniyor.

Kimilerine göre, şu mücadele ‘Türk halkı’nın yaptığı mücadele değil, aksine, Türkiye üzerinde menfaatleri bulunanların bir güç savaşı.

Son on günde, siyaseten birbirine zıt ama aynı kaynaklı derin irtibatları bulunan iki ismi dinledim. Birbirinden habersiz olarak, hemen hemen aynı şeyleri söylediler. Siyaseten birbirine zıt iki insanın paralel senaryolardan söz etmesi, beni rahatsız etti. Her ikisine de ‘milletin iradesi’ veya ‘milletin çıkarı’ nerede sorusunu yönelttim.

İkisi de şunu demeye getirdi ki ‘milletin iradesi yok’. Birileri oyun kuruyor ve işler o oyun çerçevesinde devam edip gidiyor…

Ben oldum olası tamamen ve yalnız insan iradesi endeksli planlara şaibe ile bakmışım. İçinde ‘ilahi irade’ bulunmayan bir dünya görüşü, bir mümin olarak bana sadece acımasız değil, aynı zamanda, ‘saçma’ gelmiştir.

Hani uygun olmayan bir yakıştırma da olsa, “Kulun plan yapması Rabbü’l-İzzeti güldürürmüş” diye güzel bir deyiş var. Gerçekten de gülünesindir ilahi maksatları görmezlikten gelmek. Elbette insanın, iradesini şu veya bu yönde kullanmasının önemli bir yeri vardır olup bitenler konusunda. Ama müsebbib-i hakiki başkadır. Yani her işte üçüncü bir faktör var ki, işlerin nihai noktada nerede karar kılacağını asıl o belirler. O da Cenab-ı Hakk’ın ezeli iradesi ve takdiridir.

Sık sık vurgularım; insan iradesi esas olsaydı, Firavun’un, zayıf ve çaresiz olan İsrail kavmini yok etmesi gerekirdi.

İnsan iradesi, esas olsaydı, ‘yedi düvel’in aleyhimize hareket ettiği Birinci Cihan Harbi’nin sonunda Türk diye bir şey kalmazdı bu topraklarda. Çünkü gerçek plan oydu: Türkleri bu topraklardan atmak.

Keza insan iradesi esas olsaydı, bu memlekette bugün hayatı yeniden evirmeye ve etkilemeye başlayan bir Hak din kalmayacaktı. Demek ki bir yere kadardır insan iradesi.

Şu referandum hadisesi dahi bana öyle geliyor ki o cinsten bir hadisedir. Yani millet açısından “eyyamullah” denilecek cinsten bir hadise! Cenab-ı Hakkın, insanlığın yönünü hayra çevirmek için dünyaya dokunduğu zamanlar cinsinden bir vak’a!

Biz biliyoruz ki, iki taraf da; hem ‘evet’çiler, hem ‘hayır’cılar istim üstünde.

Ergenekoncular, ne yapıp edip, referandumun arkasındaki halk desteğini yüzde 55’in altına çekmeye çalışıyorlar. Evet’çiler ise yüzde 60’ın üstüne çıkarmak için gayret ediyor. Çünkü asıl kavga referandumdan sonra gelecek.

Bir kısım insan, yaşanmakta olan hadiseleri, Amerika’nın bir planı sayıyor ve diyorlar ki, Amerika, eski gladyoyu temizliyor. Eski gladyo kemalist, ulusalcı ve ateist Alevilerden oluşuyordu. Şimdi onları tasfiye ederek, artık işlerini ılımlı İslamcılara yaptıracak!

Beri taraf da diyor ki, hayır, millet, bugüne kadar İslam’ı tehlike, Müslümanı mürteci gören ve onu canından bezdiren derin devleti ve onun saklı gücü olan cuntacıları tasfiye ediyor.

Esasında her ikisinin de doğru yanları var. İşte bendeniz tam da böyle zamanlara ‘eyyamullah’ diyorum. Allah’ın, zayıf olanları güçlülere galip getirdiği anlar! Güçlerin birbirini zorlamaya başladığı hengâmede bir de bakarsınız, ne onun ne ötekinin dediği olmuş, asıl mazlum ve hak sahibi olanlar üste çıkmıştır.

Ben bu çekişmelerden milletin galip çıkacağını, Amerikanın da Amerika karşıtlarının da kaybedeceğini zannediyorum; çünkü murad-ı ilahibaşkadır. O ‘murat’ da şu mazlum millete itibarının iade edilmesidir!

Evet bu millet, 100-150 yıldır, gerek savaşlarda gerekse sonrasında kurulan paylaşım masalarında hep aldatılan, -kendi idarecileri tarafından bile- hep zulme ve haksızlığa maruz bırakılan taraf olmuştur. Sünneti, masum mazlumları azgın cebbarlara galip getirmek olan Allah, Amerika’nın ve eski yandaşlarının –şimdi karşıtlar çünkü- çekişmesi, çatışması içinden milletin selametini halk edecek ve onu yeniden eski izzet ve itibarına kavuşturacaktır. Onun başlangıç tarihi de 2011’dir inşallah.

Ben, Bediuzzaman’ın tam bir asır önce haber verdiği hakikatin zahir olacağına inanıyorum. O da milletin kendi mukadderatını ve hayatını demokrasi ekseninde tanzim etmesidir. Yani, şu millet şunun bunun öngördüğü bir yaşam şeklini değil, kendi arzu ettiği inancına uygun bir hayat tarzını edinecektir. Eğer buna mani olan Amerika ise o tasfiye olacak, AK Parti ise o tasfiye olacak, bizim yerli cuntacılarımız ise onlar tasfiye olacak ve hakkın muradı tahakkuk edecek.

Elbette tüm bu faktörlerin birden yok olmaları gerekmez ve beklenmez de. Ama güç dengesi millet olacak. Çünkü bir terazinin iki kefesinden biri Himalaya, diğere Alpler olsa, yine de bir nirengi noktasına oturmaları lazım ki birbirini tartabilsinler. İşte o nokta millet olacak. Onlar birbirine karşı güç denemesi yaparken, millet dilerse onu dilerse ötekini arştan ferşe çıkarıp indirebilecek. Çok yakındır. Bundan zerre kadar şüpheniz olmasın!

Hiçbir şey durup dururken olmaz. Hayatımızı zehir etmiş, eski galipler birbirileriyle kozlarını paylaşacaklar ki, aradan mazlum sıyrılıp öne çıksın. Yine böyle olacak ve millet iradesi, kınından çıkacak, parlak ve yalın bir şekilde…

Milletin mevcut demokrasi içindeki hali, vücudu iltihaplanıp şişmiş bir insanın ‘semiz’ görünmesine benziyordu. Zahiren sağlıklı görünse de içi iltihap toplamış. Çünkü ne bizde uygulanan cumhuriyet, milletin iradesine dayanan bir cumhuriyetti; ne demokrasimiz kişilere kendi kabiliyetlerini serbestçe sergileyebilecekleri bir rekabet ortamı sağlıyordu; ne laiklik anlayışımız, insanı din ve vicdan konusunda serbest bırakıyordu; ne de devlet anlayışımız vatandaşlarına eşit muamele ediyordu.

Bünye iltihaptan şişmişti ve biz zannediyorduk ki, o sağlıklılıktandır. Öyle olmadığı anlaşıldı ve şimdi vücut kendisini onarmaya başladı. Hem de onaracak. Her millet gibi biz de insan öncelikli bir yönetime kavuşarak, gerçek hürriyet ve demokrasinin tadını çıkaracağız. Öylece de diğer milletlerle rekabet etme gücümüz bire on artacak. Onları yolda yakalayıp geçeceğiz. Asya Medeniyetini yeniden inşa ederek, beşeriyete, ‘nasıl hem güçlü hem adil olunur’un örneğini göstereceğiz.

Bu sadece bir hayal değil, aramızdan büyük bir kesimin şahit olacağı bir –tahakkuku mukadder- bir rüyadır. Hiç kimse artık o hayale çomak sokamayacak, bu rüyayı başka türlü tabir edemeyecek inşallah.

***

Şu satırları dikkatle okuyun. ‘meşrutiyet’ tabirinin geçtiği yerlere de ‘insanı önceleyen bir yönetim/demokrasi’ tabirini koyun:

Soru: “Ne diyorsun? Hali hazırın (da) eskisi gibi çok fenalığı var, size zulmeder; hem de zaafta, kuvvetsizlikte eskisine benzer. Demek tarif etiğin meşrutiyet daha bize selam etmemiş; ta ki biz de ‘ehlen ve sehlen’ desek!

Cevap: (Gelmemişse) sizin divaneliğinizden korkmuş, gelmemiş. Zulüm, meşrutiyetin hatası değil, belki kafanızdaki cehaletin zulmetindendir (karanlığındandır). Siz divanelikle kısa yolu uzun yapıyorsunuz. (…) Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse ehli hamiyeti dahi müstebit (milleti sevenleri dahi baskıcı) yapar!

Siz diyorsunuz ki “şimdiki hükümet eskisi gibi zayıftır.”  Evet kuvvetsizlikte dokuz yaşındaki çocuk, doksan yaşındaki ihtiyara benzer.  Fakat o kabre müteveccihen iner, eğilir, girer; şu ise doğrulur, şebabe doğru yükselir! (*)

Soru: Neden (işler böyle) bulanıktır (bizim de anlayacağımız gibi) saf olmuyor?

Cevap: Yüz seneden beri harab(olmay)a yüz tutmuş bir şey (milletin birlik ve beraberliği), birden yapılmaz. Size bir misal söyleyeceğim. Bir bulağbaşı (su kaynağı) çok zaman taaffün ve tesemmüm etmiş (kokuşup bozulmuş), içine çok pislik düşmüş. Sonra onu tasfiye için o pislikler içinden çıkarılırsa ve bir havuz gibi yapılırsa acaba pınarın suyu (daha) bir süre bulanık gelmeyecek mi?  (Gelir). Fakat merak etmeyiniz, AKİBET BERRAK OLACAK (milletin birlik ve beraberliği, kendi kaderine el koyması gerçekleşecek.)

Soru: Tarif ettiğin, meşrutiyetin ne miktarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor?

Cevap: On kısımdan ancak bir kısmı size gelebilmiş. Zira sizin şu vahşetengiz (ürkütücü), cehaletperver (bilgisizliği sevip koruyan), husumetefza olan (düşmanlık saçan) sarp dağ ve derelerinizdeki vahşet ayılarından, cehalet ejderhasından, husumet kurtlarından (**)biçare meşrutiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesaret edemez. Eğer siz tembel kalıp da –ki kalındı- onun yolunu yapmazsanız, tembellik etseniz, (ancak) yüz sene sonra tamamen cemalini göreceksiniz…!  (Münazarat, 34,36)

Bediuzzaman bu satırları 1909 ve 1910’lu yıllarda devşirdi ve 1911 yılında da yayınladı. 2011  onun yüz yıl sonraki senei-i devriyesidir…

Bugüne kadar birçok öngörüsü gerçekleşti. İnşallah bu dahi gerçekleşecek.

Umut etmek hakkımızdır ve insanlarımızı umuda sevk etmek vazifemizdir…


(*) 2011’de AK Parti’nin 9, rejimin 90. yaşına yakın olması, ilginç bir tevafuk…

(**) PKK onlardan sadece biridir. Eğer o ‘vahşi ayılar’ içine girerse demek o dağlarda ejderhalar ve kurtlar da var ki istemiyorlar o yurtlara insanlık gitsin. Dikkat ederseniz, o dağlara huzur ve güven gelmesini istemeyenlerin kimler olduğunu net görürsünüz… (MAB)

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir